Siyaset elbet strateji hamle akıl oyunlarıyla doludur.
Satranç gibi düşünün..
Piyonlar, atlar, kaleler,filler,vezir ve şah..
İstanbul kar felaketiyle birlikte 'sen yaptın-yapamadın' la ortaya çıkan İngiliz büyükelçi buluşması İmamoğlu'nu farklı tartıştırmaya başladı.
Ortada servis edilen görüntüler varsa..
Gündemde tutulmak istenen İmamoğlu'ysa..
Bundan kısmen başarılı olundu. Genelde kısa tutarım yazılarımı ama bu sefer detaylar önemli.
Şöyle baktımda hafta sonu kanallarda, başta TRT olmak üzere hepsinde kar ve İmamoğlu konuşuldu.. Sonuçta hepsi siyasi atraksiyonlar.
Üstüne mobese tartışmaları sonrası Adalet Bakanlarında ki gece yarısı operasyonu...
İstanbul Belediye Başkanı Büyükelçiler'le görüşür mü?
Görüşür, konuşur, diyalog kurar, ziyaret edilir, eder...
İstanbul, İstanbul'dur çünkü..Hatta İstanbul'u alan, Türkiye'yi alırken normalde.
Burada yemek önceden planlansada, olağanüstü koşullar yüzünden ertelenebilirdi.
Özel bir kapalı mekanda da yapılabilirdi...
İmamoğlu bu buluşmayı iptal edip kimseye malzeme vermeyebilirdi.
Ülke toplumsal ani gelişmelere odaklanmışken işte o vakit yerel yönetici reflekslerini kullanmalı, danışanlarıda toplumsal hamleleri ön planda tutmalı..
Daha önce ki su baskınlarında vs acil olaylarda Bodrum ve kayak örnekleri gibi.
Bunları nasıl eleştiriyorsak bazı gazetecilerin İmamoğlu'nu 'istifa' hastagiyle etiketleyip paylaşmasıda o kadar eleştirilmeli..
Ekranlara yansıyan balık ve kar görüntüleriyle vatandaşın kafasında yaratılan algı hamlesi başarılı oldu. Sonrasında konu derin İngiliz'e, Fransız'a taşındı. Boyut atlandı..
Eski büyükelçilerin dönünce ülkelerinde istihbaratın başına geçtikleri...
Hedeflerinin İstanbul'u kullanarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ekarte etmek olduğu dillendirildi.
İktidar yanlısı kanal ve gazetelerin 84 milyonda okunma, reyting gibi karşılığı yok...
Yine de bunun üzerinden de CHP'yi, İYİ Parti'yi tartıştırıp Amerika-Avrupa-Atlantik ittifakı söylemleriyle siyasi zemini sağlamlaştırmak yada kızıştırmak.
Büyükelçi üzerinden başlayıp İmamoğlu'nun Londra buluşmaları ve finans dünyasıyla görüşmelerinin ana öznesi bir anda bu oldu çünkü.
Ve tek bir bakış açısına odaklandı Türkiye.
Aslında herkes iyi biliyor ki yağan bir karla olumsuzlukla İstanbul geri kazanılmaz. Hele bu ekonomi, zamlar, üst üste görevden almalar, döviz vs sürdüğü sürece İstanbul değil bir çok şehir daha zorda artık...
AK Parti'nin kuruluş sürecinde de yapılan diyalog görüşmeler vardı..
Gerek Amerika, gerekse İngiltere de hep takip ediyordu.
Şöyle arşiv notlarıma göz attımda...
İskenderpaşa dergahına bağlı Gül, 1897 Bursa doğumlu Mehmet Zaid Kotku’nun müridi, Kotku ölünce dengenin manevi olanı Esat Coşan’a, siyasi olanı da Erbakan’a kalmıştı.
İşte o dönemin akil adamları da özel manevralarla ataktaydı. Coşan, Abdullah Gül’e destek veriyordu.Bir anlamda Erbakan’ı bitirme politikasının bir başka boyutu yaşanıyordu.
