
Bursa büyükşehir Belediyesi, afetlere karşı hazırlıklı, insan hayatını önceleyen ve dirençli bir Bursa hedefiyle çalışmalarını sürdürüyor. Güvenli, yenilikçi ve sürdürülebilir çözümler sunmayı hedefleyen Deprem Sığınma Ünitesi Projesi’nin sunum çalıştayı, Merinos Atatürk Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.
Çalıştaya Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, Gemlik Belediye Başkanı Şükrü Deviren ve çok sayıda arama kurtarma ekibi üyesi katıldı.
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, ülkenin deprem gerçeğinin, herkesin hafızalarına acı deneyimler olarak kazındığını ifade ederek, “Hâlâ kentsel dönüşüm konularını konuşuyoruz ve 20 yıllık binaları yıkıyoruz. Bu gerçekten üzücü bir tablo. Bir tarafta ciddi bir ekonomik krizin içindeyiz, diğer tarafta ise denetim eksikliği ya da vurdumduymazlık. 1999 depremi yaşandıktan sonra yapı denetim kuruluşları hayata geçirildi. Ancak bugün bu kuruluşların ne kadar etkili olduğu artık tartışma konusu bile değil. Aramızda yapı denetim kuruluşlarında kurucu olarak görev almış arkadaşlarımız da var. Yıllardır şunu savunuyorum: Müşavirlik sistemi gelmediği sürece, biz bu yapıları 20 yılda bir yıkıp yeniden yapmak zorunda kalırız. Bugün hâlâ bu sistemin hayata geçirilmediğini biliyoruz. Bunlar işin inşaat boyutu. Bir de planlama tarafı var. Bursa’ya baktığınızda yapıların yüzde 62’sinin kaçak olduğu görülüyor. Bu sadece konutlar için geçerli değil; sanayi yapıları da bu kapsamda. Bugün yaşanan yangınlarda da bunu görüyoruz. Müdahalenin ilk adımı, o tesisin planını bilmektir. Planı bilinmeyen bir fabrikaya ya da tesise, gerek yangın gerekse deprem anında nasıl ve nereden müdahale edileceği bilinemez.” dedi.
“ALTERNATİF ÇÖZÜMLER ÜRETMEMİZ GEREK”
Bülent Ecevit Üniversitesi’nde yapılan araştırmanın ortaya çıkardığı verilere göre Bursa Ovası’nın her yıl yaklaşık 6 santimetre çöktüğünü açıklayan Bozbey, “Basit bir hesapla, 10 yılda 60 santimetrelik bir çökmeden söz ediyoruz. Bu da Uludağ’ın göreceli olarak 60 santimetre yükselmesi anlamına geliyor. Bunlar bilimsel veriler. Bursa’da üç üniversitemiz, alanında uzman akademisyenlerimiz var. Gerek kent içindeki gerekse kent dışındaki bilim insanlarıyla bu konuları birlikte ele almak zorundayız. Bu çökmenin nedeni nedir? Yıllarca yer altından çekilen sular mı, oluşan boşlukların dolması mı? Açıkçası şu an net bir şey söylemek mümkün değil. Ancak bu durumun mutlaka araştırılması gerekiyor. Peki bu tablo karşısında ne yapmalıyız? Eğer ova çöküyorsa, bu bölgeleri artık planlama dışına almamız ya da bu alanlar için alternatif çözümler üretmemiz gerekir. Bilim insanlarının bize yol göstereceği alan tam olarak burasıdır. Kentsel dönüşüm çalışmaları yapılırken bir yandan da deprem öncesi hazırlıklar büyük önem taşıyor. Bu kapsamda afet konteynerlerinin dağıtılması gibi önleyici adımlar atmaya çalışıyoruz. Çünkü depremden önce alınacak her önlem, sonrasında yaşanacak kayıpları azaltacaktır.” ifadelerine yer verdi.
