Meclis Araştırma Komisyonu'na konuşan eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan, Rahmi Koç'un Ergenekon operasyonunda FETÖ'nün 'Ejder' kod adı verdiği kişi olduğunu açıkladı. Arslan, "Örgüt, operasyon kapsamında Koç'un tutuklanması için hazırlıklar yapıyorlardı" diye konuştu.
Haber Giriş Tarihi: 27.10.2016 08:15
Haber Güncellenme Tarihi: 27.10.2016 08:15
Kaynak:
Haber Merkezi
https://www.bursahakimiyet.com.tr
AK Parti Burdur Milletvekili Reşat Petek başkanlığında toplanan, 15 Temmuz darbe girişimini, darbelerin ve gizli oluşumların siyaset üzerindeki etkilerini araştırmak amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu, Eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı emin arslan'ı dinledi.
Arslan, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) karakteriyle, yapısıyla bilindiğini, kendisinin de bunu önceki yıla kadar verdiği tüm konferanslarda dile getirdiğini söyledi.
Örgütün yapısının FETÖ'nün zulmüne uğrayanlar tarafından yakınen bilindiğini vurgulayan Arslan, 1991 yılında örgüt üyelerine çift torba usulü ile kura çektirilmesi olayının da Emniyet Genel Müdürü Ünal Erkan tarafından ortaya çıkarıldığını dile getirdi.
Bu kişilerin belirli bir listeye tabi tutulduğunun altını çizen Arslan, "Emniyette başlatılan bu tahkikat gündeme gelince devletin tamamını ele geçirmeye çalışılan bir teşkilat gözardı edildi. TSK ve diğer kurumlardaki yapılanma ise arka planda kaldı. Bu örgüt gözden uzak tutuldu. Eksiği fazlası olan bütün arkadaşlarımız mücadele etti. Listedeki kişiler görevden uzaklaştırılmıştı ama idari yargı kararı ile bu kişiler tekrar göreve dönmüştü." diye konuştu.
'Tam tetikçi olanlar göreve getirildi'
Şimdiki bilgilerle bu örgütün elemanlarının, farklı etnik kimlik, siyasi görüş adı altında devletin birimlerine sızmaya devam ettiğinin belirlendiğini ifade eden Arslan, şunları kaydetti:
"Bu örgütün devlet kadrolarını ele geçirmesindeki en önemli etken siyasi iktidarların verdiği destektir. Bir bürokrat ne kadar direnirse dirensin bir şekilde görevden alınır. Daha önceki yıllarda siyasi değil, gizlice devletin kurumlarına sızmaya çalışan bu örgüt, rahmetli Turgut Özalzamanında açık bir şekilde devlet kadrolarına yerleşmeye başladı. 1987 yılında özel sınıf uygulaması başlatıldı. Polislikle hiç ilgisi olmayan birimlerden alınan kişiler 8 aylık eğitimden sonra teşkilata girdiler. Bunların içinden istisna olarak çok kaliteli arkadaşlar çıktı. Ama Fetullahçı kadroların emniyete yerleşmesi bu özel sınıf uygulamasıyla oldu."
"Aynı yıllarda sayısı yeterli olmasına rağmen Polis Koleji sayısı 3 katına çıkarıldı." diyen Arslan, bunlardan bir kısmının örgütün kontrolünde yetişmeye başladığını aktardı.
Bu kişilerin özellikle emniyet teşkilatının personel birimlerinde görevlendirilmeye başlandığının altını çizen Arslan, "Çünkü personel birimi her teşkilatta çok önemlidir. Atanacak veya başka bir göreve getirilecek kişinin lehte veya aleyhte hazırlanan dosyası ilgili amire götürülür. İdris Naim Şahin döneminde emniyet müdürlüklerinin yüzde 80'i, istihbarat ve KOM dairelerinin tamamı bu örgütün kontrolüne girmişti. Hatta 2009 yılından sonra yine Fetullahçı bir kadroda daire başkanıysa, kilit görevde biri bile olsa verilen görevi yerine getirmeyecekse görevden uzaklaştırılırdı. Tam tetikçi olanlar göreve getirildi." değerlendirmesinde bulundu.
