Hava Durumu

Belki sipariş verecekti!..

Yazının Giriş Tarihi: 15.05.2022 08:09
Yazının Güncellenme Tarihi: 15.05.2022 08:09

Özüme yöneltilen ‘Siz gazetecisiniz bilirsiniz’ sorularının sonuncusu şöyle:

‘Bu iktidar seçimi kaybederse, bırakıp gider mi?’

Bu soruya herhangi bir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde, oldukça tatmin edici bir cevap veriyorum her seferinde.

‘Nereden bileyim kardeşim!’ diyorum!.

Kavala ve Gezi davası, Kılıçdaroğlu’na konuşma yasağı, festival yasağı, göğüs dekoltesi yadırgaması, Kaftancıoğlu’na siyaset yasağı gibi muhabbetler peş peşe gelince ahalinin bir kesiminde ‘ne oluyor la’ duygusu oluştu ya ortam durduk yerde geriliyor hesabı. Kılıçdaroğlu bir yerlerden bir biçimde bilgilendirilmiş olmalı ki, kimsenin öngöremediği bir ziyaret yaptı.

Daha önce TÜİK’in kapısına dayanan, Milli Eğitim Bakanlığa’na giden, akabinde Et ve Süt Kurumu’na uğrayan Kılıçdaroğlu’nun son ‘çat kapı’sı, SADAT’tı.

Amacı yine bilgi almaktı. Yine içeri alınmadı.

Oysa SADAT bildiğim kadarıyla bir firma. Ama tuhaf bir firma.

Başkenti İstanbul, resmi dili Arapça olan bir İslam devleti kurmak gibi bir hayali var. Bizzat başlarındaki kişi, (ki bu abi Cumhurbaşkanlığında baş danışmandı) varlık nedenlerini ‘Mehdi gelecek, ortamı ona hazırlamak gerek’ diye açıklamıştı.

Şekilde görüldüğü gibi ulvi amaçları olan bir şirketten söz ediyoruz.

Ama şirket şirkettir nihayetinde.

Adam gelmiş niye içeri almıyorsun. Belki müşteri. Belki bir hizmet talebi olacak.

‘Sandık güvenliğini sağlamak için attığını vuran, kodumu oturtan sağlam adamlara ihtiyacımız var, elinizde ne kadar var!’

Bir çay söyleyip derdini dinlemek, varsa siparişini almak gerekmez mi?

Bu nasıl bir halkla ilişkiler faaliyeti!

Kılıçdaroğlu içeri giremeyince az kızdı galiba ve şu lafı etti:

‘Seçim güvenliğini sarsacak bir şey olursa sorumlusu SADAT’tır ve saraydır’

Kimse içeri almıyor ama Kılıçdaroğlu gitmeye devam ediyor:

Bana kalırsa bu çat kapı gidişlerin sonuncusunu Saray’a yapacak.

Korkarım orada da içeri alınmayacak.

HERKESİ İÇERİ ATAMAYIZ

Eski Maliye Bakanı, CHP Konya Milletvekili Abdüllatif Şener ‘twit’ atmış:

‘Çalmak, çırpmak serbest, konuşmak yazmak yasak! Yolsuzluk yaptığı için yargılanan tek bakan, tek bir bürokrat yok. Hükümeti eleştirdiği için yargılanan, cezaevine giren yüzbinler var. Ne memleket ama..’

‘Twit’ yüzünden başı belaya giren son Türk, Canan Kaftancıoğlu oldu.

Ne yazmış ne zaman yazmış diye bakılırken, şimdi devlette görevli ne bakanların, ne milletvekillerin, ne gazetecilerin benzer ‘twit’leri ortaya çıktı.

Dolayısıyla neredeyse herkes koro halinde ‘Ayarını bozduğun kantar, gün gelir seni de tartar’ muhabbetine yazıldı.

Bugün bana, yarın sana. Çalma kapımı, çalarlar kapını. Köprü altı cam cam, öpsün seni, yok bu olmadı!

Hasılı, hep bir rövanş duygusu, hep bir sen de konuştun, sen de yazdın muhabbeti.

Doğru değil. Düstur şu olmalı, hepimiz için.

‘Düşüncelerine katılmıyorum ama bunları söylemen uğrunda gerekirse canımı verebilirim.’

Voltaire’e, (ya da O’nun biyografisini yazan Beatrice Hall’a) ait bu sözleri demokratlığımızın olmazsa olmazı saymalıyız.

Bıktık artık giderek Türk folkloru haline gelen, sadece kendine ve kendine benzeyenlere demokrat olanlardan.

Konuşmak yazmak şiddete bulaşmadıkça suç olmamalı artık bu coğrafyada.

Eskişehir Valisi, hatta bir oyuncunun göğüs dekoltesine kafayı takan MHP’li de dahil buna.

Bizim de ‘sana ne, sen bak kendi işine’ deme hakkımız baki, tabii ki…

YAŞAM SAVAŞI

Bir rekabet veya savaş durumunda hayatta kalan son kişi demekmiş, ‘survivor!’

Bu ismi taşıyan TV programından elenip memlekete dönen şarkıcı ve oyuncu Gökhan Keser 4 ay sonra ilk kez gittiği markette fiyatları görünce şoke olmuş.

‘Fiyatların geldiği nokta inanılmaz. Allah sonumuzu hayır etsin’ demiş.

Hakiki yaşam savaşının ‘sivilde’ olduğunu anlamış adam.

Survivor’un sahicisinin ‘geçim derdi’ olduğunu idrak etmiş.

Hayatta kalma savaşı verirken elenen biri söylediğine göre bunları, dikkate değer.

(Öte yandan, bu ülkede yığınlar, yıllardır ‘survivor’ yaşıyor, yeni mi öğrendiniz sayın Keser!)

172’DEN BİRİNCİLİĞE

Yazılı sınav KPSS’de birinci olan genç, mülakatta 175’nci olup elenmiş, yazılıda 172’nci olan genç ise mülakatta birinci yapılarak işe alınmış Aile Bakanlığı’nda.

Aile Bakanlığı’nda işe alınacaksan, yazılı başarısından ziyade aileden gelen bir avantajın olması gerektiğini bir kere daha öğrenmiş olduk diye yazacakken...

Mülakatta nasıl başarılı olduğu konusunu araştırdım. Kesinlikle torpil olmadığını saptadım. Seçilen genç 22 dili anadili gibi yazıp çeşitli aksanlarda konuşabiliyor, hamile dinozor taklidi yapabiliyor, bir ayağını başının üzerine kadar kaldırıp ‘Denise Biellmann hareketi’ yapabiliyor, detone olmadan 72 opera parçasını, 2 bin sanat musikisi eserini ezberden okuyabiliyor, sırıkla atlamada da 6.5 metreyi şıp diye aşıyormuş.

Ama mülakatı yapan heyeti asıl etkileyen, yumurta kırarken tavayı tutturabilmesi olmuş. Hasılı torpil morpil yok, adam kayırmaca yok.

Nasıl içimiz rahatladı milletçe, Aile Bakanlığı emin ellerde.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.