Söndürmenin sündürülmesi

'Savaşta önce gerçekler ölür' diye bir laf var. Bizim ülke ne zamandır böyle. Dezenformasyon öyle boyutlara gelmiş halde ki, her an her durumda gerçekler katlediliyor bu ülkede. Selde de ölüyor gerçekler, yangında da.

Bir kısım medyaya bakılırsa, ülke bayram yeri.

Hasılı yangın konusunda da karpuz gibi pattadanak ortadan ikiye ayrıldık milletçe.

Uçakçılar -helikopterciler tartışmasını demiyorum. Kim daha çok su taşır vs.

Uçak düzde, helikopter engebelide. Bu işin teknik kısmı.

Söz ettiğim yarılma söndürmenin sündürülmesi meselesi.

Muhalif kesimler yangın uçağı olmamasını kıyasıya eleştiriyor, 10'ca makam uçağından birine harcanan parayla bir sürü yangın uçağı alınabileceğinden söz ediyor. Yangınların 6'ncı gününde bile söndürülememesine dikkat çekiyor.

İktidar medyası ise destan yazıldığına ilişkin 'destanlar' yazıyor.

Hala yanıyoruz diyenler şu tarafta, şahane söndürüyoruz diyenler bu yanda!

Ne tarafa inanacağımızı şaşırdık valla!..

BAKAN, KAYYUM, ÇAY..

1. Tarım ve Orman Bakanı yangınları söndürecek kurumun belediyeler olduğunu söylediği an oyundan koptum. 2-3 saat sabit bir noktaya baktım.

İçimden bir şey yemek içmek gelmedi. Ağzım kurudu, ellerim terledi, derin derin nefes alıp zor kendime geldim.

2. THK'nın kayyum heyeti başkanı olduğu söylenen kişi uçak arızalarının, uçak onarımlarının kendisinin sorunu olmadığını, 'ben sadece kayyum heyeti başkanıyım' diyerek bertaraf etmeye çalışınca, bana yine aynısı oldu.

Tişörtümün yakasına asıldım, az kalsın yırtacaktım.

3. Neyse ki dünya durdukça başımızda kalasıca Cumhurbaşkanımız beraberinde epeyce kalabalık ve itibarlı bir heyetle konvoy olarak Marmaris'e gitti, vatandaşa çay attı da, millet olarak rahatladık.

Ülkenin birçok noktasında ormanlar ve köyler yanarken, ihtiyacımız olan yegane şey işte bu birlik ve beraberlik görüntüleriydi.

Hayranlıkla izledim. Çay atma işinde eleştirilecek tek husus bence, sayın Cumhurbaşkanının çayları kalabalığın sadece bir noktasına atmasıydı. Hep aynı kişiler kaptı. Bir sağa bir sola, bir öne bir arkaya atsaydı, çay dağıtımında nispi de olsa bir adalet sağlanırdı.. Olsun.

Koca devlet olarak yangın söndürememenin verdiği gurur kaybı, çay atma gururu ile eşitlendi. Helal olsun, büyük milletiz.

Selde çay, yangında çay, gürül gürül gurul gurul gurur abideleriyiz.

YAĞMUR DUASI

BİR.. Yangın kontrol altına alındı diyorlar. Bakıyorsun zaten yanacak bir şey kalmamış.

İKİ.. Yangın dış güçlerin iç işbirlikçileri tarafından çıkarıldı diyorlar, bakıyorsun bizzat dış güçler de yanıyor.

Dış güçlerle aramızda şöyle bir fark var ama. Onlar biraz uğraşıp söndürebiliyor, biz epeyce uğraşıyoruz, niyeyse sönmüyor!

ÜÇ.. Zırt- pırt yangın duasına çıkan Diyanet bu aralar pek sessiz. Tam da ülke olarak şakır şakır, şarıl şarıl yağmura ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde.

Yakışmaz mı Diyanet'e yağmur duasına çıkmak.

Aklıma takılıyor haliyle, yağmur duasına çıkmadan önce Meteoroloji'den 'tüyo' mu alınıyor acaba diye.

Öyle ya abiler, ablalar.. Yağmur duasının tam zamanı değil mi sizce de?

ELEKTRİK

Kafam biraz çalışmaya başladığı zamanlarda, (ki bu aralar da bazen çalışıyor) kutu gibi iki tane öngörüm vardı, bugünlere ilişkin.

Bir gün gelecek diyordum, kent içi ulaşım bedava olacak. Hiç olmadı.

İkinci öngörüm de, gelecekte hiç elektrik kesintisi olmayacağına ilişkindi. Çocukluğu ve gençliği adeta 'karartma geceleri' şeklinde geçen biri olarak gelecekte elektrik enerjisinin bir biçimde depolanabileceğini, arıza yaşansa bile depodan elektrik dağıtılacağını öngörmüştüm.

Dün tam da voleybol maçı izlediğim sırada elektrik kesildi. Haberler doğruysa, kesinti ülke genelindeymiş. Ben sadece bizim sitede veya semtte sanmıştım.

Meraklısına: Tuğba, Zehra ve Meryem'le Rusya'yı, benim cep telefonunda yendik.