'O dönem kurulda olanlar şimdi tutuklu'
Bu örgütle gerçekten mücadele etmiş isimlerden birisi olan polis başmüfettişi İzzet Sezgin Şener'in 1998 yılında kendisine, bir ilde Fetullahçı yapıyla ilgili bir çalışma yapıldığını ancak 6 kişilik kurul üyelerinden ikisinin bu örgütün elemanlarından olduğunu bildirdiğini belirten Arslan, "Üstlerimize durumu bildirdik ancak hem amirlerimizden hem de örgütün elemanları tarafından tepki gördük. Zaman, bizi haklı çıkardı. O dönem kurulda bulunan bu iki isim de şu an tutuklular arasında yer alıyor." ifadelerini kullandı.
Arslan, 2003 yılı terfi döneminde örgüt üyelerinin bulunduğu listeye muhalefet şerhi koyması nedeniyle hedefe konulduğunu, 2005 yılında ise çeşitli nedenlerden dolayı görevden alındığını söyledi. Danıştay kararıyla göreve döndüğünü aktaran Arslan, "Suç işlemediğim sürece bir daha genel müdür muavinliğinden alınamazdım ama nasıl olduysa 6 ay sonra bir uyuşturucu örgütüne monte edildim. Bu yargılamanın sonucunda ise ilgili yasa gereği beraat ettim." dedi.
Usulsüz dinlemeler
Örgüt üyelerinin hukuksuz dinlemelerinde birçok isim gibi kendisinin listede yer aldığını belirten Arslan, "Emniyet Genel Müdür Yardımcısı olduğum 2008 yılında bunlar tarafından İBDA-C üyesi olduğum gerekçesiyle, 2009 yılında ise Hizbullah üyesi olarak dinlenmişim. 2009 yılının sonunda ise uyuşturucu kaçakçısı olmuşum ama hakkımda bir dinleme kararı yok. Örgütün İstanbulayağında bulunan Zekeriya Öz, Ergenekon ve Oda Tv'den beni hem dinleme hem takip etme kararı vermiş. Böyle bir zulüm sürecini yaşayan kişiyim." diye konuştu.
"Bu katiller sürüsünün, 15 Temmuz teşebbüsünün kukla bile olsa Fetullah Gülen, bugünkü adıyla FETÖ tarafından yapıldığından hiçbir tereddütüm yok." diyen Arslan, şöyle devam etti:
"Başka mizansen, başka senaryolarla bu darbe girişimine kılıf arayanlar ya akıl sağlığından yoksun ya da FETÖ'nün kripto elemanları ya da FETÖ'nün bu önleme dinlemeleriyle elde ettiği bilgiler doğrultusunda şantajla kullandığı kişilerdir. Bu dinleme arşivi yurt dışına çıkmıştır. Ben hala çok sayıda siyasetçinin, gazetecinin, bürokratın hala bu şantajlarla kullanıldığına ve yönlendirildiğine inanıyorum. İtiraflara bile kuşku ile yaklaşıyorum. Rahmetli İzzet Sezgin Şener bunların itiraflarında bile bir planlarının olduğunu belirtmiştir. Somut olgulara bakılması lazım."
Mücadele 2013'ten itibaren Cumhurbaşkanının şahsında gitmiştir
Arslan, 17-25 Aralık darbe teşebbüsünün sistemi ele geçirmek için bu örgütün bir girişimi olduğuna dikkati çekerek, "Darbe başarılı olsaydı, bu darbeden sonra başbakan olacak, kilit noktalara gelecek kişileri belliydi. Bu mücadele 2013'ten itibaren Cumhurbaşkanının şahsında gitmiştir. Önümüzdeki süreçte bu yapının bir siyasi kadrosunun olduğunu da hep birlikte göreceğiz." ifadelerini kullandı.
