Kadını saçından sürükleyen kadın

Alman Emniyet Teşkilatı bakmış yeni polislere ihtiyaç var.

Bir afiş hazırlamış.

Afişteki fotoğraf dikkat çekiciydi:

Bir polis buz gibi yüz ifadesiyle, heykel gibi duruyor göstericinin önünde. Gösterici, polisin aksine çok kışkırtıcı.

Orta parmağıyla bildik hareketi yapıyor, yüzünde nefret ifadesi, ağzına bakılırsa da hakaret-küfür Allah ne verdiyse.

Afişin altındaki mesaj şöyle:

'Böyle bir durumda soğukkanlılığınızı yitirmeyecekseniz, polis teşkilatına başvurun, birlikte çalışalım.'

Bir eleman aranıyor ilanı bu ama, mesajı gayet net.

Sinirlerine hakim olamayandan polis olmaz.

Toplantı, gösteri ve yürüyüş haktır.

Polis, demokratik ülkelerde göstericinin başına bir şey gelmesin diye önlem alır.

Onların başına bela olmak için değil.

Şiddete başvurmuyorsa eğer, barışçıl bir gösteri yapmaya çalışıyorsa insanlar, itilmemeli, kakılmamalı, saçlarından sürüklenmemeli.

Geçen gün Kadıköy'den ana haber bültenlerine yansıyan görüntüleri izlerken gördüm.

Kadın polisler de erkek polisler de, vatandaşı itme- kakma konusunda birbirleriyle adeta yarış halindeydiler. Polis, bekçi veya jandarma veya zabıta, sonra savcı veya hakim...

Bu meslek grupları, yasaların, yönetmeliklerin uygulayıcıları.

Vatandaşın işini kolaylaştırmak için maaş alıyorlar.

Yani, cumhurbaşkanından mübaşire kadar hizmet alan- hizmet veren çerçevesinde söylüyorum.

İşveren halk. İşgören devlet.

İşgörenin işvereni dövdüğü, hırpaladığı, saçından sürüklediği başka bir sektör biliyor musunuz?

'Dağıtın bunları, alın bunları, devletin gücünü gösterin bunlara' diye bir devlet anlayışı, çağ dışı.

Kadına, çocuğa, hayvana şiddetten toplum olarak şikayetçiyiz.

Devleti temsil eden memurların her fırsatta, vatandaşına şiddet uyguladığı bir ülkede, suçluların şiddetinden şikayet etmek ne kadar anlamlı.

Kadına şiddet uygulayanlar, bu sahnelerden ekstra motive olmuyor mudur acaba?

50 yıldır aksiyon içeren haberleri okuyor, izliyoruz.

Kendini hakim yerine koyan polis manzarası, gram değişmedi.

Kadını saçından sürükleyerek götüren kadın polis, hakimin yerine koymuş olmuyor mu kendini?

İnfaza başlamış olmuyor mu?

Masumların orantısız ve sistematik şiddet görmesi, bu ülkenin geleneği olmuş sanki.

Hangisi bizim polisimiz!

Kadına şiddet uygulayanı yakalayan mı, kadına şiddet uygulanmasın diye gösteri yapan kadını hırpalayan mı?

Keşke en azından, sinirlerine hakim olamayanları polis yapmayan bir sistemimiz olsaydı.

SÜT VE SEBZE

İstanbul Büyükşehir Belediyesi İngilizce bir 'twit' atmış.

Şöyle:

'İstanbul, Türkiye çapındaki yerel üreticilerle destek köprüleri kuruyor. İstanbul, Bitlis ve Niğde'deki kooperatiflerden satın alınan süt ve sebzeler, her hafta İstanbul'daki 125.000 dezavantajlı eve koli içinde ulaştırılıyor. Bunu kalıcı bir plan yapmayı umuyoruz.'

Metin niye İngilizce'ydi, doğrusu anlamadım.

İmamoğlu bir sonraki seçimde Londra'dan aday olmayacaksa eğer, anlaşılmaz bir dilde yazalım da yardım alanlar rencide olmasın diye düşündüler herhalde.

Şaka tabii. Ama şu şaka değil:

İmamoğlu, seçimden önce sosyal yardımları artıracağını söylemişti ve yaptı. 2018'de 291 milyon olan sosyal yardımlar 2020'de 618 milyona yükseltildi. İki katından bile fazla.

Üstelik, adama, kişilere, gruplara, cemaatlere, derneklere ve vakıflara değil, halka..

BAŞBAKAN YAYA

Danimarka Başbakanı görevi bıraktığı gün bir not bırakmış:

'Sizin başbakanınız olmak bir ayrıcalıktı.'

Ve çıkmış gitmiş.

Giderken arkasından çekilen fotoğrafı gördüm.

Sırt çantalı alelade sıradan biri, yaya gidiyor öylece, tabanvayla.

Hiç görmediğimiz bir manzara.

Bizimkiler hep alayıvala gelir, alayıvala gider.

Alkışla kıyametle.

Afiyle, çalımla, cakayla, şovla, İzmir marşıyla, mehter marşıyla.

Ve ille de konvoyla. Gösteriş hava cıva, kültürel olarak ortaya bir şey koyamayanların sığınağı.

Asık surat gibi. Ciddiyet gibi.