Bu ülkede çok fazla aydın, sanatçı, politikacı ve gazeteci katledildi.
Çok azının faili belli, çoğunluğun ise meçhul faili..
‘Öldürülen gazeteciler’ diye liste yapmaya kalksam, Hasan Fehmi Bey diye başlasam ve tüm isimleri saysam, bu köşenin fiziki kapasitesi yetmez herhalde..
Her bir cinayet aynı önemde elbette.
İşlendikten sonra gösterilen ‘toplumsal reaksiyon’ anlamında iki gazeteci cinayeti, çok daha çarpıcı sonuçlar içerdi diğerlerine göre..
Uğur Mumcu ve Hrant Dink.
Uğur Mumcu öldürüleceğini biliyordu. Ankara Emniyet’ine başvurup Smith Wesson marka bir tabanca almıştı. Köşesinde bunu nasıl kullanacağını bilmediğini yazmıştı. Devlet tarafından korunuyordu. Nereye gitse devlet ona koruma veriyordu. Örneğin Bursa’ya söyleşiye geleceği gün, Yılmaz Amca (Akkılıç) ile O’nu Yalova iskelesinde karşılamıştık. Yalova Emniyeti Mumcu’yu Bursa il sınırına kadar takip etmiş, sonra görevi Bursa Emniyeti’ne devretmişti.
Söyleşiyi yaptığı, bugün artık Belediye tarafından yıkılmış olan Kültürpark’taki ÇGD lokalinde üzerinde çelik yelek vardı. Ankara’da ne zaman eşi ve çocukları ile bir yere gidecek olsalar, arabaya önce kendisinin bindiğini, arabayı çalıştırdıktan sonra ortam güvenliyse eğer çocukları ve eşini arabaya çağırdığını anlatmıştı. Emniyet’e araba patlatmalarla ilgili bilgi sorduğu da biliniyordu.
Buna rağmen arabasına bomba konarak katledildi.
Bu cinayet adeta davul zurna çalarak gelmişti.
Peki ya HrantDink’in katledilmesi?
O da başına bir şeyler gelebileceği ‘güvercin’ tedirginliğiyle yaşıyordu ama bu toprağın insanlarının güvercinlere kıymayacağı gibi bir iyimserliğe sahipti.
Diaspora toplantılarında Türkiye lehine konuşmalar yaptığı için kendi mahallesinde ‘Türkleştiği’ şeklinde suçlamalara maruz kalıyordu. Pamuklara sarılıp saklanacak bu adam maalesef sadece‘Ermeni’ kimliği nedeniyle buralarda potansiyel hedefti.
Ne İsa’ya ne Musa’ya yaranamayan bir ruh halindeydi.
Korumasızdı, garibandı, kaleminden başka hiçbir varlığı yoktu.
Canı herkese emanetti.
Bu topraklarda emanete ihanet etmezler sanıyordu.
Öldürüldüğü gün, ayakkabısının altının delik olduğunu gördü ahali.
Bu cinayet de göstere göstere işlendi.
Katili Ogün Samast’ın hapisten çıktığı haberini gördüğüm an, içimden bu satırları yazmak geçti.
KİMSE KALDI MI İÇERDE?
Yavaş yavaş yaşlandığımız nereden belli.
Kahrolarak izlediğimiz siyasi cinayet ve katliamların yakalanan faillerinin neredeyse tamamı yattı çıktı.
Son örnek Ogün Samast, HrantDink’in katili.
Belleğim o kadar iyi değil ama şöyle bir liste yapabilirim herhalde.
Abdi İpekçi’nin katili çok oldu çıkalı.
7 TİP’li öğrenciyi katledenler de çoktan serbest.
Yazarken fark ettim, ülkedeki cinayetlerin çoğu ‘faili meçhul’ olduğu için böyle bir liste yapmak pek kolay değil ama şunu biliyorum, Sivas katliamından yatan da kalmadı içerde.
‘Orada kimse var mı, kaldı mı?’ diye sorabiliriz artık, HrantDink’in katili de çıktığına göre..
ÜLKENİN KISA ÖZETİ
Aklım ermeye başladıktan beri hep şahane bir ülkede yaşadığımı düşünüyorum.
Ve şu son 50 yılı kısaca şöyle özetliyorum:
Kadın cinayetleri, gazeteci cinayetleri, çevre katliamları, çocuk tecavüzleri, iş kazaları, depremler, seller, orman yangınları, imara açılan tarım alanları, maden kazaları, cehalet, sefalet, kabalık, nobranlık, görgüsüzlük, görmemişlik, adaletsizlik, liyakatsizlik, işsizlik, eğitimsizlik, siyasette ilkesizlik, trafik, RTÜK, TÜİK…
Pahalılık, pahalılık ve pahalılık..
‘Bırakmıyor son gördüğüm, bırakmıyor geçim derdi’ dizelerinin sahibi Orhan Veli deşöyle özetliyor haleti ruhiyemizi:
‘Bedava yaşıyoruz bedava/ hava bedava, bulut bedava/ dere tepe bedava/ yağmur çamur bedava/ otomobillerin dışı /sinemaların kapısı/ camekanlar bedava/ peynir ekmek değil ama/ acı su bedava/ kelle fiyatına hürriyet/ esirlik bedava/ bedava yaşıyoruz, bedava.’