Taharet musluğunda hedef nasıl tutturulur?

Tırnak içinde 'uygar' batıdan en üstün olduğumuz konu ne derseniz, 'defi hacet kültürü' derim.
Yani boşaltım hijyeni konusunda adamlara karada havada 10 basıyoruz abiler!
Bir bize bak klozetlerinde 'taharet musluğu' olan, bir onlara bak, en iyisi bakma çünkü yok!

Geçen yaz 5 arkadaş Balkan turuna çıktık, 7 gün 9 ülke.
Dolaş dolaş en son Sofya'ya geldik, Ramada Otel'e çöktük. Odalara dağıldık ve...
Çocukça bir neşe ve coşku yaşadık!
Çünkü banyolarda taharet musluğu vardı!
Bir, leğene yapıp, sokağa boca eden, gaita kümelerine basmamak için topuklu ayakkabıyı ve kokudan rahatsız oldukları için de parfümü icat etmek zorunda kalan Fransızlara bak!
Biz de bize.
Derler ki 'ekmek yoksa pasta yeyin' dediği rivayet edilen Maria Antoinette'in gelin gittiği Versay Sarayı'nda 700 oda varmış ama bir tane bile tuvalet yokmuş. Saray azot kokuyormuş. Bu yokluk meşhur 'ihtilal'e kadar sürmüş ve 9 tane tuvalet yapılmış.
Fransız muhabbeti çok uzadı, geçiyorum Amerika'ya.
Geçen gün bir haber vardı. Başlığı şöyle:
'ABD'de taharet musluklu klozetlere yoğun ilgi: Koronavirüs yüzünden her 2 dakikada bir taharet musluklu klozet satılıyor'
Biraz malumatfuruş oldu ama uzun lafın kısası şunu söylemeye çalışıyorum:
Koronavirüs, 'musibet-nasihat' hesabı dünya geneline tuvalet hijyenini öğretecek...
Geçen gün ünlü ABD'li doktor Mehmet Öz, Türk usulü el oğuşturmayı öğretiyordu canlı yayında, 'Türk burgusu' diye isim de vererek.
Yakında biri de çıkıp taharet musluğu kullanırken 'hedef nasıl tutturulur' tecrübesi paylaşırsa, buyur, el yıkama ve defi hacet kültürümüzle dünya liderliğine soyunup, 'sözde' uygar batıya diz çöktürdüğümüz andır...

ENFEKTE- DEZENFEKTE!..

Fi tarihi. Dönemin Başbakanı merhum Turgut Özal ve beraberindeki heyet Avustralya'ya gitmiş. Havaalanında resmi heyet falan dememiş, bizimkileri fıs fıs ilaçlamışlardı. Dezenfekte etmişlerdi yani. Bizimkiler 'Ne oluyoruz!' dediğinde de, ülkenin (aslında kıtanın) tarımsal popülasyonunu dış etkenlerden koruduklarını söylemişlerdi.
Bu olay vakti zamanında basına 'bir tür aşağılama!' gibi yansımıştı.
Şimdi anlıyoruz ki, tüm gezegen ahalisi olarak hem de...
Bulaşan zararlılardan korunmak için ne yapılırsa yapılsın, ayıp değil, tuhaf değil.
Öpüşmeyi, tokalaşmayı bıraktık. Sık sık el yıkıyoruz, yanımızda kolonya taşıyoruz, otobüse bineceğiz diye maske takıyoruz.
Son günlerde girdiğimiz tüm mekanlarda, kulüp, dernek, işyeri vs bir dezenfektan şişesi ile burun buruna gelmiyor muyuz?
Hasılı, Özal'a vakti zamanında reva görülen muamele de buydu sadece...
(Kaçırmış olabilirim, Ahmet Özal çıkıp 'babam koronayla öldürüldü' dedi mi?)

DEPREM, ÇIĞ, KORONA!

Şöyle yazmışız, yaklaşık 1 ay önce...
Son dönemde sanatçılığının yanı sıra AHBAP grubuyla çeşitli yardım ve dayanışma işlerine giren, sosyal sorumluluk projelerine imza atan Haluk Levent, Bursa'da konser düzenleyecekti.

Bu konser, Elazığ depremine denk geldiği için ileri bir tarihe ertelendi: 5 Şubat'a.
İleri tarih günü geldiğinde bu kez Van'da çığ felaketi yaşandı ve konser bir kere daha ertelendi.
Bu kez tarih 25 Mart.
'Felaketler ülkesinde' başlıklı bu yazının sonunda soruyoruz okuyucuya:
'25 Mart'taki konserin yapılma ihtimali sizce kaç?'
Yüzde sıfır diyenler bildi!
Deprem, çığ derken bu kez de konser, 'koronavirüs' salgını nedeniyle ertelendi.

YÜZ YÜZE DÖNEMİNE ARA!

Az önce haber toplantısında konuştuk:
Hayatı neredeyse dijital platforma taşımak üzereyiz.
Varlığı gurur kaynağımız dünyaca ünlü piyanistimiz Gülsin Onay misal, son konserini internet ortamında Twitter'da verdi.
Bar, pavyon, birahane kapalı. Konserler iptal. Stadyumlar, sinema salonları boş. Film çekimlerine bile ara verilmiş. (Misal Hindistan'da.)
Sosyal kulüpler, dernekler 'ne yapacağız, faaliyetleri nasıl sürdüreceğiz?' diye kara kara düşünüyor.
Da, neyse ki, dijital platformlar var. İçinde bulunduğumuz bu tuhaf günleri, internet ortamında sohbet ederek, oyun oynayarak ve televizyon izleyerek tüketeceğiz.
Durum şimdilik bu minvalde. Yani, zorunlu mola veriyoruz, yüz yüze görüşmelere...