Oluşturulma Tarihi: 12 Ağustos 2020, Çarşamba 10:40
Pek kötü söz konuşmam. İnsanların etlisine, sütlüsüne karışmam. Bu yüzden akrabalarım dahil herkes beni çok severdi. İşinde gücünde aileme hayırlı evlat olmaya çalışan biriyim. Pek hayatıma kimse girmiyordu. Kendime uygun birini bulmakta hep zorlanmışımdır. Belki de yetiştirilme tarzımdan olsa gerek. İşe gidip geliyor ara, ara da arkadaşlarla toplanıp bir şeyler yapıyorduk. Bu toplanmalardan birinde, Melisa adında biri ile tanıştım. Görür görmez dikkatimi çekmişti. Resmen onun ağzında çıkacak kelimeleri duymak için can atıyordum diyebilirim. Bu öyle bir durum ki insan ne yaptığının gerçekten farkında olmayabiliyor. Sanırım Melisa'da benden hoşlanmış olmalı ki benimle göz teması kurup sorular soruyordu. Ben de olabildiğince kendimi tanıtıp merakını gideriyordum. Bir cesaret yanına yaklaşıp numarasını istedim, verdi. Çok mutlu olmuştum gerçekten. Arkadaşlarla ayrıldıktan sonra hemen mesaj attım. Birkaç konuşmadan sonra ondan hoşlandığımı söyledim. Oda aynı duyguları hissettiğini söyledi. Böyle, böyle birkaç gün konuştuktan sonra sevgili olabilmiştik. Fırsat bulduğum her vakitte onunla zaman geçiriyordum.
Bir gün Özal Bulvarı'nda Melisa ile buluştuk. Kafede otururken kuzenlerimle karşılaştık. Melisa'yla tanıştırdım. Biraz muhabbet ettikten sonra kalkıp gittiler. Bir süre sonra bizde kalkıp Melisa'yı eve bıraktıktan sonra eve geldim. Birkaç saat sonra kuzenim ve yengem geldi. Oturmuş muhabbet ediyorduk. Bir süre sonra direk konuya girip; Yenge: - Oğlum sevgilin varmış. Bak o kız bize göre değil bunu biliyorsun hem o kızı tam olarak tanımıyorsun, annenlerde aynı fikirde. Sen sana layık olanı almalısın, dedi. Yengemin dediklerini anlamaya çalışıyordum. Ben: - Nasıl yani yenge, Melisa'dan mı bahsediyorsun, dedim. Yenge:-Evet ondan bahsediyorum. Sen o kızı bilmiyorsun. Ben pek iyi şeyler duymadım. Bu ailede kimse o kızı istemiyor, dedi. Ben de yengeme; Ben: - Yenge bak büyüğümsün, kalbini kırmak istemiyorum ama bu hayat benim hayatım istediğimle hayatımı yaşayamayacaksam yaşamanın ne anlamı var. Hayatıma karışmasanız sevinirim, dedim. Yengem de sinirli bir şekilde hiçbir şey demeden kalkıp kuzenim Nisa ile beraber evden çıktılar. Anneme dönüp; Ben: - Anne neler oluyor, dedim. Anne: - Yengen haklı oğlum dediklerinde, dedi.
Annem de kalkıp gittiğinde öylece kala kalmıştım. Ne demek istediklerini yada ne yapmaya çalıştıklarını anlayamamıştım. Bizimkilerle arama mesafe koydum. Mecbur kalmadıkça konuşmuyor aynı ortama girmiyordum. Gerçekten kırılmıştım. Benim mutlu olmamı isteyeceklerine beni eleştiriyorlardı. Melisa'yla ara ara buluşup zaman geçiriyorduk. Sanırım o olayın üstünden iki hafta geçmişti. Gece uyuyordum üzerimde gittikçe ağırlaşan bir hisle gözlerimi açtım zora ki yataktan çıkıp oturdum. Gözlerimi bile açamıyordum. Hem halsiz hem de kendimi yorgun hissediyordum. Bir süre öylece bekledim. Saat sabahın üçüydü. Tekrardan yatağıma uzandım. Gözlerimi kapatıp uyumaya çalışıyordum. Birkaç defa döndüm ama bir türlü uykum gelmiyordu. Aklımda en ufak bir düşünce olmamasına rağmen uyuyamam garipti. Uyumaya çalışırken sanki biri saçlarımı okşadı. Hemen battaniyeyi gayri ihtiyar üstüme çektim. O an neden öyle bir şey yaptım bilmiyorum. Belki de korkudan olsa gerek. Bir süre sonra biri ayaklarıma dokundu. Kıpırdayamıyordum. Uzun tırnağını ayağımın üzerinde gezdiriyordu. Korkudan titreyen sesimle; Ben: - Kimsin, dedim. Ses gelmiyordu. İçimden bir ses bizimkiler şaka yapıyor olmasın, dedim. Battaniyeyi üzerimden kaldırıp attım. Bağırdım. Ben: - Kimsen ortaya çık. Ben şimdi sana şaka yapacağım, dedim. Ben odanın içinde göz gezdirirken koridorun ışığı yandı ve kapım açıldı. Gelen annemdi. Anne: - Ne oldu oğulum, neden bağırıyorsun, dedi. Ben: - Bir şey yok anne ben iyiyim sen git yat, dedim.
