Fakat iyi sayıyoruz

Kim ne derse desin, doğal afetler konusunda uzman ülke olduk.

Zaten öteden beri öyleydi ama şimdi misal ölü ve yaralı sayma konusunda hakikaten müthiş yeterliyiz.

Bu satırları cumartesi günü TSİ 12.32'de yazıyorum.

An itibariyle..

AFAD'a göre 6.6'lık, Kandilli'ye göre 6.9'luk, ABD'de yaşayan kızıma göre 7.0'lık, kuzey komşumuz Rusya'ya göre 7.1'lik bir deprem oldu.

Sisam'la Kuşadası arasında, Ege denizinde.

İzmir'e 70 kilometre uzaklıkta ve...

25 kişi öldü, 804 kişi yaralandı.

Yaralıların da açılımı var:

435 kişi tedavi görüyor, 25'i yoğun bakımda, 9'u ameliyat ediliyor, 364'ü taburcu edildi bile.

Depremden sonra 30 küsuru 4'ün üzerinde 489 artçı sarsıntı oldu.

9 binada enkaz ve arama-kurtarma çalışmaları tamamlandı, 8 binada devam ediyor.

AFAD bölgeye...

3 bin 999 personel. 20 arama- kurtarma köpeği. 475 araç. 3 bin 66 çadır. 10 bin 560 yatak. 20 bin battaniye. 56 bin 300 kişilik mobil beslenme ünitesi gönderdi.

Evime giremiyorum diyene 3 bin 750 kapasitelik yurt ve misafirhane amade.

İletişim kesilmesin diye 34 mobil baz istasyonu kuruldu.

Milli Savunma Bakanlığı, 2 helikopter, 6 nakliye uçağı görevlendirdi.

Ne çok rakam yazdım, ne çok sayı.

An itibariyle 10'larca basın bülteni yayınlandı.

3 bakan basın toplantısı düzenledi. Tarım, Şehircilik ve (buraya dikkat) Adalet.

Öyleyse, buyurun aşağıdaki yazıya.

SUÇLULAR BELLİ DEĞİL Mİ?

Bir deprem bölgesine hemen giden bakanlardan birinin adalet bakanı olması, bana göre bir ilk.

Çünkü ve galiba ilk kez ve bu kez, 'suçlu' da arayacak devlet.

Deprem doğal afet ve fakat.

Deprem öldürmüyor şekilde de görüldüğü gibi, bina öldürüyor.

Şu an bilmiyoruz bu suçluların kim olduğunu!

Cevabı bundan daha kolay, daha basit soru yok oysa.

4 savcı bu iş için görevlendirildi.

Yandaki bina şıkır şıkır ayaktayken, kendisi paldır küldür yerle bir olmuş binaların yüklenicisi, ustası, kalfası, sürveyanı...

Mimarı, inşaat mühendisi..

O binaya ruhsat veren belediye, o belediyede çalışan kontrolör, iskana izin veren tüm yetkililerin şu sıralar uykuları biraz kaçsa iyi olur.

Eminim bu heriflerin hepsi ortalıkta dolaşıyor.

Belki iki tanesi tutulur bu kez, cinayetten, cinayete teşebbüsten yargılanır.

Emsal için. İbreti alem için.

En azından bundan sonra 'bina görünümlü tabut inşaat' yapacaklar 2 dakika düşünsünler diye.

CUMHURBAŞKANIMIZIN TALİMATIYLA...

Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, 'Cumhurbaşkanımızın talimatıyla Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli ile hemen İzmir'e geçiyoruz' dedi.

Sonra İzmir'de basın toplantısı düzenledi, yanında 2 bakan olduğu halde.

2 bakan konuşmanın bir yerlerine bu laflardan kıstırdı.

'Cumhurbaşkanımızın talimatıyla...'

'Cumhurbaşkanımızın ilgi ve yönlendirmeleriyle:.'

Bakan neyse de, bu lafları son zamanlarda herkesten duymaya başladık neredeyse. Vali, kaymakam, bazen bürokrat ve de her türlüsünden zevat.

Bana öyle geliyor ki, Allahtan başımızda bir Cumhurbaşkanı var ve gerekli anlarda talimatlarını esirgemiyor. Öyle demeyin ya talimat vermese!

Dediğim gibi, bakanlar falan neyse de irili ufaklı tüm AKP'li siyasetçilerin ve irili ufaklı tüm bürokratların dilinde bu laf.

Risk alacak, kendi kendine karar verebilecek, kendi kendine bir icraat yapabilecek adam kalmadı galiba memlekette.

En azından ben öyle hissediyorum. Korkarım yarın bir gün mevzuya 'Cumhurbaşkanımızın talimatıyla' diye başlayan biri fena halde çuvallayacak, ve kamuoyu da 'talimat vermediği halde' işin sorumlusunun Cumhurbaşkanı olduğunu sanacak.

Halk da ortaya çıkan kötülüğün cumhurbaşkanından kaynaklandığını sanacak.

Cumhurbaşkanı olsam talimat verip talimat verdiğime ilişkin sık sık sarf edilen bu lafı yasaklarım. 'Her cümlenin içine şu lafı yerleştirmeyi bırakın artık' derim.

Gelişmiş demokrasilerde herkes yetki ve sorumluluklarını bilir. T

alimat almadan da çalışabilir. Kimse kimseye 'gereksiz ve ekstra yalakalık' yapma gereği hissetmez.