Hava Durumu

Dilencilik

Yazının Giriş Tarihi: 26.12.2014 08:12
Yazının Güncellenme Tarihi: 26.12.2014 08:12
Geçtiğimiz günlerde yerel gazetelerimizin bazılarında “dilenciler derneği” kurulduğunu okumuştum. Konu dikkatimi çekince Bursa İl Dernekler Müdürü Osman Dikmen’i aradım. Sayın Dikmen resmi bir başvuru olmadığını söyledi. 
İnsan, yaşadığı sürece Allah katındaki değerini ve üstün yerini korumak; onu alçaltıcı, değer ve itibarını sarsıcı davranışlardan sakınmak durumundadır. İnsanın şeref ve izzetini rencide eden, onu zelil ve hakir duruma düşüren davranışlardan birisi de dilenciliktir. 
Dilenciliğin ve dilencilerin olmadığı toplum hemen hemen yok gibidir. Bazı kimseler muhtaç olduklarından değil, bunu kolay geçim ve kazanç yolu gördüklerinden tercih etmişlerdir. İslamiyet dilenciliği, insanın onuru ile bağdaşır bulmadığı için uygun görmemiş, herkesin geçimini çalışarak kazanmasını ve hiç kimseye yük olmamasını tavsiye etmiştir. İhtiyacı olmayan kimselerin ise dilenmelerini yasaklamış, bu yolla elde edilen kazancın haram olduğunu bildirmiştir. 
İslam dini emeği ön plana çıkarmış ve çalışmayı emretmiştir. Kur’an-ı Kerim’de: “İnsan için ancak çalıştığı vardır” (Necm-39) buyrulmaktadır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) de şöyle buyurmuştur: “Allah, elinin emeği ile geçinen mümin kulunu sever.” Bir başka hadisinde de buyuruyor ki: “Sizden hiç biriniz eliyle kazandığından daha temiz bir şey yememiştir.” 
Çalışmak, alın teri dökmek bir mümin ahlakıdır. Tembellik ve dilencilik ise asla bir mümin ahlakı olamaz. Başkalarının eline bakmak veya başkalarının sırtından geçinmek bir mümine asla yakışmaz. 
 Peygamber Efendimiz (s.a.v.), dilencilikten hiç hoşlanmazdı. Dilenmek isteyenlere, geçimlerini sağlamaları hususunda başka kazanç yolları tavsiye eder, yol gösterirdi. Ensar’dan bir adam Peygamber Efendimiz (s.a.s)’e dilenmeye geldi. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v) :
“Evinde hiçbir şeyin yok mu?” diye sordu. 
Adam:“Hayır, bir şeyim yok ancak bir çul var ki, bir kısmını giyiyor, diğer kısmını da altımıza seriyoruz. Bir de su içtiğimiz bir kap var” dedi. 
Peygamber Efendimiz (s.a.s): “Onları bana getir.” buyurdu. Adam da getirdi. Resulullah (s.a.v) onları eline aldı ve:
“Bunları kim satın alır?” buyurdu. Bir adam: “Ben onları bir dirheme alırım” dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.s) iki veya üç defa: “Kim bir dirhemden fazla verir?” buyurdu. Bir başka adam: “Onları ben iki dirheme alırım” dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.s) o adama verdi ve iki dirhemi aldı. Adama verdi ve şöyle buyurdu:
“Bir dirhem ile ailene yiyecek al. Diğer dirhem ile de bir balta satın alıp bana getir.” Adam baltayı getirdi. Resulullah (S.A.V.) efendimiz baltaya eliyle bir sap taktı ve adama buyurdu ki:
“Git, odun topla ve sat. On beş gün sonra gel.”
Adam gitti odun toplayıp sattı. On beş gün sonra on dirhem biriktirmiş olarak geldi. Onun bir kısmı ile elbise, bir kısmı ile de yiyecek satın aldı. Bunun üzerine Resulullah Efendimiz (s.a.s):
     “Bu senin için kıyamet gününde yüzünde dilencilik lekesi ile gelmenden hayırlıdır. Dilencilik ancak şu üç kişi için caiz olabilir: Şiddetli fakirlik çeken, çok ağır bir borç altında bulunan, can yakıcı kan diyetini ödemeyi yüklenen.”  buyurdu.

Dilencilere nasıl davranmalıyız?

İslam’da kural olarak dilencilik yasaklanmıştır. Dinimiz yoksulu ve ihtiyaç sahibini gözetmemizi emreder. Dilenciliği meslek edinenler ile ihtiyacından dolayı isteyeni ayırmak gerekir.
Dilencilik insan şeref ve haysiyetiyle bağdaşmayan bir tutumdur. Ancak Kur’an-ı Kerim’de, ihtiyacından dolayı isteyenin zenginlerin mallarından belli bir hakkı olduğu bildirilmiş, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e hitaben de “isteyeni azarlama” (Duha 10) buyrulmuştur. 
Peygamberimiz (s.a.s) kendisinden kibarca isteyenlere vermiş, kabaca isteyenleri boş çevirmemiştir. “İsteyeni azarlama” ayeti gereğince dilencilere bir şey vermesek bile onları kovmayalım, azarlama-yalım, kalplerini kırmayalım. Bizim üzerimize düşen görev; onlara güzel davranmak ve onların dilencilikten kurtulmalarını sağlamaktır.
Bu konuda şöyle bir soru ile çok sık karşılaşıyorum: “Hocam, dilenen kişiden şüpheleniyorum. Gerçekten ihtiyaç sahibi mi değil mi bilemiyorum. Böyle bir durumda ne yapalım?” Bu soruyu günümüzün mana büyüklerinden birinin sözüyle cevaplamak istiyorum. Mana büyüğümüz diyor ki: “Şüpheleniyorsan az ver, şüphelenmiyorsan çok ver.”
Ancak şunu çok net olarak söylüyorum: Eğer vereceğiniz paranın haram yollarda kullanılacağına dair bir işaret fark ettiyseniz veya biliyorsanız, vermeyiniz.
İhtiyaç sahiplerinin bizim mallarımızda hakları vardır. İhtiyacından dolayı isteyenleri asla geri çevirmeyelim. Bir ayeti kerimede ihtiyacından dolayı isteyenlere malından vermeyi, iyi bir mümin olmanın özelliği olarak zikredilmiştir. İbrahim b. Ethem hazretleri diyor ki:
“İhti-yacından dolayı isteyen ne iyi adamdır. Ahrete bizim için azık taşıyor.”
Bir başka mana büyüğümüzde der ki:
“İhtiyaç sahibi olan kişi, ahretin postacısıdır. Sizden istemek için yanınıza gelir ve yakınınıza bir şey göndermek istiyor musunuz diye sorar!”
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.