New York'tan Bursa'ya bakınca

ABD seyahatimize ilişkin bugünkü yazımızda Bursa ile New York arasındaki kent yönetimi ve günlük yaşam tarzına dair analiz yapacağım.
Önce New York'u kısaca tarif edelim.
8.5 milyon kişinin yaşadığı kentte 2 milyon Müslüman var.
Yani dünyanın pek çok ülkesinden gelen Müslümanlar bunlar.
Yaklaşık 10 bin Türk yaşıyor.
New York'ta dikkatimi çeken dört şey oldu.
Bunlar, dünya finans ve ticaretinin kalbinin attığı şehir olması, durmak bilmeyen günlük hayatın 24 saat hareket hali, adadan oluşan ve de denizle birleşen iki nehrin üzerindeki otantik köprüleri ile dünyanın her yerinden gelen milyonlarca turisttin ziyaret ettiği Manhattan bölgesindeki ünlü markalarının ışıklı dev tabelalarının insanın gözünü alan rengarenk ışıltısının yansıtıldığı adı meydan olan ama görüntüsüyle çift şeritli trafik akışının sağlandığı kavşaktan ibaret Times Meydanı'dır.
Buraya gelenlerin yaptıkları tek şey portatif tribüne oturarak selfie çekip reklam tabelalarının ışık dansını izlemek.

Bunlar şehrin güzel yanları.
New York'u kentimizle kıyasladığımız da pek çok farkı hissedebiliyorsunuz.
En belirgin örnek güç göstergesi haline dönüşmüş en düşüğü 30, en yükseği 84 kattan oluşan binaların arasında kalan şehir merkezinin hava sirkülasyonun yeterli olmamasıdır.
Yine her köşedeki çöp kutularından taşan çöplerin çevreye yaydığı koku ciddi rahatsız edici boyutta.
Şehir merkezinde tek yönlü ve her yüz metrede trafik ışıkları var.
Şehir içi trafiği günün her saati yoğun.
Restoranlarda, trafikte, alışveriş mağazalarında, tuvaletlerde, metroda hep uzun kuyruklar var.
Özgürlükleri kadar tam bir kurallar ülkesi.
Metro demişken aktaralım...
Onlarca katlı binalardan oluşan metropol kentin altı raylarla örülmüş adeta.
Yer üstünden giden tek bir toplu taşıma aracı yok.
Raylı sistemin daha da uzatılabilmesi için çalışmalar sürüyormuş.
Raylı sistem öylesine yoğun kullanılıyor ki, günün bazı saatlerinde dakikada bir geçiyor.
İşin kötü tarafı istasyonlar ve vagonlarda konfor ve kalite diye bir şey yok.
Klimaların çalışıp çalışmadığı belli dahi değil.
Daha da kötüsü metroyu beklerken farelerle karşılaşmak sıradan bir durum haline gelmiş.
Farelerden istasyonların temizlenebilmesi için metronun bakıma alınması yani ulaşıma ara verilmesi gerekiyormuş ama bu da mümkün değilmiş.
Göçmen ülkesi olduğu için nereden geldiğinizin nereli olduğunuzun hiçbir önemi yok sadece İngilizce konuşuyor olmanız yeterli.
Neredeyse her köşe başında kaldırıma oturmuş başını önüne eğmiş üzerinde neden para istediğini yazan insanlara rastlamak olağan bir durum.
Bunlara evsizler deniliyor.
Bizdeki gibi asla dilenmiyorlar.
Yardım edip etmemek sizin inisiyatifinize kalmış.
Her kafede, restoranda, alışveriş merkezlerinde Wi-Fi bağlantısı olduğu için internet kullanımı yaygın.
Üst satırlarda aktardıklarımla yaşadığımız kenti değerlendirerek aradaki farkı bulmayı size bırakıyorum.

*İkiz kuleler o günü simgeliyor

Bir ülkenin başına gelebilecek en büyük terör olaylarından biridir New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'ni oluşturan ikiz kulelere uçaklarla yapılan terör saldırısı.
Aradan 16 yıl geçti ama hâlâ saldırının yası tutulmaya devam ediliyor.

Yanına da saldırıyı ölümsüzleştirilmesi adına müze inşa edilmiş. Ulusal 11 Eylül Anıt-Müzesi adı verilen burada saldırının izlerini simgeleyen nesnelerin yanı sıra terör eyleminin yarattığı trajediyi gözler önüne seren kişisel eşyalar da sergileniyor.
Enkazı kaldırılan kulelerin zeminine iki ayrı su havuzu yapılmış.
Havuz duvarlarının üzerlerine de saldırıda hayatlarını kaybedenlerin isimleri yazılmış.
New York'a gelenlerin ziyaret ettiği yerlerden biri de burasıdır.

*Aksesuar merdivenler

New York caddelerini gezerken dikkatimizi çeken bir ayrıntı da pek çok binanın ön cephelerini süsleyen aksesuar yangın merdivenleri oluşturuyor.

Rengarenk boyanmış yangın merdivenleri aynı zamanda da yapılara karakteristik bir görünüm oluşturmuş durumda.