Hava Durumu

Deprem değil, 'tweet' öldürür

Yazının Giriş Tarihi: 26.01.2020 08:58
Yazının Güncellenme Tarihi: 26.01.2020 08:58

Memlekette ne zaman deprem olsa, çürük binalardan önce sosyal medya yıkılıyor!
Hafta içinde Manisa, hafta sonu Elazığ... Her iki depremde de 10 dakika içinde 10 binden fazla 'tweet' atıldı.
Şöyle bir insan tipi oluştu kendiliğinden! Adam bakıyor evde avize sallanıyor. Kaçmayı, canını kurtarmayı ve/veya atıyorum cenin pozisyonu almayı falan gündemine alması lazım, onun yerine 'tweet' atıyor:
'Fena sallandık!'


Sağ ol muhterem, yazmasan haberimiz olmayacaktı, sallandığımızdan!
Memleket olarak şöyle de bir folklor geliştirdik son tahlilde.
Deprem anında, sırasında ve sonrasında yapılacaklar listesi diyelim ya da.
1. Tweet atılacak.
2. Kandilli'den veya AFAD'dan yeri ve şiddeti öğrenilecek, 'tweet' yenilenecek.
3. Televizyon açılacak kendini deprem uzmanı olarak lanse eden insanlarla yapılan canlı bağlantılar, 'son dakika' notuyla kırmızıya dönmüş ekranlardan izlenecek.
4. İki gün sonra mevzu unutulacak. Depremde yaşamlarını yitirenlerin yakınlarının acısı ise ömür boyu sürecek. Şundan da gına geldi artık. Defalarca yazdık, hâlâ yazılıyor. Ama bu zihniyette tas ve hamam hâlâ aynı!
'İstanbul'a kar yağmadan Türkiye'ye kar yağmadığı' düsturundan hareket eden anlı şanlı Türk matbuat ve medya alemini diyorum. Yine ne konuşuldu:
'Manisa depremi Marmara fayını tetikler mi?'
'Elazığ depremiyle Doğu Anadolu Fayı uyandı, Kuzey Anadolu Fayı'nı etkiler mi'
Vakti zamanında 'Merak etmeyin sayın seyirciler Marmara fayı epeyce güneydeymiş!' diye neşriyat yapmaktan bile utanmamış bu sektörün, Bursa'da da, Çanakkale'de de, Manisa'da başka bir canlı popülasyonu olduğunu sanmasına artık alışmalıyız belki de.

KARİYERİMLE OYNAYAN ADAM!

İlk kez buradan açıklıyorum. 24 Ocak 1993 tarihinde bombalı bir suikastla katledilen gazeteci Uğur Mumcu kariyerimle oynadı!
Belki bilmeden, belki kibarlığından, belki nezaketinden.. Fi tarihi. Yılmaz Amca (Akkılıç) ile Uğur Mumcu'yu Yalova'da karşılamaya gittik. Alıp Bursa'ya getireceğiz, ÇGD'de söyleşi yapacağız.
Vapur geldi, Uğur Abi kasketi ve çantasıyla bize doğru yürümeye başladı. Yılmaz Amca 'Evlat' dedi, 'Kap üstadının çantasını!'

(Ben de o sıralar Cumhuriyet'te çalışıyorum.)
Bir eyyam atladım çantaya! Uğur Mumcu geri çekti. Doğruldum bir hamle daha yaptım. Ronaldo'nun ayağından topu alan kedi kaleci Rüştü gibiyim. Uğur Mumcu bir daha çekti çantayı. O da maşallah, Zalat'a ot yolduran Nejat Biyediç gibi. Kaptırmıyor çantayı. Netice. Kapamadık. Şindi düşünüyorum da, asıl kapamadığım aslında şu galiba:
'Ben Uğur Mumcu'nun çantasını taşımış adamım!'
Hasılı, hâlâ özlemle andığımız, asla unutmadığımız ve unutmayacağımız demokrasi şehidi Uğur Mumcu genç bir gazetecinin kariyeriyle işte böyle oynamıştı vakti zamanında.
Hep düşünürüm! Üçüncü bir hamle yapsaydım kaparmıydım acaba!
Bazen sabit bir noktaya takılır gözlerim. Dalar giderim hayal alemine, o çantayı kapsaydım, oradan yürür müydüm. Yazı işleri müdürü, genel yayın müdürü, belki milletvekili vs olur muydum diye...

POSTACI KAPIYI BİR KERE DE Mİ ÇALMAZ?

Hafta sonu enteresan bir haber okudum. Japon postacı 16 yıl boyunca dağıtmakla yükümlü olduğu tam 24 bin postayı adreslerine ulaştırmamış. 61 yaşındaki postacı 'Onları teslim etmek çok zahmetliydi' demiş. Böyle haberleri hep hesap makinesiyle birlikte okurum! 24 bini önce 16 yıla böldüm. Çıkan rakamı da, 261'e. (365'e bölmedim çünkü cumartesi ve pazar günleri postacının çalışmadığını varsaydım) Çıkan rakam 5.7. Yani elemanın dağıtmadığı mektup vs sayısı 5 bilemedin 6!..
Bir postacıya bir günde sadece 5 tane mi gönderi verilir, dağıtsın diye!

Adama bizim parayla 27 bin TL para cezası keseceklermiş. 3 yıla kadar da hapisle yargılayacaklarmış.
Adresine ulaşmamış bir aşk veya veda mektubundan ne şahane film senaryoları, romanlar yazılabileceği hususu şurada dursun.
Burada asıl konu, yaptığım aritmetik marifetiyle söylüyorum, postacılık mesleğinin resmen bitmiş olması. Kimseler bu işlere teşne değilken elektronikteki atılımıyla dünyaya nam salan Nipponlar (Japonlar kendilerine böyle der) demek kağıda yazılı iletişimi çoktan terk etmiş, mektuplaşma olayını tamamen elektronik ortama yıkmış.
Bizde bile öyle değil mi, ta ne zamandır. Kime postadan bişey geldi son günlerde, hatta aylarda?
Kimin kapısı çalındı postacı tarafından, iki kere! (Jack Nicholson abime saygıyla!)

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.