Neresindeyiz hatta bu durumun?
Herkes bir yorum yapar buna.
Kendince vardır izahı hatta yorumu!
Ya hangisi işine geliyorsa öyle adlandırır!
Aslında insan insanın kurdu...
Çıkarına göre... İşine göre..
Dönemsel menfaatlerine göre..
Kimin ne işine geliyorsa...
Artık adına ilişki denilen o unsur...
Kimliği belirsiz karakterlere bürünüp...
Bölündükçe.. Amip'i bile kıskandırır olmuş!..
Önemseriz... Karşımızda ki insanlara kıymet veriyorsak..
Arayıp, sormayı...
Sonra bir gün şunun farkına varırız..
Nedense hep aradığınızda..
Hal hatır sorduğunuzda..
Sadece tek taraflı diyaloğun içinde kalıyorsunuz..
Bir sorun.. Bir bakın etrafınıza..
Fihristinize... Oysa önemli değil..
Bunu hep siz yapıyorsanız..! Önemsiyorsunuzdur...
Ardından bunu kestiğinizde zaten ortalıkta bir şey kalmıyor..
Kalmadığını görürsünüz.. Tanık olursunuz...
Zaman, sonrasında size şunu öğretiyor ama!
O ünlü sözde ki gibi..
“Az insan çok huzur..”
Etrafınızda çok insanın olması öyle matah bir şey değil..
Çevrinizde olanların çoğunun asıl derdinin içlerinde bastırdıkları ego..
Sıranın ötesinde bir kompleks....
Ya da sana 'sen' deme bastırılmışlığından başka bir şey değildir..
Peki o insanların çoğunu aramadığınızda..
Bir kaybınız oluyor mu?
Olur mu? Asla...
Asıl buna bakmalı...
Kazanç olmayan kayıp olur mu?
Arada bir silkelemek.. Silkelenmek iyi gelir...
“Başkalarının ne düşündüğünün, ben onlara başkaları dediğim sürece önemi yok”
Her daim Can Baba'nın sözlerine kulak vermeli değil mi?
Ne güzel anlatmış...
"Henüz tanıştım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Tanıdığımı sandığım bana daha da yakınım artık,
Duvarlara anlatırken öğrendiklerim kendi hakkımda,
Ve aynalara ağlarken gördüklerim kendi tarafımda...
Bir yanım 'memnun oldum' diyor, bir yanım tanıyamadım daha, samimi değil!"