Darbe girişiminin uluslararası istihbarat örgütlerinin bir projesi olduğuna inandığını belirten Arslan, "Çünkü Türkiye çok kilit bir noktadadır. Ortadoğu enerji kaynaklarına yakındır, boğazlarla Ege ve Akdeniz'i kontrol etmektedir, Doğu Akdeniz'deki enerji kaynaklarına yakındır. Böyle bir yerde güçlü bir Türkiye olması yıllardan beri istenmiyordu. Balyoz ve Ergenekon operasyonlarını bir inceleyin... Bu operasyonlardan önce bizim deniz kuvvetlerimiz Malta ile Girit Adasında havada ikmal yöntemiyle tatbikat yapabiliyordu. Bugün bütün o yapı o operasyonlarla dağıtıldı. Bunu Fetullah Gülen yaptı. Fetullah Gülen uluslararası örgütlerin bir maşasıydı ve istenilen ölçüde yönlendirildi." dedi.
'Koç'un tutuklanması için hazırlıklar yapıyorlardı'
Önceki yıllarda devletle ekonomik ve adli problemi olan herkesin çözüm yerinin "Fetullah Gülen'in yargısı" olduğunu savunan Arslan, şunları kaydetti:
"Rahmi Koç, Ergenekon operasyonunda FETÖ'nün 'Ejder' kod adlı kişisiydi. Örgüt, operasyon kapsamında Koç'un tutuklanması için hazırlıklar yapıyorlardı. Bir problemi olanların çözüm yeri Fetullah Gülen'in yüksek yargısıydı. O yıllarda bu konuları çözmek için buralara giden insanları da yadırgamamak lazım. Çünkü bütün kuruluşları çökecek. Bütün kuruluşları Fetullah Gülen'e yapılacak bir himmete bağlı. Bu himmeti yapmayıp operasyon geçiren nice insanlar gördük. Futbol dünyasını ele geçirmek istemelerine, orada dirayetli bir kişi görmek istememeleri dolayısıyla Aziz Yıldırım'ı hedef seçtiler. Yoksa Aziz Yıldırım, 'Çatladıkapı spor Kulübü' başkanı olsaydı operasyon ona yapılacaktı, o kulübe yapılacaktı."
'Fetullah Gülen'in A takımı Güneydoğu'daydı'
Yapılan soruşturmalar kapsamında görevden uzaklaştırmalara da değinen Arslan, "Bir örgütü gönderirken yerine şucu-bucu gibi diğer yapılandırmaları getirmenin sakıncalı olduğu kanaatindeyim. Kıdem ve liyakatin önemli olduğunu düşünüyorum. Özellikle emniyette kimin ne iş yaptığı, kimin kıdemli olduğu bilinir. Çok çalışan bir kişi bir göreve getirildiğinde alt kadrolar buradan motive olur. Görev verdiğimiz kişileri denetlemeniz de önemlidir." diye konuştu.
Terörün en fazla olduğu yıllarda Güneydoğu'da Fetullah Gülen'in "A takımının" görevde bulunduğunu ifade eden Arslan, şöyle konuştu:
"O yıllarda hepimiz siyasi iktidarı suçladık. Oradaki gelişmeleri yetkililere bildirecek kişiler bu yapı. Diyarbakır'da kendi kadrolarını motive etmesi gereken bir emniyet müdürü çıktı, 'Dağdaki teröriste ağlamayana ben insan demem' dedi. Ölen polis, askere ne diyeceğiz. Sadece terör açısından değil, o yıllarda uyuşturucu işinde de bunlar var. Yakalananlar var fakat himmet ve büyük paralar karşılığı icazet verilen, geçişine göz yumulan konsorsiyumlar da var. O yıllarda en kilit yerlerde yine Fetullah Gülen'in emniyet müdürleri var. Zamanla bunlar da ortaya çıkacak."
