Aradan tam dokuz yıl geçti halen 15 Temmuz karanlığında yürüyenler var.
15 Temmuz sonrası ortaya çıkan gerçeklerde devlet içinde bir gücün devleti ele geçirme çabasının olduğunu gördük ama şaşırmadık zaten bu güç 12 Eylül 1980’den itibaren uyku madundan aktif hale getirilmişti.
Siyasiler FETÖ elebaşı Fettullah Gülen’in ABD ile güçlü ilişkiler içinde olduğunu anlamakta çok geç kaldılar. FETÖ/PYD hiçbir zaman Ak Parti cenahını sevmedi hatta çoğu zaman kendi aralarında alay ettiler, lakin Ak Partililer Gülen’in gerçek yüzünü gördüklerinde iş işten çoktan geçmişti.
Fetullah Gülen’i bir vaiz veya cemaat lideri görmek aslında tuzağa düşmekten başka bir şey değildi, o dönem Gülen’in gerçek yüzünü anlatan Necip Hablemitoğlu’na neler yapılmadı bir hatırlayın en azından şimdi bir helallik yakışır Necip hocaya ne dersiniz?
Bir tarafta aşırı İslamcılığı el altından batıya şikâyet ederken kapı ardında ılımlı İslam projesiyle ABD tarafından Papa ile konuşan İslam’ın Papası (Yeni halife-İslam İmamı) projesiyle Türkiye Cumhuriyetini ele geçirmekti, oysa tüm bu görüntüler CIA’nın oyunundan başka bir şey değildi.
Fetullah Gülen’in siyasette en büyük engeli eski Başbakan Erbakan’dı ve 28 Şubat 1997 Milli Güvenlik toplantısında amacına ulaştı Erbakan sadece görevinden değil siyasetten uzaklaştırıldı. Fakat CIA Gülen hareketinin iktidar olmasının erken olduğunu biliyordu çünkü kadrolar istenilen makamlara gelmemişti.
1990’lı yılların ikinci yarısında bir altın nesil algısı başlatıldı, devlet kadrolarında 1984’ten itibaren her yıl özenle Adalet, Milli Eğitim, Askeriye, Emniyet ve Mülkiyeye sokulan kadroların üst düzey yönetici olmaları 32 yıl sürdü.
Gülen “Bu ehli dünya ahmakları, bizi anlamadıklarından dolayı Türkiye’de iktidara talipler. Deli mi bu adamlar? Öyle küçük şeylerle mi uğraşacağım ben? Senin iktidar dediğin şey nedir? Ben yirmi yaşında onu devireceğimi, yerine başkasını kuracağımı planlamış insanım. İktidar dediğin şey nedir senin? Tenezzül bile etmem. Bin merdiven aşağı inmem lazım, ahmak!” demişti.
O günlerde Erdoğan iktidarını sağlamlaştırmak için Gülen’den faydalandı ama birliktelik beklendiği gibi uzun sürmedi. Erdoğan aslında Gülen-Erbakan örneğine şahitlik etmişti kısa zamanda Gülen’in iktidarı yok sayması ile karşılaşacağını biliyordu ve öylede oldu.
Gülen cemaati öylesine güçlü hale gelmiş ki Ak Partinin Ankara Kızılcıhamam kampında otel odalarında herkesin mahrem görüntülerini çekip şantaj yapacak kadar ileri gittiler. Erdoğan ve Gülenciler arasında savaş aslında 2012 yılında üçlü kararnamelerin köşkten dönmesiyle başladı, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül valiler kararnamesinde “Kıtmir” kod ismi ile bilinen dönemin Bursa valisi Şahabettin Harput’u listeden çıkartarak görevinde bıraktı, bu olay fazla göze batmadı ama Erdoğan ve Gülen savaşının resmen başladığı ayrıntı oldu.
Gülen, elindeki polisleri devreye soktu ve Erdoğan’ın rüşvete karışmış bürokrat ve bakanların ses kayıtlarını yayınlamaya başladı hatta operasyon yaptırdı, Erdoğan bakanlarına sahip çıktı fakat FETÖ Terör Örgütünün ekmeğine yağ sürmüş oldu, çünkü FETÖ’CÜLER her fırsatta 17-25 Aralık olayını halen dahi gündeme taşıyorlar yurtdışından yaptıkları yayınlarla.
Siyasetçi gücünü milletinden alır 15 Temmuz birilerine ders oldu mu bilinmez ama halen 15 Temmuz karanlığında yürüyenler var, kim bilir bir gün onları da görmek nasip olur diyelim.
Şehitlerimiz rahmetle gazilerimizi minnet ile yâd ediyorum.