Hava Durumu

Başkan babamızın sonbaharı

Yazının Giriş Tarihi: 15.11.2020 08:52
Yazının Güncellenme Tarihi: 15.11.2020 08:52

Halkını, o olmazsa memleketin batacağına inandırdı. Buna giderek kendisi de inandı.

Tuhaf bir özgüveni vardı, muhalefetle ağız dalaşı yaptı.

Yeri geldi başka ülkelere ve liderlerine kafa tuttu.

Medyaya ayar verdi. Uluslararası ajanslara bile fırça attı.

Sosyal medyayı hem kendisi kullandı, hem herkesin kullanmasından kıllandı. İnternetin yasaklanması gerektiğini söylediği bile oldu. Bunun ifade özgürlüğüyle bir alakası olmayacağını savundu.

Damadını önemli bir göreve atadı, bunu yaparken (Avrupa'da ayıp sayılan) hısım akraba kayırmacılığı (nepotizm) suçlamasına maruz kalabileceğini hiç dikkate almadı.

Millet için sık sık yeni yollar, otoyollar, köprüler, havaalanları, tüneller ve demiryolları yapmaktan söz etti.

Ama en enteresan söylemi, 'tek devlet, tek millet, tek vatan' şeklinde olanıydı. Koronaya rağmen mitingler yaptı, erzak dağıttırdı.

Sonuçta ortaya sandık kondu, seçim yapıldı. İstediği gibi çıkmayan seçim sonucuna itiraz etti, oylarının çalınmış olabileceğini iddia etti.

O koltuktan ve o saraydan ve o oval ofisten hiç ayrılmayacağını sandı.

Oysa, Donald Trump'un Beyaz Saray'daki günleri artık sayılı.

20 Ocak'ta Capitol'un merdivenlerinde yapılacak başkanlık törenine kadar maalesef O artık 'topal ördek!'

Bu lafı hakaret saymayın, seçim yenilgisine rağmen görevine el mecbur devam eden başkanlarına böyle diyor bizim Amerikalılar.

Trump, Gabriel Garcia Marquez'in başlığa taşıdığımız romanının adı gibi, sonbaharını yaşıyor şu sıralar, 'White Saray'da.

Hazır kitaptan söz etmişken küçük bir bilgi notu düşelim şuraya. Okumaya meraklılar için 'spoiler' mahiyetinde.

Romanda Marquez, çok uç bir diktatör portresi sunuyor okuyucuya ve...

Tek bir kişinin tüm siyasi, ekonomik, dini, sosyal ve kültürel yaşamı kendi bünyesinde toplayarak karar mekanizmalarını kişisel arzu ve istekleri üzerinden şekillendirmesini anlatıyor.

Aman diyeyim sevgili okur. Bu yazıdan Trump'a 'diktatör' falan dediğim sonucunu sakın çıkarma. 'Başkan' ve 'sonbahar' sözcüklerinin çekiciliğine kapılıp girdim sadece bu kadar lakırdıya. Valla.

USULÜNE UYGUN MU?

Danıştay, idare ve vergi mahkemelerinin kararlarına bakıyor, doğru mu yanlış mı diye.

Yargıtay, eğer başvurulursa adli yargı kararlarını inceliyor ve karara bağlıyor.

Sayıştay da, tüm kamu harcamalarının usulüne uygun biçimde yapılıp yapılmadığını denetleyen bağımsız bir kurum.

İşte bu Sayıştay geçen gün, 7 bakanlıktan ve İletişim Başkanlığı'ndan dernek, vakıf ve cemaatlere 6.2 milyar lira aktarıldığını tespit edip raporladı.

Ekonomideki kötü gidişat nedeniyle vatandaşa acı ilaç içirilmesinden, acı reçete uygulanmasından söz edildiği şu günlerde sormak lazım Sayıştay raporu üzerinden memleketi idare edenlere..

Aktarılan bu paralar usulüne uygun mu, diye.

ALACAĞINA ŞAHİN BORCUNA KARGA

Sayıştay demişken, bu bağımsız kurum elektrik dağıtım firmalarının devlete olan vergi borçlarının zaman aşımına uğramak üzere olduğunu da saptamış.

Yani biraz daha ödemezlerse, hiç ödemeyecekler!

O zaman sormak lazım şu soruları ardışık şekilde:

1. Vatandaş faturasını ödemeyince 'gecikme faizi' uygulamıyor musunuz?

2. Yine de ödemezse elektriği kesmiyor musunuz?

3. Kestikten sonra açarken 'açma-kapama ücreti' tahsil etmiyor musunuz?

Madem bu sorulara utana sıkıla 'evet' dediniz, vergi borçlarınızı niye ödemiyorsunuz!..

YARGI-ÖNYARGI

20-25 yıl önce yazdığım bir yazıda, enflasyonu düşürecek olan yeğane aracın tüm kurumları ve kurallarıyla demokrasiyi işletmek olduğunu kaleme almıştım.

Bugün, ekonomide durum kel diye hukuk reformu laflarının edilmesi, ta o günlerde ortaya koyduğum öngörüye ne kadar benziyor değil mi?

Ekonomi kötü diye mi başvurulur hukuka, yoksa hukuk her zaman ekmek gibi su gibi ihtiyaç olduğu için mi?

Çoğu yorumcu, yazar- çizer bu günlerde bu konuyu ele aldı, tartışıyor.

Bir ağır ceza mahkemesinin Anayasa Mahkemesi'nin kararını tanımaması tipik örnek. Bağımsız olması gereken yığınla devlet kurumu tam bağımlı kararlar verip duruyor.

İktidara yakın olanların kabahatleri görmezden geliniyor. Muhalif olanlar ise delil ve kanıt aranmaksızın sırf 'kanaat' kullanılarak içeri tıkılıyor. İçerden tam çıkacakları sırada başka gerekçeler uydurulup yeniden içeri tıkılanlar da az değil.

Yani memlekette 'yargı'dan ziyade 'önyargı' çalışıyor.

Vatandaşın ihtiyacı olduğu için değil, dışardan bakanlara daha iyi görünelim diye yapılacak bir hukuk reformu ahalinin gazını alır mı diyeceğim ama..

Ahalinin başta hukuk ve demokrasi, dolayısıyla da insan hakları, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü gibi kaygıları var mı, ondan da emin değilim.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.