Başrollerde Hikmet Karaman, Ersun Yenal ve Tolunay Kafkas.
Teknik adamlarda çok konuşma ve bilimsellik zehirlenmesi öyle bir had safhaya vardı ki, hem takımlarını hem de camialarını deprem gibi yerle bir ediyorlar.
Artık futbolumuza hiçbir faydaları dokunmuyor. Takımlar ve taraftarlar sürekli kaybederken, onlar sanki çok iş yapmış gibi trilyonlar kazanmaya devam ediyorlar.
Gaziantep’i ortada bırakıp Bursa’ya koşan Hikmet Karaman, 2 tarafa da ne verdi?
Koca bir hiç.
Eskişehir’i ortada bırakıp, Fenerbahçe kapılarında yatan Ersun Yenal, 2 tarafa da ne verdi?
Koca bir hiç.
Federasyonu ortada bırakıp, “Ne olur, ne olmaz” diye gece yarısı Trabzon’a uçarak giden Tolunay Kafkas, 2 tarafa da ne verdi?
Koca bir hiç.
Gittikleri yerler, Altı Nokta Körler Derneği üyeleri gibi futbolu el yordamı ile arar hale geldi.
Dikkat edin hepsi de maç öncesi ve sonrası öyle çok konuşuyorlar ki, dinleyen morfin yemiş gibi ister istemez uyuşup gidiyor:
“Tüm olasızlıkları, olasılığa dönüştüremedik. Bu yenilgiden ders-ler çıkaracağız.Yüksek tempoyla oynamayı öğrenmek zorundayız. Gençler bizim geleceğimiz.”
Haftalar geçiyor, Lig’de ilkyarı, ikinci yarı sonu geliyor ama bu konuşmalar hiç değişmiyor. Ders çıkara çıkara ne kolumuzda kuvvet ne de kafamızda CD kalıyor. Geriye dönüp bir bakıyorsun ki, arpa boyu yol gidilmemiş.
İyi güzel de, yılda kazandıkları en az 2-3 trilyon lira.
Sahada oynayanlar da aynı durumda.
Bu nasıl bir düzendir? Yazık değil mi bu paralara? TIR dolusu Euro’ların tur attığı ama futbolsuzluğun kelleştirdiği bu sahalarda kazananlar hep onlar. Aynı hataları devamlı tekrarlayan yöneticiler de zaten yıkıveriyor mali yükü kulübün kasasına. Onlar da bir şekilde çekiliveriyor aradan.
Olan hep, bizlere oluyor.
Asgari ücretliler yiyor birbirini.