Avrupa'da koltuk kavgası!

Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel ile AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in Türkiye ziyareti...
Devamında Cumhurbaşkanı Erdoğan buluşmasında yaşanan 'koltuk krizi'..
Buluşmanın detaylarından çok bu konunun biraz perde arkasına bakmak lazım.
Yazıyı gecikmiş olarak düşünmeyin. Bazen herkes konuşur ama sonrasında bir bakarsınız, gördüğünüzü sandığınız birçok detay aslından farklı.
Alttaki fotoğrafta da görüleceği gibi Michel'in, Erdoğan'ın yanına oturup, Leyen'in ayakta kalması.
Aslında bu tam anlamıyla AB temsilcilerinin kendi içlerindeki bir güç göstergesiydi..
Ne var ki AB cephesi bunu..
Diplomatik skandal..
Fiyasko...
'Tesadüf değil' gibi yorumlarla değerlendirdi. Hedefe önce Türk makamlarını oturtuverdiler.
Oysa belirtildiği üzere yetkisel anlamda eş konumda olan iki AB temsilcisinden bu noktada Konsey Başkanı Michel'in nezaketen o koltuğu vermesi gerekmezmiydi?
Gerçi bu da ayrı tartışma konusu.
Kimilerine görede AB Konseyi Başkanı Michel 1, Leyen 2. sırada.
Fransız Le Monde gazetesi bu krizin sorumlusunun Charles Michel'in protokol servisinin olduğunu kaleme aldı.
Daha da ötesi iki temsilcinin ekiplerinin rekabetinin ve işbirliği yapmamalarının sonucu..
İkili gelmeden önce bir yığın eleştiriler peşi sıra aktarılmıştı.
İstanbul sözleşmesi..
İnsan hakları, vs, vs, vs..
Sonrasında da "güçlü Avrupa imajının alay konusu olması" kendi gündemleri oldu.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nunda "Görüşmede uygulanan protokolde, AB tarafının talepleri ve telkinleri karşılanmıştır. Yani AB tarafının telkinleri doğrultusunda böyle bir oturma düzeni ayarlanmıştır." açıklamaları hanımefendiyi kimin ayakta bıraktığını, ikili koltuğa oturttuğunun netliği.

Peki Michel, Erdoğan'ın yanına oturunca ne elde etti?
Ne kazandı?
Kendi aralarındaki güç gösterisinde AB Komisyonu Başkanı Leyen'i zor durumda bıraktı sadece.
Ayar vermek isterlerken bir ayar oldular.
Siyaset böyle işte.
Ya da güç zehirlenmesi. Yetki, tutku, koltuk nerede olursa olsun beraberinde bakın bu örneklemeleri sözde en gelişmiş kulvarlarda bile kendini gösteriyor..
Adına ne derseniz deyin..
İster ego, ister bastırılmışlık...
Oysa görevler, isimler gelip geçiyor, makamlar kalıyor...