Hava Durumu

Organizasyon ve reorganizasyon!..

Yazının Giriş Tarihi: 28.01.2020 08:12
Yazının Güncellenme Tarihi: 28.01.2020 08:12

Elazığ depremi sonrası izlenimlerim, resmen ortaya karışık!
İyilikler içinde kötülükler yaşıyoruz sanki. Organizasyon yapıyoruz ama reorganize de oluyoruz kendi kendimize. Buyurun şematik izah edeyim:
n Deprem olur olmaz, bütün arama kurtarma ve yardım teşkilatlarının bölgeye anında intikal etmesi misal, her türlü övgüye değer. Çadırların kurulması, hemen sıcak yemek dağıtımına başlanması falan, değme gelişmiş ülkenin bile kusursuz yapacağı iş değil.
l Ve fakat, orada bazı belediyelere 'burada istenmiyorsunuz' denmesi, bazı kuruluşlara dirsek gösterilmesi, 'çekin gidin, burada yetkili biziz' denmesi, üstelik bunu yapanların bilgi görgü olarak kovduklarından daha geri olması, nahoş. (Bir nevi 'Lanet olası federaller' durumu!)
n Deprem olur olmaz önüne gelenin, hemen hemen ülkedeki irili ufaklı tüm belediyelerin anında yardım araçlarını bölgeye göndermesi övgüye değer.
l Ve fakat, herkes mi göndermeli birader? Yüzlerce binlerce aracın ve ekibin sevk ve idaresi de başka türlü bir 'deprem' yaratmaz mı? Bunların doğru yerlere doğru saatlerde yönlendirilmesi de başlıbaşına bir iş değil mi? Dahası büyük sorun değil mi?
n Deprem olur olmaz, sosyal medyanın duyarlılık artıran paylaşımları, unutulan yerlere müdahale isteyen paylaşımları vs, her türlü övgüye değer. Soyal medya işte tam da bunun için var. Hem anında duyuruluyor olay veya sorun, hem de etkili biçimde.
l Ve fakat, aynı medyanın enformasyon için olduğu kadar dezenfor-masyon için de kullanılması nedir ya hakikaten?
n Deprem olur olmaz, hemen yardım kampanyaları düzenlenmesi övgüye değer. İhtiyaç anında milletin elini cebine atması maddi olduğu kadar 'manevi' fayda da sağlar. Çünkü insanlar zor durumda olanlar için bir şeyler yapmış olmaktan haz duyar. Savaş gibi, doğal felaketler gibi dönemlerde devlet de vergi yüklerini artırmaktan çekinmez. Kamuoyu buna hazırdır zaten. Yaşadık gördük, 30 milyon lira tutarında SMS atılmış, 2 günde bankalara 25 milyon lira yatırılmış. Acun'un TV programı marifetiyle topladığı 51 milyon da cabası.
l Ve fakat, aynı çerçevede bir tartışma daha yürüyor bu arada. Toplanan bu paralar ne olacak hesabı. 17 Ağustos'ta artan vergi yükü ile yollar yapıldı falan diye konuşuluyor hâlâ. Hasılı doğru yere harcanacağını bilse bu necip millet, yardımını da vergisini de kendiliğinden artırır mutlaka. Araştırma bile var bu hususta.

ANTİ SOSYAL MEDYA!

Elazığ depremi sonrasında, sosyal medyada 'provokatif' söylemler nedeniyle savcılıklar marifetiyle 60 kişi hakkında soruşturma başlatılmış.
Suç varsa elbette gereken yapılır, yapılmalı.
Burada hassas çizgi, her yazılanın hoşumuza gitmek zorunda olmaması.
Atatürk basın özgürlüğü ile ilgili şunu söylemişti vakti zamanında.
'Basın özgürlüğünden doğacak sakıncaların giderilme aracı yine bizzat basın özgürlüğüdür!'
Sosyal medya paylaşımlarını da aynı çerçeveye oturtabiliriz bence:
'Sosyal medya kullanımından doğacak sakıncaların giderilme aracı yine bizzat sosyal medyadır!'
Birileri provokatif işler mi yapıyor sosyal medyada.
Onların yazdığına çizdiğine de 'yalan bu' diyenler oluyor mutlaka.
Sosyal medya 'anti'sini de içinde barındıran bir mecra!
Da...
'Deprem günü' bütün ülke ne yapacağını bilemez bir haldeyken, yıkımın boyutlarını merak ederken, yas tutarken 'Asıl benim kalbimin fay hattı kırıldı' diye sevgiliye ince mesaj çekmek niye. (Gel de bu tipe 'DM'den yürüsene safoz' DM!)
Bu yine neyse de, kendisini enkaz altında kalmış gibi gösteren paylaşımlar yapanlara ne demeli?
Memleketin bir bölümünde insanlar yaralanmış, enkaz altında kalmış medet umuyor.
Bu abi veya abla bu yolla 'takipçi kasıyor!'

SENİ ÜZEN İÇİN ÜZÜLMEK!

Kobe Bryant'ın helikopter kazasında öldüğü haberi geldiği anda, aklıma ilk gelen...
Los Angeles Lakers ile bizimkilerin (Hedo & Memo) maçları oldu.
(Saat farkından dolayı gece yarıları izlediğim. Açık kanaldaysa saat kurarak, şifreli kanaldaysa, arkadaş evlerinde sabahlamaca vs...)


Kobe oynadığı basketbolla 4'üncü çeyreklerin adamıydı. İlk 3 periyot 'koş koş at' oynandığı için NBA'de, gerçek savaşçılar, maçın 'sahici' oynanacağı 4'üncü çeyreği beklerdi genellikle.
Top hep ona verilir, atacaksa o atar, attıracaksa da o attırırdı.
İnisiyatif Kobe'deydi hep yani. İyi bir puan tutturduğu halde üniversiteye gitmeyip, liseden direk profesyonel olmuştu.
Henüz 21 yaşında 'Michael Jordan'dan sonra ben' diyen bir lider oyuncu havası vardı.
Dominanttı. İnatçıydı. Maçı almak için her şeyi yapardı.
Bu sebepten Utah'la oynuyorsa Memo yüzünden, Orlando'yla oynuyorsa Hedo yüzünden hep 'nefretle karışık bir saygı' duyduk Ekselansları'na!
Burnu büyük sanırdım, meğer aynı kazada ölen kızının basketbol oynadığı takımda koçluk yapacak kadar tevazu sahibiymiş. (Efsaneler neden hep erken ölür?)

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.