Hava Durumu

İşte 10 Kasım 1938'in bilinmeyenleri...

Atatürk'ün ölüm haberi Ankara Radyosu'nca Türkçe'nin yanı sıra 12 yabancı dilde ilan edildi. Profesör Wolfram Eberhard Türkiye'de yaşananları, "Sessizlik her tarafı kaplamıştı. Çocukların yanı sıra, yetişkin erkekler ve kadınlar ağlıyordu. Keder çok yaygındı ve böyle bir şey başka hiçbir ülkede görülmemişti" sözleriyle günlüğüne not etti...

Haber Giriş Tarihi: 10.11.2019 09:25
Haber Güncellenme Tarihi: 10.11.2019 09:25
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.bursahakimiyet.com.tr
İşte 10 Kasım 1938'in bilinmeyenleri...

Türkiye'nin en büyük matem gününde, Atatürk'ün ölümü ve cenaze merasimine ait bilinmeyenler 81 yıl sonra gün yüzüne çıkmaya devam ediyor. 10 Kasım 1938 ve sonrasındaki 2 haftalık süreci araştıran isimlerin başında; Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve Cumhuriyet Tarihi Bölümü'nden Doç. Dr. Figen Atabey, Korkut Ata Üniversitesi Tarih Bölümü'nden Dr. Öğretim Üyesi Ebru Güher, Anıtkabir eski Müze Komutanı Tarihçi Doç. Dr. Ali Güler ile "Anıtkabir'in İnşası" kitabının yazan, Çankırı Karatekin Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tunç Boran geliyor. Atatürk'ün ölümü, cenaze merasimi ve naaşının İstanbul'dan Ankara'ya nakline ilişkin arşiv belgeleri, 10 ile 23 Kasım 1938 arasındaki günlere ışık tutuyor.

Acı haber duyuruldu

Ankara Radyosu, Atatürk'ün ölüm haberini; Almanca, Arapça, Bulgarca, Farsça, Fransızca, Hırvatça, İngilizce, İtalyanca, Macarca, Rusça, Sırpça ve Yunanca olmak üzere 12 ayrı dilde ilan ederken, İstanbul başta olmak üzere ülke genelindeki tüm etkinlikler 10 Kasım akşamından itibaren iptal edilmişti. Celal Bayar başkanlığındaki yeni hükümet ve Cumhurbaşkanı İnönü Ankara'da düzenlenecek cenaze töreninin 21 Kasım 1938 günü yapılmasını kararlaştırdılar. 21 Kasım'ı 22 Kasım'a bağlayan gece Atatürk büstü ve heykeli olan kasaba ve şehirlerde, büst ve heykelin çevresinde altı oku temsilen altı meşale yakılması, 21 Kasım günü saat 16.00'da tüm şehirlerde tören yapılması için hazırlıklar yapılması isteniyordu. Genelgede, 21 Kasım günü ülke genelindeki dükkân, mağaza ve gazinoların kapanmasının arzu edildiği, ancak bunun mecbur tutulmaması, bu hususun 'telkin' yoluyla sağlanması gerektiği vurgulanıyordu.

İlk gün 150 bin ziyaretçi

Atatürk'ün naaşı, ölümünden 6 gün sonra, 16 Kasım 1938 günü Dolmabahçe Sarayı tören salonundaki katafalka konuldu, ilk ziyareti dönemin Birinci Ordu Müfettişi Orgeneral Fahrettin Altay ve askerler gerçekleştirirken, sarayın kapıları saat 10.15'de Ata'ya son görevini yapmak isteyen vatandaşlara açıldı. Binlerce kişi Dolmabahçe'ye akın etmeye başlarken, Ulus gazetesi Ata'nın naaşını ilk gün 150 bin kişinin ziyaret ettiğini duyuruyordu. İstanbul'da bulunan Alman Arkeolog Prof. Karl Dörner ise Dolmabahçe Sarayı'ndaki tabloyu, "Yüksek demir kapılar ardına kadar açılmış, güller solmuş, fıskiyeler susmuştu; sadece sarayın merdivenlerinden çıkan yüz binlerce insanın ayak sesi duyuluyordu. Haberi duyan yola koyulmuştu. Düzgün kıyafetleri içinde memurlar, balıkçılar, hamallar, tüccarlar ve işçiler, yaşlı solgun yüzlü siyah çarşaflı kadınlar arasında kürklü mantolu hanımlar, herkes yas tutuyordu. Tek bir kişi bile sarayın halılarına, resimlere, kristal avizelerine bakmıyordu, tüm bakışlar sadece yüksekte duran, yanında genç subayların bronzdan heykellermiş gibi dimdik nöbet tuttukları tabuta dikilmişti" sözleriyle anlatıyordu.

'Böyle bir şey görülmedi'

10 Kasım 1938'de Türkiye'de bulunan Profesör Wolfram Eberhard ise günlüğüne Türkiye'de yaşananları; "Dün öğleden sonra on iki buçuğa doğru Atatürk'ün öldüğünü bildiren haber her yerde işitiliyordu. Muazzam bir şok yaratılmıştı. Ve sessizlik her tarafı kaplamıştı. Çocukların yanı sıra, yetişkin erkekler ve kadınlar ağlıyordu. Keder çok yaygındı ve böyle bir şey başka hiçbir ülkede görülmemişti" ifadeleriyle özetliyordu.