Anne: - Tamam oğlum sende yat, diyerek odadan çıktı. Bir süre gözlerim açık şekilde etrafa bakarak yattım. Ardından uyuya kalmışım. Sabah olmuştu. Kahvaltıyı yaptıktan sonra Melisa'yı aradım. Biraz konuştuktan sonra kafeye geçiyorum sende gel dedim. Tamam dedikten sonra hazırlanıp her zaman gittiğimiz kafeye gittim. Yaklaşık on dakika sonra geldi. Biraz konuştuktan sonra; Melisa: - Birkaç gündür içimde sıkıntı var. Bir türlü geçmedi. Geceleri de pek uyuyamıyorum. Uyuduğum zaman ise garip rüyalar görüyorum. Rüyalarımda ters ayaklı insanlar var, dedi. Ben: - Bende de aynı durumlar var ama benimki sadece huzursuzluk. Birkaç gün dinlen geçer, dedim. Melisa:-Haklısın, dedi. Biraz daha vakit geçirdikten sonra Melisa'yı eve bırakarak eve geçtim. Hava kararmıştı. Akşam yemeğini yedikten sonra biraz televizyona bakıp odama geçtim. Yatağıma uzanıp öylece dinlenirken içerden ezan sesine benzer bir ses gelmeye başladı. Ezan sesinin yanında tıkırtılarda vardı. Sanki birileri bir şeyler karıştırıyor gibi. O an aklıma gelmişti. Bu saatte ne ezanı. Gözlerimi açacağım esnada odamın kapısı sertçe vuruldu. Yataktan fırlayıp odanın kapısını açtım. Bizimkiler çoktan uyumuştu. Saat kaç ki? Bizimkiler uyudu diyerek saate kaktım saat gece yarısını çoktan geçmişti. Bu imkansızdı. Uyumamıştım. Yatağa uzandığımda saat on gibiydi. İçimden Allah, Allah çekerek kapıyı kapatıp yatağıma geri yattım. Gözlerimi kapattığım anda tıkırtılar gelmeye başladı.
Gerçekten çekmecelerim karıştırılıyor gibiydi. Neler oluyor diyerek gözlerimi açıp etrafa baktım ama hiçbir şey yoktu sesler hala devam ediyordu sesin geldiği yönü bulmaya çalışırken duvarların arasından geliyordu. Ellerimle gözlerimi ovalarken sadece yorgunluktan olduğunu söyleyerek yatağa girip yattım. Daha gözlerimi kapatalı fazla olmamıştı ki sabah olmuştu hangi ara uyudum hangi ara uyandım bilmiyordum. Zaman çok hızlı geçmişti. Kendimi toparlayıp üzerimi değiştirdikten sonra işe gittim. Kendimi gerçekten bitik hissediyordum. Bir insan kolunu kaldıramaz mı? Kaldıramıyordum. İşyerinden izin aldıktan sonra eve geldim. Daha öğle bile olmamıştı. Telefonum çaldı. Arayan çocukluk arkadaşım Abdullah'tı. Ne yapıyorsun falan dedikten sonra akşam iş çıkışı bir şeyler yapalım ekip duruyorsun zaten, dedi. Ne yapıyorsun falan dedikten sonra; Abdullah: - Akşam iş çıkışı bir şeyler yapalım, dedi. Ben: - Çok yorgunum, işten de izin aldım sanırım hasta olacağım, dedim. Abdullah: - Bir şey olmaz. Akşam gelip alıyorum seni. Hem konuşuruz, iyi gelir. Kafanı toplarsın, dedi. Ben: - Tamam nasıl istersen, gelirken haber et ,dedim. Melisa ile biraz konuştuktan sonra yatağa girip yattım. Çok güzel uyumuştum. Gözlerimi açtığımda saat dörde geliyordu. Biraz televizyon karşısında zaman geçirdikten sonra Abdullah aradı.
