Bir arkadaş sosyal medyadaki profiline şöyle yazmış:
‘Lazım ama lazım olduğu kadar Lazım.’
Ben de Lazım. Ama hiç lazım olmadı kimseye benim Lazlığım!
Laz böreği diye bir börek varmış ama sanılanın aksine tuzlu değil tatlıymış.
Peki o zaman adı niye ‘Laz tatlısı’ değil de, Laz böreği diye soracak olursanız, bizim Lazların her işleri böyle ters.
(Rahmetli amcam kibritle sigarasını yaktıktan sonra çöpü sallayıp söndüreceğine, kibrit kutusunu sallar, yanlış şeyi salladığını parmağı yanınca anlardı.)
Boşnak böreği yedim, Arnavut böreği de yedim ama Laz böreği hiç yemedim.
Kürk böreği diye bir börek de varmış ve geçen hafta sosyal medyada gündem olmuş. Sanırım bu böreği yapıp satan börekçi, camekana Kürt böreği yerine ‘küt böreği’ yazdığı için. Abinin imlası mı ‘nizani’, yoksa Kürk sözcüğünden mi ürkmüş konuyu tam bilmiyorum.
Biraz araştırdım ettim. Yemek tarifi sitelerinde falan da küt böreği diye tarif verenler var. Olay medyaya intikal edince Börekçiler Derneği Başkanı Bülent Dilbağı’na danışmışlar. ‘Küt böreği mi Kürt böreği mi?’ diye.
O da açıklamış: Vakti zamanında İstanbul’da bu böreği yapan Mehmet Efendi diye bir börekçi varmış. Müşteriler ‘böreği Kürk’ten aldık, bu Kürt’ün böreği’ falan derken böreğin adı Kürt böreği olmuş. Küt böreği lafı ise son 10 yıldır kullanılıyormuş ve sonradan uydurulmuş.
Böreğin tarihçesi 1890’yı yıllarda Kığılı bir Kürk olan Mehmet Alkan (Rengo) tarafından pişirilip seyyar olarak satılmaya başlanmasına kadar dayanıyor.
Kürt’ün küt olarak değiştirilmesini yadırgadık mı peki? Yadırgamadık.
Çünkü 35 yıl önce gazeteye hazırladığı bulmacada ‘bir halk’ diye soran (soldan sağa 4 harf, cevap Kürt) gazeteci arkadaşım savcıya ifade vermeye gitmişti.
Hasılı, böreğe ‘kart kurt böreği’ de diyebilirlerdi dememişler, sağ olsunlar diye bu faslı kapatıyordum ki, şimdi gördüm, konu Meclis’e bile intikal etmiş.
Orada da tartışılmış.Neyse ki, Meclis Başkanvekili Sırrı Süreyya Önderher zamanki muzipliği ile bu saçma tartışmaya son noktayı koymuş:
‘Sözde Kürt böreği de diyebilirlerdi, buna da şükür.’
BABALAR VE ÇOCUKLARI
Yavaş yavaş yaşlandığımız nereden belli.
Hayranlıkla izlediğimiz sporcuların şimdi çocuklarını izliyoruz.
Hemen aklıma gelen birkaç örnek:
Basketbolcu ArvydasSabonis’i izlemiştik, şimdi oğlu Domantas’ı izliyoruz.
Baba kaleci Peter Schmeichel’ gibi, oğul Kasper de kaleci.
Dönemin NBA yıldızı JermaineO’Neal’ın kızı Asjia nerede çıktı karşımıza? Voleybolcu olarak ABD milli takımında.
Mustafa Kemal Bitim’i izlemiştik parkede, oğlu Onuralp’i uğurladık NBA’e.
Baba politikacılar ve oğullarından da eminim daha uzun bir liste çıkar.
40 YIL, YİNE MOZART
Yaşlandığımız başka nereden belli.
Katliam yapan, cinayet işleyenler birer birer aramıza salınıyorlar.
O kadar yılı yattı-çıktı adamlar.
Ama bana kalırsa, yaşlandığımızın en büyük göstergesi Buket Aydın isimli sunucu hanım kızımız oldu. Dedi ki:
‘Mozart dinlemiyorum ama Türkiye’ye gelirse konserine mutlaka giderim.’
Bu lafı okuduğum an, 40 sene öncesine gittim.
Cumhuriyet gazetesinde Yalçın Pekşen dönemin popüler arabeskçisi ‘Küçük Emrah’la mülakat yapmış.80’li yıllar. Emrah henüz 12 yaşında. Pekşen soruyor:
‘Ne tür müzik dinlersin. Klasik sever misin? Mozart dinler misin?’
Küçük Emrah yanıt veriyor:
‘Tabii severim. Türkiye’ye gelirse konserine giderim!’
Emrah büyüdü, Mozart’ın artık yaşamadığını öğrendi.
Buket Aydın iriliğine bakılırsa epeyce büyük, dönemin Emrah’ından.
Ama cahiliye devri mütemadiyen devam.
Yani, yıllar geçiyor ama izlediklerimiz, dinlediklerimiz, oy verdiklerimiz hiç değişmiyor abiler ve de ablalar.
(Meraklısına:Wolfgang Amadeus Mozart, 1791 yılında henüz 35 yaşındayken öldü.)