Türkiye, 16 Nisan referandumundan sonra baş döndürücü dış gelişmelerin tam ortasında buldu kendisini. Suriye'de giderek belirsiz hale gelen ateşkes görüşmeleri, Kuzey Irak'taki özerklik krizi, İran'da Cumhurbaşkanlığı seçimi, Mısır'da giderek artan şiddet olayları ve Avrupa'da daha da sert esen ırkçı rüzgâr, öne çıkan gelişmelerdi.
Terörle mücadelenin daha da yoğun olacağı bir döneme girmişken dış politikada yaşanan gelişmeler, daha da kritik önem kazandı. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ilk adımlarının atıldığı bir süreçte Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan peş peşe yurtdışı ziyaretler gerçekleştirdi.
Bunlardan en önemlisi hiç kuşku yok ki ABD ziyareti ve NATO Liderler Zirvesi kapsamında Belçika'nın başkenti Brüksel'e yaptığı çıkarma oldu. Trump'la ABD'de yaptığı görüşmenin ardından Brüksel'de de Erdoğan'ın ABD Başkanı ile ayaküstü de olsa sohbet etmesi Ankara'da memnuniyet yarattı.
Erdoğan'ın en kritik diğer iki görüşmesi de Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa'nın çiçeği burnunda Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'la olandı. Malum Almanya ile İncirlik'in Alman vekiller tarafından ziyaretine izin verilmemesi, Ankara-Berlin hattında ipleri hiç olmadığı kadar gerdi. Özellikle referandum sürecinde Alman yetkililerin gurbetçilere yönelik yaptıkları uygulamalar da Ankara tarafından unutulmuş değil. Brüksel'deki görüşmelere rağmen iki ülke arasında hasarın onarılması öyle kolay olmayacak. Yapıcı adımlar atılır mı atılmaz mı, zaman gösterecek.
Gelelim zirvenin Trump yansımalarına... Ortadoğu çıkarması sırasında eşinin elini tutmak istememesi olsun, Arabistan'da imza attığı devasa anlaşmalar olsun, kılıç dansındaki performansı olsun her attığı adım olay olan ABD Başkanı gerçekten uzun yıllar konuşulacak ve unutulmayacak bir devlet başkanı profili çiziyor. Bunu, NATO Zirvesi'nde de gösterdi. Karadağ Başbakanı'nı adeta sert bir müdahalede bulunan futbolcu gibi ekarte edip öne çıkması, hafızalara kazınacak bir hareket. Bir NATO zirvesi herhalde ilk kez bu kadar sıra dışı bir süper güç liderine sahne olmuştur.
Erdoğan'ın özellikle Avrupa Birliği'nin karar verici aktörleriyle yaptığı görüşmeler de bir ilk niteliği taşıyor. Zira referandum öncesi ve sonrasında AB'ye 'üyelik müzakereleriyle ilgili referandum yapma' resti çeken Erdoğan'ın son süreçte sertlik dozunu düşürmeye başlaması ve Başbakan Yıldırım ile Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun AB ile ilişkileri yeniden rayına oturtma yönündeki açıklamaları bu görüşmeler öncesi havayı biraz yumuşatmışa benziyor. Zira Erdoğan'ın görüşmelerinden sızan bilgiler, ileriye dönük işbirliği kanallarının açılması yönündeydi. İlklerin NATO'sundan sonra gerek Türk dış politikası gerekse küresel terörle mücadele politikasında değişim rüzgârı esebilir.