Arslan, Mehmet Ağar'ın görev yaptığı yıllarda 'Şunu alın, böyle bir kişi alın' şeklinde bir beyanıyla etkisinin olmadığı gibi 1991 listesinde bulunanların değişik bahanelerle kilit birimlerden uzaklaştırılması talimatını ilgili daire başkanlıklarına verdiğini de kaydetti.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
FETÖ Rahmi Koç'u tutuklayacaktı
Meclis Araştırma Komisyonu'na konuşan eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan, Rahmi Koç'un Ergenekon operasyonunda FETÖ'nün 'Ejder' kod adı verdiği kişi olduğunu açıkladı. Arslan, "Örgüt, operasyon kapsamında Koç'un tutuklanması için hazırlıklar yapıyorlardı" diye konuştu.
Arslan, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) karakteriyle, yapısıyla bilindiğini, kendisinin de bunu önceki yıla kadar verdiği tüm konferanslarda dile getirdiğini söyledi.
Örgütün yapısının FETÖ'nün zulmüne uğrayanlar tarafından yakınen bilindiğini vurgulayan Arslan, 1991 yılında örgüt üyelerine çift torba usulü ile kura çektirilmesi olayının da Emniyet Genel Müdürü Ünal Erkan tarafından ortaya çıkarıldığını dile getirdi.
Bu kişilerin belirli bir listeye tabi tutulduğunun altını çizen Arslan, "Emniyette başlatılan bu tahkikat gündeme gelince devletin tamamını ele geçirmeye çalışılan bir teşkilat gözardı edildi. TSK ve diğer kurumlardaki yapılanma ise arka planda kaldı. Bu örgüt gözden uzak tutuldu. Eksiği fazlası olan bütün arkadaşlarımız mücadele etti. Listedeki kişiler görevden uzaklaştırılmıştı ama idari yargı kararı ile bu kişiler tekrar göreve dönmüştü." diye konuştu.
'Tam tetikçi olanlar göreve getirildi'
Şimdiki bilgilerle bu örgütün elemanlarının, farklı etnik kimlik, siyasi görüş adı altında devletin birimlerine sızmaya devam ettiğinin belirlendiğini ifade eden Arslan, şunları kaydetti:
"Bu örgütün devlet kadrolarını ele geçirmesindeki en önemli etken siyasi iktidarların verdiği destektir. Bir bürokrat ne kadar direnirse dirensin bir şekilde görevden alınır. Daha önceki yıllarda siyasi değil, gizlice devletin kurumlarına sızmaya çalışan bu örgüt, rahmetli Turgut Özalzamanında açık bir şekilde devlet kadrolarına yerleşmeye başladı. 1987 yılında özel sınıf uygulaması başlatıldı. Polislikle hiç ilgisi olmayan birimlerden alınan kişiler 8 aylık eğitimden sonra teşkilata girdiler. Bunların içinden istisna olarak çok kaliteli arkadaşlar çıktı. Ama Fetullahçı kadroların emniyete yerleşmesi bu özel sınıf uygulamasıyla oldu."
"Aynı yıllarda sayısı yeterli olmasına rağmen Polis Koleji sayısı 3 katına çıkarıldı." diyen Arslan, bunlardan bir kısmının örgütün kontrolünde yetişmeye başladığını aktardı.
Bu kişilerin özellikle emniyet teşkilatının personel birimlerinde görevlendirilmeye başlandığının altını çizen Arslan, "Çünkü personel birimi her teşkilatta çok önemlidir. Atanacak veya başka bir göreve getirilecek kişinin lehte veya aleyhte hazırlanan dosyası ilgili amire götürülür. İdris Naim Şahin döneminde emniyet müdürlüklerinin yüzde 80'i, istihbarat ve KOM dairelerinin tamamı bu örgütün kontrolüne girmişti. Hatta 2009 yılından sonra yine Fetullahçı bir kadroda daire başkanıysa, kilit görevde biri bile olsa verilen görevi yerine getirmeyecekse görevden uzaklaştırılırdı. Tam tetikçi olanlar göreve getirildi." değerlendirmesinde bulundu.
