ABD’de demokrat başkan seçilir, o gider cumhuriyetçi gelir, bakarsın dış politika milim oynamaz, eksen kaymaz. Değişen bir şey olmaz.
Bizde de yıllarca konu dış politika olduğunda üç aşağı beş yukarı anlayış değişmezdi.
Bunu ‘devlette devamlılık esastır’ diye açıklardı politikacılar.
Dış politika böyle de iç politika farklı mı olurdu. Hayır.
Ama galiba ilk kez, büyükşehirlerin belediye başkanlarına tuhaf bir ‘defans’ uygulanıyor. Vatandaşın hizmetten mahrum kalması pahasına hem de.
İmamoğlu televizyona çıktı, anlattı da anlattı.
Misal İstanbullu metrobüs beklemekten yıldı diye tezvirat yapılıyor ama..
Adam 300 yeni metrobüs projesine kredi onayıbekliyor Ankara’dan.
3 yıldır bekle baba bekle, imza atılmıyor bu talebe.
Vatandaş metrobüs azlığından şikayet ediyorsa, sorumlu kim sizce?
Bunun gibi onlarca engel çıkarılmış belediyeye.
Misal hiçbir kamu bankası kredi vermiyormuş İBB’ye.
İncirli-Sefaköy-Beylikdüzümetrosu finansman ve yatırımcısı hazır olduğu halde hükümet tarafından yıllardır onaylanmıyor.
Aynı şekilde Göztepe- Ataşehirmetrosu da bir yıl bekletildi.
İstanbullu taksi bulamazken, yeni taksi ruhsatı konusunda da yine merkezden büyük defans yapıldı İmamoğlu’na.
Melen barajındaki çatlak konusu ile İSKİ’nin arıtma tesisi ve altyapı yatırımları da Meclis’te engellendi.
Amaç sosyal demokrat belediye başarısız oldu duygusunu yaymak.
Ee bu arada olan vatandaşa oluyorsa, vatandaş işin farkına varmaz mı sizce?
İmamoğlu’nun yaptığı listeye göre şehre nefes aldıracak meydan projeleri de engellenmiş, tarihi miras projeleri de.
Adamın anlattığı şu örnek olay her şeyin izahı mahiyetinde:
‘Üsküdar’da kaçak çay bahçesini yıktık. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan işini ayarladı adam, faaliyete başladı, yıkılan yerde.’
Kamuya ait yerde işgale engel olmak belediyenin görevi değil mi?
Geçmiş döneme ait 40’dan fazla yolsuzluk ve usulsüzlük dosya haline getirilip İçişleri Bakanlığına verilmiş. Tahmin ettiğiniz gibi hiçbir işlem yapılmamış.
Aslında kime ne anlatıyoruz ki durumu mevzubahis.
Pandemide ihtiyaç sahipleri için toplanan bağışlara bile el koymuş İçişleri Bakanlığı. Halk Ekmek büfelerinin sayısının artırılması konusunu anımsarsınız.
İstanbullu ekmek büfelerinin önünde kuyrukta.
Yeni büfeler açalım diyorlar, bu bile engelleniyor vakti zamanında. Kamuoyu büyük tepki gösterene kadar.
Vatandaş ucuz ekmek almasın, suya kavuşamasın, işine gücüne gidemesin diye düşünen bir merkezi hükümet veya belediye meclisi olur mu muhterem!
İstanbul örneğinde oluyor demek.
Bu nasıl bir akıl ki, belediyeyi sözde ‘başarısız’ göstermek için elinden geleni ardına koymuyor.
Bunca engele, engellemeye rağmen yapılan kamuoyu araştırmalarında İstanbul, Ankara gibi kentlerde mevcut başkanlar vatandaş tarafından başarılı bulunuyor yine de. Düşünmek lazım haliyle.
Bir de engellenmeselerdi neler olurdu neler diye.
HAPSEDİLEN, ÖLDÜRÜLEN ÇOCUKLAR
Laf Heredot’a ait. Heredot’un dönemin Lidya kralı Kroisos’a atfettiği de söyleniyor. Şöyle:
‘Barışta çocuklar babalarını gömer, savaşta babalar çocuklarını..’
Buradaki çocuktan kasıt, erken yaşta askere giden gençler tabii.
İsrail- Hamas savaşında, ya da katliamında diyelim, hatta ileri gidip soykırımında; öldürülen çocuk sayılarına dikkat ettiniz mi?
Gazze Hükümetinin bir ara verdiği sayılar şöyle:
‘Toplam 11 bin 500 kişi öldürüldü, 4 bin 710’u çocuk..’
Çocuk ölümleri, toplam ölümlerin 3’te birinden fazla.
İsrail ile Hamas arasındaki esir takas sürecini de izliyorum.
Yanlış bilmiyorsam ateşkes sürecinde 7 kez esir takası gerçekleşti.
Bu takasların çoğunda Filistinliler için mütemadiyen ‘15’i çocuk’, ‘18’i çocuk’, ‘22’si çocuk’ gibi ifadeler kullanıldı.
Öyle anlaşılıyor ki, İsrail hapishaneleri Filistinli çocuklarla dolu.
Ne zaman çocuk ölümleri ile ilgili bir haber okusam aklıma ‘Srebrenitsa Katliamı’ sırasında Boşnak çocuğun annesine ‘Çocukları küçük mermilerlevururlar değil mi anne!’ sorusu gelir, ölmeden birkaç saniye öncesinde söylediği..
İsrail’in bu kadar çok çocuğu hapsetmesi ve/veya öldürmesi, içinde yaşadığımız çağın en büyük utancı.