Dalkavuk doğunun simgesi. Soytarı batının.
Dalkavuk padişah patlıcanı överse över, yererse yerer. Çünkü o patlıcanın değil, padişahın dalkavuğu. Soytarı ise kralı bile eleştirir yerine göre, savaşa girme kaybedersin der. Takla ata ata kaçar, komutanların bile cesaret edemediği gerçeği kralın yüzüne söyler.
Düello batının simgesi, pusu doğunun.
Batılı silahşor kılıç kılıca mücadele eder hasmıyla, sonu ölüm bile olsa adil olmaya çalışır, eşit mücadele olsun ister. Doğulu hasmını en olmadık anda, hazırlıksız yakalamaya çalışır, gizlenir saklanır, hamlesini en olmadık, en umulmadık anda yapar.
Meclis’teki kavgayı eleştireceğim yazıya bu malumatlarla niye başladım sizce?
Fi tarihi. Hollanda ile Bursa’da oynuyoruz. 1-0 öndeyiz. Maçın bitmesine 5 dakika kalmış. Alpay, Van Hooijdonk’u ceza sahasında karga tulumba indirdi. Penaltı. Seedorf topu penaltı noktasına dikti. Vurdu, üstten aut.
Çünkü penaltı noktasına çukur açılmış, çukurun içi kesik çimlerle doldurulmuştu. Mustafa Denizli, Alpay ve Hakan Şükür bunu biliyordu.
Seedorf’un ayağı çukura girince, top üstten auta gitti, öylece.
(Bu olayı birinci elden dinledim. Çukuru açan kişiden..)
Bir kaç sene sonra.
Bu kez İstanbul’da İngiltere ile oynuyoruz. Yine penaltı. Topun başında villasının bahçesine kale yapıp günde 5 vakit penaltı atan David Beckham var. O da vurdu, yine üstten aut. Beckham top auta giderken dönüp penaltı noktasına baktı, ayağım nereye girdi öyle dercesine, Alpay geldi itti kaktı Beckham’ı ve parmağını yukarı kaldırıp ‘yukarıda Allah var’ işareti yaptı. Beckham’a çukuru unutturdu.
(Bursa’daki çukur operasyonu İstanbul’da da hayata geçirilmişti yani..)
Alpay, şekilde de görüldüğü gibi, ‘kirli oyun’un önemli temsilcilerinden biri.
Çukur açtırmayı akıl edebiliyor ama penaltıya sebep olmamayı beceremiyor.
Tıpkı, Hırvatistan maçının son dakikasında topla kaleye giden Vlaoviç’i düşürmeyi akıl edemeyip ülkeyi kahrettiği gibi. (O pozisyon nedeniyle ‘fair play’ ödülü alması ne büyük ironi!)
Can Atalay’la ilgili Meclis oturumunda sözde dokunulmazlığı olan kürsüye arkadan yaklaşıp Ahmet Şık’a yumruk atması ve saldırmasına, şaşırdık mı?
Saymışlar, hemen hemen her yıl bir saldırıya imza atıyormuş arkadaşımız.
Meclis İdare Amiri şeklinde bir görevi olduğu halde hem de.
Yine saymışlar arkadaşımızın kürsüde konuşması yok.
Ne bir yasa teklifi, ne bir komisyon görevi.
Konuşamıyor yani. Onun yerine tekme, yumruk Allah ne verdiyse.
Meclis’te kan da aktı sayesinde.
Bir önceki dönem TİP milletvekili Barış Atay yine böyle saldırı gerçekleştirdiği bir günde koridorda Erkan Baş’ın yanına gelip ‘sayın genel başkanım ben öyle bir insan değilim. Siyasette yeniyim, biraz heyecan yaptım’ dediğini anlattı.
Ve ekledi:
‘Bakmayın öyle atar gider yaptığına. Aslında yağdanlığın önde gideni.’
İlk yumruğu attıktan sonra, kalabalığın arkasından kavgayı izlemesi de dikkatli gözlerden kaçmadı zaten. Oturumu yöneten Bekir Bozdağ’ın arbede başlar başlamaz sütre gerisine çekilmesi de.
Offf off.
Ülkeye bak ülkeye.
Sokakta konuşan Dilruba hapiste.
Kürsüde konuşan milletvekili yumruk yiyor Meclis’te.
Nasıl pespaye, nasıl ‘çukur’ bir döneme denk geldik böyle.