'O dönem kurulda olanlar şimdi tutuklu'
Bu örgütle gerçekten mücadele etmiş isimlerden birisi olan polis başmüfettişi İzzet Sezgin Şener'in 1998 yılında kendisine, bir ilde Fetullahçı yapıyla ilgili bir çalışma yapıldığını ancak 6 kişilik kurul üyelerinden ikisinin bu örgütün elemanlarından olduğunu bildirdiğini belirten Arslan, "Üstlerimize durumu bildirdik ancak hem amirlerimizden hem de örgütün elemanları tarafından tepki gördük. Zaman, bizi haklı çıkardı. O dönem kurulda bulunan bu iki isim de şu an tutuklular arasında yer alıyor." ifadelerini kullandı.
Arslan, 2003 yılı terfi döneminde örgüt üyelerinin bulunduğu listeye muhalefet şerhi koyması nedeniyle hedefe konulduğunu, 2005 yılında ise çeşitli nedenlerden dolayı görevden alındığını söyledi. Danıştay kararıyla göreve döndüğünü aktaran Arslan, "Suç işlemediğim sürece bir daha genel müdür muavinliğinden alınamazdım ama nasıl olduysa 6 ay sonra bir uyuşturucu örgütüne monte edildim. Bu yargılamanın sonucunda ise ilgili yasa gereği beraat ettim." dedi.
Usulsüz dinlemeler
Örgüt üyelerinin hukuksuz dinlemelerinde birçok isim gibi kendisinin listede yer aldığını belirten Arslan, "Emniyet Genel Müdür Yardımcısı olduğum 2008 yılında bunlar tarafından İBDA-C üyesi olduğum gerekçesiyle, 2009 yılında ise Hizbullah üyesi olarak dinlenmişim. 2009 yılının sonunda ise uyuşturucu kaçakçısı olmuşum ama hakkımda bir dinleme kararı yok. Örgütün İstanbulayağında bulunan Zekeriya Öz, Ergenekon ve Oda Tv'den beni hem dinleme hem takip etme kararı vermiş. Böyle bir zulüm sürecini yaşayan kişiyim." diye konuştu.
"Bu katiller sürüsünün, 15 Temmuz teşebbüsünün kukla bile olsa Fetullah Gülen, bugünkü adıyla FETÖ tarafından yapıldığından hiçbir tereddütüm yok." diyen Arslan, şöyle devam etti:
"Başka mizansen, başka senaryolarla bu darbe girişimine kılıf arayanlar ya akıl sağlığından yoksun ya da FETÖ'nün kripto elemanları ya da FETÖ'nün bu önleme dinlemeleriyle elde ettiği bilgiler doğrultusunda şantajla kullandığı kişilerdir. Bu dinleme arşivi yurt dışına çıkmıştır. Ben hala çok sayıda siyasetçinin, gazetecinin, bürokratın hala bu şantajlarla kullanıldığına ve yönlendirildiğine inanıyorum. İtiraflara bile kuşku ile yaklaşıyorum. Rahmetli İzzet Sezgin Şener bunların itiraflarında bile bir planlarının olduğunu belirtmiştir. Somut olgulara bakılması lazım."
Mücadele 2013'ten itibaren Cumhurbaşkanının şahsında gitmiştir
Arslan, 17-25 Aralık darbe teşebbüsünün sistemi ele geçirmek için bu örgütün bir girişimi olduğuna dikkati çekerek, "Darbe başarılı olsaydı, bu darbeden sonra başbakan olacak, kilit noktalara gelecek kişileri belliydi. Bu mücadele 2013'ten itibaren Cumhurbaşkanının şahsında gitmiştir. Önümüzdeki süreçte bu yapının bir siyasi kadrosunun olduğunu da hep birlikte göreceğiz." ifadelerini kullandı.