Abdullah: - Saat sekiz gibi sizin evin önündeyim ona göre hazırlan, dedi. Ben: - Peki, diyerek telefonu kapattım. Akşam yemeğini yedikten sonra üzerime bir şeyler giydim. Abdullah'ın gelmesini bekledim. Aşağıya in diye mesaj attı. Aşağı indim. Abdullah'la selamlaştıktan sonra sohbet etmeye başladık. Abdullah: - Hayırdır, neyin var, nasılsın, dedi. Bende yaşadıklarımı yüzeysel anlattım. Abdullah: - Gülüm sen harbi kötüsün lan. Oğlum bak insan hastalanınca böyle saçma safan şeyler görüp yaşaya biliyor. Birkaç güne bir şeyin kalmaz. Doktorada gitmemişsindir sen. Sana bir serum yaptıralım kendine gelirsin. Ben: - Gerek yok birkaç güne geçer, dedim. Abdullah'la biraz takıldıktan sonra eve geldim. Bizimkiler çoktan uyumuştur. Odama geçip yattım. Gene uyuyamıyordum. Gözlerimi açıp nedensiz bir şekilde odaya bakıyordum. Sanki bir şeyler var gibiydi. Arkamı odaya dönüp duvara karşı yattım. Bir türlü uyuyamıyordum. Oflayarak odaya tekrar döndüm. Odanın tam ortasında gördüğüm şey karşısında şok olmuştum. Orada bir koyun vardı. Gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Dikkat kesildiğimde insanın içini ürperten bir kıkırtı sesi çıkardı. Yüzündeki donuk bakışı yavaşça şeytanlaşmaya başladı.
Ağzının kenarını saran salya yere uzanarak damlıyordu. Bana doğru yaklaşmaya başladığı an bağırmaya başladım yardım edin beni alacaklar, diye. Resmen mahalleyi inletmiş olmalıydım ki sesime kimse gelmemişti. Koyun yaklaşırken kaçmaya çalıştığım esnada ne ayaklarımı nede elimi kontrol edebiliyordum. Ağzımı açıp uzak dur diyecektim ama onu bile diyemedim. Sanırım felç geçirmiştim. Koyun yanıma kadar gelip üstümde durup ağzından akan salyayla kıkırdarken dudaklarını oynatmadan sen bizimsin, dedi. Ve ağzını açmaya başladı. İçimden Allah'ım yardım et diyebiliyordum sadece. O koyun birden yüzümü ısırdı. O acı nasıl bir acıysa bir andan yerimden fırladım. Deli gibi bağırıyordum. Kapalı gözlerimi açtığımda hava aydınlanmıştı. Etrafıma bakarken annem odaya girdi. Annem: - ne oldu oğlum delirdin mi, in yataktan, dedi. Kabus gördüm anne diyerek yataktan indim. Kahvaltı yaptıktan sonra işyerine gittim. Kendimi hala berbat hissediyordum. Gene uyuklayarak akşam olmuştu. Odama geçip uzandım. Bizimkiler içerde oturuyordu. Arada bir annem gelip ne oluyor oğlum ne bağırıyorsun, diyordu. Bağırmıyorum böyle uzanıyorum, dedim. Annem gittikten beş dakika sonra abim geldi. Abi: - Oğlum ikide bir kuyruğuna basılmış kedi gibi ne bağırıyorsun, delirdin mi, dedi. Ben: - Abi ben bağırmıyorum ki böyle uzanıyorum, dedim ama inanmadılar. Abi: - Oğlum burada senden başka biri var mı? Bağırıp durma, dedi.