17 Kasım, saat 22.00'den sonra 100 binden fazla insanın Dolmabahçe Sarayı'na girmek istemesi sonucu meydana gelen izdihamda çoğunluğu kadın 11 kişi ezilerek yaşamını yitirken, 40 kişi de izdiham nedeniyle yaralanmıştı. İzdihamın düzeni sağlamakla görevli memurların kusurundan kaynaklandığı gerekçesiyle başlatılan savcılık soruşturmasında yüzlerce kişinin ifadesi alındı. Adli Tıp doktoru Enver Karan otopsi raporunda, ölümlerin solunum yetmezliğinden kaynaklandığını bildirdi. Müfettişler, yaklaşık bir ay çalışarak Dolmabahçe Faciası soruşturmasını tamamladılar. Ancak mahkeme sonunda hiçbir memur ceza almadı.

'Vasıtaların da kaderi var'

19 Kasım 1938 günü denizden yapılacak tören programına göre donanmadan Yavuz muharebe kruvazörü, Hamidiye kruvazörü, Zafer, Tınaztepe muhripleri, Dumlupınar, Gür denizaltı gemileri, Doğan ve Martı hücumbotları 16 Kasım 1938 günü Haydarpaşa önünde demirlediler. Yabancı misafir devletlere gemiler de denizden yapılan merasime iştirak etmek için 18 Kasım 1938 günü Haydarpaşa Limanı önüne geldiler. Kaderin garip cilvesi, bir kez daha tekerrür ediyordu. 1925 yılının Eylül ayında İzmit açıklarında demirli ve yaralı bulunan Yavuz muharebe kruvazörünü ziyaret eden Atatürk, Donanma Komutanı Yarbay Necati'ye, gemi hakkında: "Yavuz'a ilk defa geliyorum. Yaralı da olsa bugünkü şekli o zamandan daha pek çok değerlidir. Bu gemiyi Türk Milleti'nin ihtiyacı olan sağlam ve kudretli bir zırhlı şekline sokacağız. Bu kudret, silah bakımından sizlere, dış politika bakımından da bizlere büyük hizmetler görecek, gurur sağlayacaktır" demişti.

'Gözleri dalmıştı'

Cumhuriyet döneminin Bahriye Vekili İhsan Eryavuz ise bu ziyaret ilişkin: "Vakit akşamdı. Gözleri enginlere dalmış önce bir zaman düşündü. Sonra birden döndü: 'Biliyor musun? Vasıtaların da insanlar gibi kaderleri var. Kimisinin adı ona yad edilmeye layık hizmetlere imkân vermiş insanların isimleri ve emekleri unutulmasına rağmen, hafızalarda baki kalıyor. Mesela Yavuz'u yapan mühendis, imkânı temin eden hükûmet, hatta onu bize kazandıranlar hatırlanmıyor da, güvertesinde oturduğumuz bu gemi, hiçbir zaman ölmeyecek, kaybolmayacak varlıkmışçasına hafızalarımızda" açıklamasında bulunmuştu.

Yavuz zırhlısından alınarak İzmit'te karaya çıkarılan Atatürk'ün naaşı, yurt gezilerinde kullandığı trenin beyaz renkteki vagonuna yerleştirildi. Tabutun Yavuz zırhlısından ayrılışından trenin kalkışına kadar olan zaman diliminde, Yavuz'dan her beş dakika da bir selam topu atıldı. Atatürk'ün naaşı 20 Kasım 1938 Pazar günü sabah saat 10.05'te Ankara'ya ulaştı. Türk bayrağına sarılı tabutu trenden top arabasına alınmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisi önündeki katafalka konuldu. Halk, tabutun önünden geçerek saygı görevini yaptı. Resmî devlet töreni 21 Kasım 1938 Pazartesi günü icra edildi.

Atatürk için, İstanbul'dan sonra Ankara'da özel katafalk hazırlandı. Cenaze alayına Birinci Ordu Müfettişi Fahrettin Altay'ın komuta etmesine karar verildi. Öte yandan Atatürk'ün naaşının Ankara'ya nakli, cenaze töreni, askeri kıtaların masrafları ve tören için Türkiye'ye gelecek yabancı konukların misafir edilmeleri amacıyla Ziraat Bankası'ndan 500 bin liralık kredi açılmasına dair kanun ise 14 Kasım 1938'de Meclis'te kabul edildi.

Namaz krizine Bayar formülü

Atatürk'ün ölümünden sonra cenaze namazı konusunda kısa süreli bir devlet kriz yaşandı. Hükümet, camide kılınacak cenaze namazının amacından saptırılabileceğini düşünüyor, radikal dinci çevrelerin provokasyon girişiminden çekiniyordu. Tartışma, Orgeneral Fahrettin Altay'ın Ankara'ya gönderdiği telgrafın ardından patlak verdi. Altay, cenaze namazının dini vecibe, olduğunu, namaz kılınmadığı takdirde, Türk milletinin 50 yıl sonra, naaşı mezardan çıkartıp namazı kılacağını, namaz kılınmadığı takdirde görevden azledilmesini Başbakan Bayar'a bildirdi. Bayar ise, Orgeneral Altay'ın bu çıkışına karşı cenaze namazının farz değil farz-ı kifaye olduğunu belirterek, namazın Dolmabahçe Sarayında kılınacağını söyledi. Yaşanan tartışmalara bizzat şahit olan Makbule Atadan ise Başbakan Bayar'a cenaze namazının mutlaka kılınması yönünde çıkışınca, Bayar da, "Atatürk'ün cenaze namazı kılınacaktır. Ananelerimiz, adetlerimiz neyse sonuna kadar yerine getirilecektir. Müsterih olun rahat edin, üzülmenize hiçbir sebep yoktur" cevabını verdi. İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Mehmet Şerafettin Yaltkaya'dan ile Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Rıfat Börekçi'nin de 'dinen uygun' demesinden sonra cenaze namazı Dolmabahçe'de kılındı. Anadolu Ajansı 19 Kasım 1938 tarihinde yayınladığı haberde cenaze namazının "Atatürk'ün ailesinin talebi ile Dolmabahçe Sarayı'nda kılındığını" duyurdu.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.