Darbe girişiminin uluslararası istihbarat örgütlerinin bir projesi olduğuna inandığını belirten Arslan, "Çünkü Türkiye çok kilit bir noktadadır. Ortadoğu enerji kaynaklarına yakındır, boğazlarla Ege ve Akdeniz'i kontrol etmektedir, Doğu Akdeniz'deki enerji kaynaklarına yakındır. Böyle bir yerde güçlü bir Türkiye olması yıllardan beri istenmiyordu. Balyoz ve Ergenekon operasyonlarını bir inceleyin... Bu operasyonlardan önce bizim deniz kuvvetlerimiz Malta ile Girit Adasında havada ikmal yöntemiyle tatbikat yapabiliyordu. Bugün bütün o yapı o operasyonlarla dağıtıldı. Bunu Fetullah Gülen yaptı. Fetullah Gülen uluslararası örgütlerin bir maşasıydı ve istenilen ölçüde yönlendirildi." dedi.
'Koç'un tutuklanması için hazırlıklar yapıyorlardı'
Önceki yıllarda devletle ekonomik ve adli problemi olan herkesin çözüm yerinin "Fetullah Gülen'in yargısı" olduğunu savunan Arslan, şunları kaydetti:
"Rahmi Koç, Ergenekon operasyonunda FETÖ'nün 'Ejder' kod adlı kişisiydi. Örgüt, operasyon kapsamında Koç'un tutuklanması için hazırlıklar yapıyorlardı. Bir problemi olanların çözüm yeri Fetullah Gülen'in yüksek yargısıydı. O yıllarda bu konuları çözmek için buralara giden insanları da yadırgamamak lazım. Çünkü bütün kuruluşları çökecek. Bütün kuruluşları Fetullah Gülen'e yapılacak bir himmete bağlı. Bu himmeti yapmayıp operasyon geçiren nice insanlar gördük. Futbol dünyasını ele geçirmek istemelerine, orada dirayetli bir kişi görmek istememeleri dolayısıyla Aziz Yıldırım'ı hedef seçtiler. Yoksa Aziz Yıldırım, 'Çatladıkapı spor Kulübü' başkanı olsaydı operasyon ona yapılacaktı, o kulübe yapılacaktı."
'Fetullah Gülen'in A takımı Güneydoğu'daydı'
Yapılan soruşturmalar kapsamında görevden uzaklaştırmalara da değinen Arslan, "Bir örgütü gönderirken yerine şucu-bucu gibi diğer yapılandırmaları getirmenin sakıncalı olduğu kanaatindeyim. Kıdem ve liyakatin önemli olduğunu düşünüyorum. Özellikle emniyette kimin ne iş yaptığı, kimin kıdemli olduğu bilinir. Çok çalışan bir kişi bir göreve getirildiğinde alt kadrolar buradan motive olur. Görev verdiğimiz kişileri denetlemeniz de önemlidir." diye konuştu.
Terörün en fazla olduğu yıllarda Güneydoğu'da Fetullah Gülen'in "A takımının" görevde bulunduğunu ifade eden Arslan, şöyle konuştu:
"O yıllarda hepimiz siyasi iktidarı suçladık. Oradaki gelişmeleri yetkililere bildirecek kişiler bu yapı. Diyarbakır'da kendi kadrolarını motive etmesi gereken bir emniyet müdürü çıktı, 'Dağdaki teröriste ağlamayana ben insan demem' dedi. Ölen polis, askere ne diyeceğiz. Sadece terör açısından değil, o yıllarda uyuşturucu işinde de bunlar var. Yakalananlar var fakat himmet ve büyük paralar karşılığı icazet verilen, geçişine göz yumulan konsorsiyumlar da var. O yıllarda en kilit yerlerde yine Fetullah Gülen'in emniyet müdürleri var. Zamanla bunlar da ortaya çıkacak."
Arslan, Mehmet Ağar'ın görev yaptığı yıllarda 'Şunu alın, böyle bir kişi alın' şeklinde bir beyanıyla etkisinin olmadığı gibi 1991 listesinde bulunanların değişik bahanelerle kilit birimlerden uzaklaştırılması talimatını ilgili daire başkanlıklarına verdiğini de kaydetti.
GÜNÜN EN ÇOK OKUNAN HABERLERİ
BAKMADAN GEÇME...
POPÜLER VİDEOLAR