Tamam uyuyorum diyerek yattım. Ya ben deliriyordum yada bizimkiler. O günler resmen artçı deprem gibiydi. Gün geçtikçe daha kötü olmaya başlamıştım. Gecem gündüzüm resmen zehir olmuştu. Her şeyim ters gidiyordu. Unutkanlıkta başlamıştı. Bazen yaptığım şeyleri de unutuyordum. Melisa'yla da pek zaman geçirmiyordum. Bu durum ilişkimizi de bozmuştu. Ona durumumu anlattığım zaman; Melisa: - Bence hiçbir şeyin yok. Biraz sinirlerin bozulmuş. Tatil yapman ve buradan uzaklaşman lazım. Hem kendini toparlarsın. Sen bütün olayları aklından var ediyorsun, dedi. Ben: - Haklısın belki de öyledir ama gerçekten kendimi garip hissediyorum. En yakın zamanda buradan biraz uzaklaşır yaylaya falan giderim belki, değişiklik olur, dedim. Melisa'yla biraz konuştuktan sonra onu eve bıraktım. Eve geldim kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Sürekli olarak üstümde bir ağırlık hissediyordum. Oğlum neyin var? Eğer bir sorun varsa anlat biz hallederiz, dedi. Ama yaşadıklarımı pek anlatmak istemiyordum. Aradan birkaç gün geçmişti. Garip şekilde şüpheci olmaya başladım. Sürekli olarak kafamda Melisa'yla garip şeyler kuruyordum. Gün geçtikçe ondan tiksinmeye başladım. Normalde çok sevmeme rağmen neden böyle oluyordu? Gene telefonda kavga ederken telefonu kapatıp ayrılık mesajı attım. Ne kadar aradıysa da mesaj attıysa da cevap vermedim. Umurumda dahi değildi. Yatağa yatıp uyudum.
Gecenin ilerleyen saatinde Melisa'nın sesi ile uyandım. Beni dürtüp uyan Murat ben geldim uyan, dedi. Gözlerimi birkaç defa kırpıp karşımdakini Melisa olduğuna emin olduktan sonra, burada ne işin var dedim. O tatlı gülüşüyle gülüp cevap vermeden bana doğru geldi. Yanıma uzandı ama hala gülüyordu. Ellerini yüzüme doğru getirip " seni almaya geldim" diye bağırdı. Bu sesle yüreğim yerinden çıkmıştı resmen. Yavaş yavaş yüzünün değişmeye başladığını fark ettim. Yüzünde yaralar kesikler oluşmaya başladı. O kesiklerden ateş çıkıyordu. O an aklımda ne kadar dua varsa okumaya başladım. Melisa'nın kılığına girmiş cin gözümün önünde kaybolmaya başladı. Onun kaybolmasından sonra kapı çalmaya başladı. Tak tak sesleri odanın içinden yankılanırken pencereden de sesler gelmeye başladı. Resmen biri tırnaklarını cama vuruyordu. Dua ederek perdeyi araladım. Gözlerimin gördüklerini nasıl tarif edeceğimi gerçekten bilmiyorum. Beş tane kocaman, kırmızı gözleri olan varlık karşımdaydı. Gülerek tırnaklarını cama vuruyorlardı. "ağlayarak" ne istiyorsunuz benden, dedim. İçlerinden bir tanesi gel gel işareti yaptı.
Allah'ım neler oluyor? Yardım et diyerek perdeyi kapattım. Dua okumaya başladım. Resmen sabaha kadar durmadan dua okumaya başladım. Gözüm sürekli odanın içindeydi. Her an bir şeyin geleceği korkusuyla sabah ettim. Sabah aydınlanır aydınlanmaz, bu iş böyle olmayacak bir hocaya gidim durumumu anlatmam lazım, dedim. Ak Kapı tarafından daha öncede bildiğim bir cinci hoca vardı. Bu işlerle uğraşıp insanlara yardım ediyordu. İş yerini arayıp bugün gelemeyeceğimi kendimi çok kötü hissettiğimi söyledim. Ardından arabaya binip apar topar hocanın yanına gittim. Adamın kapısını nasıl çaldıysam; Hoca: - Ne oldu oğlum sabah sabah neden kapıma dayandın, hayırdır dedi. Ben: - Çok kötü şeyler oldu yardımınıza ihtiyacım var, dedim. Hoca: - Gel evladım gel. Geç içeri, dedi. Onun arkasından içeriye girdim eliyle otur diyerek kanepeyi gösterdi. Oturduktan sonra yaşadıklarımı anlattım. Hoca: - Demek öyle, sana büyü yapmışlar. Ne büyüsü ve kim yapmış onu öğrenmemiz lazım. Seni biraz misafir edeceğim. Biraz uyuman lazım. Bu işlemi yaparken, güçlü ve kuvvetli olman lazım. Yoksa dayanamaya bilirsin. Ben: - Peki hocam zaten çok uykum var. Başımı koysam uyurum, dedim. Gel evladım geç içerde yat. Arka odaların birinde sedirde yatmama izin verdi. Gözlerimi hocanın dürtmesiyle açtım. Hoca: - Hadi kalk bakalım gücünü topladın sanırım, dedi. Ben: - Saat kaç, dedim. Hoca: - Akşam ezanı okumak üzere, Bir şeyler ye ve kendine gel, dedi.
