Anormal normalleşme!

Son zamanların en çok tekrarlanan, moda terimi normalleşme!

Ve fakat, vefakar ve cefakar bir o kadar da iyi huylu temiz kalpli milletim, anormal koşulları o kadar 'iç'selleştirdi ki, 'normalleşme'ye anormal bir şeymiş gibi bakar oldu.

Geçen gün dünya durdukça başımızdan eksik olmasın memleket büyüklerimizden biri, nasıl normalleşeceğimizi tek tek ve tane tane izah ederken, dönüp dönüp arkama baktım..

'İyi dinleyin, bana demiyor, size diyor' hesabı!

Halbuki anlatılanları anlamak zorunda olanlardan biri de bendim. Hatta başlıcalarından biri. Anlamalıydım ki, anlamayanlara da izah etmeliydim.

Dolayısıyla iyi dinlemek lazımdı. Hatta belki not alarak.

Ortaya karışık bir durum var çünkü ortada!

Çarşamba ve cuma günleri 14-20 saatleri arasında bir şeyler oluyor misal.

0-20 ve 0-18 yaş grupları arasında da. 65 yaş üstü sık vurgulanan bir yaş grubuydu. Tam şey edemedim ama, nargile, kafeterya, kütüphane ve spor salonu gibi laflar da geçti. En iyi anladığım konu şuydu: Olay Türkiye'de geçiyor!

Bir şey daha anladım: Memlekete gidiyorum diye e-devletten izin alanlar kafeteryada nargile içmeye kalkmasınlar!..

Uzun lafın kısa hali, 1 Haziran'dan itibaren memlekette hiçbir şey olmamış gibi olsa da, kesinlikle bir şeyler olacak gibi.

Tek tek neler olacak diye şematik çalışma yapayım derken, benim devreder yandı! (Takip mesafesi hala çok mühim.)

Net olarak anladığım kadarıyla, kreşe gitmek serbest galiba.

Normalleşme, anormalleşme gibi görünüyor gözümüze ama yazlığa kaçmak için ambulans kiralamak gibi cinliklere başvurmak zorunda kalmayacağımız için aslında iyi bir şey uzun vadede.

Ve, ikinci dalgayı görmek istiyorsak milletçe, normalleşme şart bana göre de.

Ne demek istediğimi anlamak için bkz. Güney Kore'ye!

KARPUZ YATA YATA TEORİSİ

Şu araya bir iktisat haberi kıstırayım müsaadenizle. Türkiye ekonomisi, ilk çeyrekte yüzde 4.5 büyümüş. Haberi ajansta duyduğum anda, kalkıp oramı buramı kontrol ettim, neremden büyümüşüm hesabı.

Elle yoklama yaptım. Aynada yüzüme baktım.

Fark yoktu. Tersine biraz daha süzülmüştüm, korona öncesine göre.

Büyüklerimiz büyüdük diyorsa bir bildikleri vardır elbette. Dükkanların, ofislerin kapalı olduğu, fabrikaların asgari kapasite çalıştığı, ahalinin işsizlikten ve parasızlıktan kıvrandığı bir dönemde büyüdüysek eğer, 'karpuz yata yata' teori olarak mutlaka girmeli, iktisat literatürüne...

ASLAN YATTIĞI YERDEN...

Araya bayram falan girdi yazamadım. ABD'li 2 doktorun bağışıklığı asıl çökerten şeyin bizzat karantinanın kendisi olduğu hususundaki fikriyatını.

Bu doktorlara göre bünyeye düzenli mikrop girmeliymiş ki, bağışıklık gelişsin. İki-iki buçuk aydır kilitledik ya kendimizi evlere. Hadi çıkın her şey serbest dedikleri an, büyük risk alacakmışız! Görece steril ortamdan bol mikroplu ortamlara girerek.

Neyse ki, bu risk benim için geçerli değil. 3 aydır haneye temizlikçi gelmiyor, dolayısıyla evi azot götürüyordu! ABD'li doktorların bu beyanatından sonra, mikroskobik inceleme yapsam kesin öbek öbek kolibasili bulabileceğim malikanemde, yatıp yuvarlanasım geldi yerlerde.

Hasılı, her şeyin fazlası zararlı. Pisliğin de, temizliğin de...

PATLICAN KODU!..

Siz siz olun, marketten dönüşte aldığınız mallarla fişteki kalemleri eşleştirin. Geçen gün baktık fişte, 183 liralık bir şey var. Dilim bile dönmüyor söylemeye.

'Roasbeef' mi ne? Araya sokağa çıkma yasağı da girdi ama para, üzerine su içilmeyecek denli büyük, bizim gibi memur adama.

Neyse sokak serbest olunca vardık markete tam meramı anlatacağız, 'Özür dileriz' dediler hemen, 'Kusura bakmayın! Patlıcanın kodu karışmış!'

Hemen ödediler paramızı.

Patlıcan almış ama bir tür lüks bifteğin parasını ödemişiz meğer markete!

Yani.. Market dönüşü fişte inceleme yapma alışkanlığı olmayan vatandaşların why haline!