“PROJE HARAKET KAZANMALIYDI”
BURKENT Genel Müdürü İnan Keser, projenin can kaybını azaltmaya yönelik pratik ve acil bir eylem projesi olduğunu belirterek, “Bursa Büyükşehir Belediyemiz, JICA Japon İş Birliği Ajansı ile bir çalışma süreci yürütüyor. Buradan elde edilen verilere göre yaklaşık 100 bine yakın yapı stokunun risk grubu içerisinde olduğu öngörülüyor. Bu durum, karşı karşıya olduğumuz sorunun ne kadar büyük olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. Biz, Bursa ölçeğinde bu projenin bir hareket kazanması gerektiğini düşündük. Çünkü hem Bursa’da yaşamamız hem de kentin büyük bir deprem riski altında olması nedeniyle bir pilot bölge belirlenmesi gerekiyordu. Bu noktada Bursa Büyükşehir Belediyemizin Yeşil Bursa vizyonu doğrultusunda belirlenen 2050 hedefleri bulunuyor. Ancak burada en çok ihtiyaç duyduğumuz unsur zaman faktörü. 2050’ye ulaşabilmek için zaman satın almamız gerekiyor. En büyük bedel can kaybı olduğu için bu proje, can kaybını azaltmaya yönelik pratik ve acil bir eylem projesidir. Orta ya da uzun vadeli bir proje değildir; bunun özellikle altını çizmek gerekir.” dedi.
“TOPLUM VE KAMU PROJESİ”
6 Şubat’ta başlayan deprem süreciyle birlikte bir serüvene girdiklerini ifade eden Keser, “Sonunun ne olacağını bilmediğimiz, ancak denemeye değer bir fikirdi. Manevi, sosyal ve toplum yararına bir proje olduğu için bu yola çıkmaya değer gördük. Sürecin en başında bunun bir toplum ve kamu projesi olduğu gerçeğini kendimize ilke edindik. Tüm paydaşlarımızı ve proje destekçilerimizi bir araya getiren temel unsur da buydu. Bu yönüyle projenin sosyal niteliğinin çok önemli olduğunu düşünüyorum.” şeklinde konuştu.
“GÜVENCE MEKANİZMASI GEREKİYORDU”
Keser, acil eylem planı çerçevesinde bireylerin hayatta kalma şansını maksimum düzeye çıkarmayı hedeflediklerini açıklayarak insan ve toplum hayatı söz konusu olduğu için sürecin bilimsel bir protokol ve disiplinle ilerlemesi gerektiğini, bu doğrultuda projeyi şekillendirdiklerini söyledi. Keser, “Bu proje, bir anlamda ilk yardım uygulaması gibidir. Trafik kazasında ilk yardım ne kadar hayatiyse, burada da mantık aynıdır. Temel hedefimiz, can kaybının en aza indirildiği bir gelecek inşa etmektir. 2050’ye doğru ilerlerken, kentsel dönüşüm süreçleri ve deprem dirençli kentler inşa edilirken, eş zamanlı olarak can kaybına karşı bir güvence mekanizması oluşturulması gerekiyordu. Projenin aşamaları ise şöyle gelişti: Süreç, 6 Şubat depremiyle başladı. Ardından mühendislik çalışmaları ve statik analizler yapıldı. Projenin yapısı gereği test süreçleri zorunluydu ve bu aşama bizim için son derece önemliydi. Akademisyenlerimizle birlikte test süreçlerini tamamladık.” dedi.
“SOSYAL BİR PROJE”
Bu süreçte birçok kurum, belediye ve kamu muhatabını ziyaret ederek projeyi tanıttıklarını ifade eden Keser, “Bu çalışmada herkesin katkı sunması gerekiyordu. Bu bir özel sektör ya da ticari proje değil; tamamen kamu ve toplumu ilgilendiren sosyal bir projedir. Bu nedenle kamunun, kurumların, bürokrasinin ve siyasetin tüm paydaşlarının desteği bizim için büyük önem taşıyordu. Bu temasları da süreç içinde sürdürdük.” diye konuştu.