Toparlanıp elimi yüzümü yıkadıktan sonra hazırladığı şeylerden birkaç lokma alıp; Ben: - İyiyim hocam beni onlardan kurtarın, dedim. Hoca: - iyi bakalım gel geçelim, dedi. Arkada bir odaya geçtik mum yakıp söndürdü. Bunu birkaç defa daha tekrarladıktan sonra omumla ufak bir tane kağıt yaktı. Kağıdı küçük bir kabın içindeki suya bıraktı. Bir şeyler okuyordu bir süre sonra; Hoca: - Korkma evladım, dedi. Ben: - Neden korkmayayım. Anlamadım, dedim. Derken arkamda birinin varlığını hissettim. Hemen başımı çevirip arkama baktım. Yengem arkamdaydı. Ben: - Yenge burada ne işin var, dedim. Yengem gülmeye başladı resmen gülerek şekil değiştiriyordu. Hoca bilmediğim dilde bir şeyler dedikten sonra yengem kılığındaki cinde bir şeyler demeye başladı. Birkaç dakika kadar bu konuşma sürdü. Yengem kılığındaki cinin ağzından resmen kan akıyor gibiydi. Mide bulandırıcı bir görüntüsü vardı. Cin geldiği gibi bir anda kayboldu. Hoca: - Sanırım sana kimin kötülük yaptığını anladın, dedi. Ben: - Anladım da ama neden yaptığını anlamadım, dedim. Hoca: - Evladım o senin kızıyla evlenmeni istediği için sana o kızı unutturmak için büyü yaptırmış. Büyüyü bozdurmak biraz zor olacak gibi senden diyet istiyorlar. Onu verdiğin an kurtulacaksın. Diyet olarak sadece iki keçi sadece hepsi o kadar. Onlar için boş bir araziye sal onlar alacaklarını aldıktan sonra seni rahat bırakacaklardır, dedi. Ben: - Tamam hocam, Teşekkür ederim, dedim. Sonra oradan ayrıldım. Abdullah'ı arayıp; Ben: - Gece gece nerden keçi buluruz, dedim.
Abdullah: - Hayırdır, dedi. Ben: - Lazım sonra anlatırım! Bekle diyerek telefonu kapattı. Mahalleyi dönerken Abdullah aradı. Mezarlık tarafından birinden bahsetti. Ben: - Tamamdır. İşin yoksa gidip alalım, dedim. Abdullah: - Yok gidelim, dedi. Abdullah'ı evinden alıp adamın evine gittik. Pazarlık bile etmeden iki keçi aldık. Adama; sana ekstra para versek gideceğimiz yere kadar götürebilir misin, dedim. Adam kabul etti. Adamla beraber İncirlik tarafın bir yere gittik. Adam keçileri indirdikten sonra gitti. Abdullah: -E şimdi ne yapacağız, dedi. Ben: - Salacağız, dedim. İplerini çözüp bıraktım. Ben: - Hadi gel arabaya binelim, dedim. Yolda giderken Abdullah'a başımdan geçenleri anlattım. Ağzı açık bir şekilde beni dinliyordu. Abdullah: - Şimdi ne oldu? Kurtuldun mu yani, dedi. Ben: - Umarım. Hoca öyle dedi. İyi bakalım kirve, dedim. Abdullah: - Çözülmezse ne yapacaksın, dedi. Ben: - Bilmiyorum ama umarım çözülmüştür, dedim. Beraber mahalleye geldik. Eve çıkıp anneme olan biteni anlattım. Annemde yengemin yaptığına çok sinirlenmişti. Arayıp bağırdı çağırdı. O gün her şey normal seyrine dönmüştü ama Melisa ile yollarımız hiç kesişmedi. Herkesten uzak bir şekilde hayatımı sürdürüyorum. Yengeme ne oldu hiç bilmiyorum umarım benim yaşadıklarımdan daha kötü olmuştur. Umarım yaşadıklarımı kimse yaşamaz.