Recep Tayyip Erdoğan'da emanetçisini adım adım izliyordu. Ve tabi Amerika’dan Gül’e önemli destek geliyordu. Gül’ün adaylığının ilk işaretleri daha 20 Ocak 1998 tarihinde CIA nin yayınlattığının iddia edildiği gazete Christian Science Monitov vermişti.
Konu RP’nin kapatılması ve Gül’den ‘ılımlı isim’ diye söz ediliyor.
Aynı gazetenin Ankara temsilcisi Scott Peterson’da bu övgüleri yorumlarıyla destekliyordu. Bakın ABD gladyosunun bir beyin takımı vardır. USIP (Birleşik Devletler Barış Enstitüsü).
Gül, daha FP’de Genel Başkan adayı olduğu tarih 1998’de USIP’ın Londra’daki toplantsına katıldığı belirtiliyor. Yani ılımlı yenilikçiler ABD ile yakın temastaydı hep.
Bu buluşmada eski Türkiye Büyükelçisi Morton Abramowitz ve ABD Dışişleri Bakanlığından Mark Grossman’da yer aldığı söyleniyor.
ABD Büyükelçisi, Türkiye ve Ortadoğu stratejisti Abromowitz'ın Erdoğan'la da 90 lı yıllarda görüşmeler yaptığı akıllarda, arşivlerde..
Elbet o tarihlerde kar vardı yoktunun ötesinde belediye başkanları, siyasiler her daim karşılıklı diyaloglar içerisinde oldu...
AB'nin eski Türkiye Temsilcisi Karen Fogg, Erdoğan'ı Hıristiyan Demokratlara benzetirdi.
Washington Merkezli Stratejik Araştırmalar Merkezi Koordinatörü Bülent Ali Rıza'da seçim dönemlerinde 'AKP dengeleyici olmalı'diye ekranlarda boy gösterirdi..
Yasaklı süreçler sonralarında Aldullah Gül- Recep Tayyip Erdoğan dönemlerini..
Görev değişiklerini Amerika-İngiltere diyaloglarını doğru bilgilerle okumakta yarar var.
İmamoğlu üzerinden hamleler yaparken şunu hatırlatmalı.
Her kim yönetmeye talipse, ondan bundan el alıp siyaset yaparsa,yapacaksa..
Bu bizi sadece ortadoğudu birilerinin jandarması yapar..
Düne kadar hep böyle oldu..
Bugünde İngiliz'i, Amerikalı'sı, Fransız'ı kime destek verirse versin mutlaka karşılığını ister ve alır.
Onlar için sağ-sol-muhafazakar ayrımı yok. Sadece çıkar vardır.. Görüşmeler, diyaloglar dün bugün yarın oldu olmaya devam edecek. Siyasetin doğasında var.
Asıl önemli olansa siyasetçinin duruşudur .
İktidarla büyüyüp palazlanan onbinlerce müridiyle devletin tüm kadrolarına sızan..
Hala kendini hissettiren terör örgütü Fetö'yü Pensilvanya'da kim neden barındırıyor.?
Rahibi verince papazı alabildik mi?
O yüzden asıl karar verici olan toplum kendi özgün milli siyasetine sahip çıkmalı...
Tek defomuz şu.. Hiç güven vermeyen siyasal altyapı..
Bu ülkede 'go home Amerika' diyen gençleri, Deniz Gezmiş'leri asmışken..
Amerikan 6. Filosu'na karşı gösteri yapan gençleri 'kafir' ilan ederek, attıkları 'Kızılları boğmanın vakti geldi!.” manşetleri hala arşivde dururken..
Yeni siyasete,söylemlere ve samimi kucaklamalara ihtiyaç var..
Çoğu zaman hayata günü birlik bakan, balık hafızalı bir sürü toplumu olsakta!