Hava Durumu

2023'e sivil anayasa yakışır

Yazının Giriş Tarihi: 19.03.2021 08:03
Yazının Güncellenme Tarihi: 19.03.2021 08:03

1982 Anayasasını hazırlayan darbeci Evren zihniyeti "Siviller anayasa yapamaz" diyordu. Aynı zihniyet 1924 anayasasını kaldırıp yerine 1961 anayasasını koyarken, özgürlük gülücükleriyle oyalayıp el altından vesayetçi bir sistemi inşa ettiler. 1982 yılında da vesayet sistemi esaslı bir şekilde elden geçirilmiş, rektifiye edilmiştir.

Eski Anayasa Mahkemesi Raportörü Prof Dr Osman Can bu konuda. "Darbeciler anayasa meselesinin mimari bir proje veya bir iskelet olduğunu biliyorlardı. Zira anayasada "hukuk devleti" veya "özgürlük" gibi etiketler yer alsa da, sistem ancak projeye veya iskeletin doğal yapısına göre hareket eder. Sürüngen iskeleti, taşıdığı etiketlere/süslemelere rağmen yalnızca sürünmeye elverişlidir; insan gibi yürümeyeceği kesindir." tespitini yapar.
Eski Yargıtay Başkanı Prof Dr. Sami Selçuk, Şubat 2001 tarihinde (Ak Parti henüz kurulmamıştı) Türkiye'nin sivil bir anayasaya ihtiyacı olduğunu, ancak bunu mevcut Meclis'in yapacağına inanmadığını ayrıca ''Türkiye'de cumhursuz cumhuriyet, halksız demokrasi var'' demişti. 1999-2000 adli yılı açış konuşmasında da 1982 anayasası için "Bu anayasa hiçlikle (butlanla) sakattır. Türkiye meşruluk debisi neredeyse sıfıra yaklaşmış bir anayasayla yeni yüzyıla girmemelidir." diyerek işin vahametine işaret ediyordu. Ben de diyorum ki; bu dilek gerçekleşmedi bari Cumhuriyetin 100. yılına darbe anayasası ile girmesek.

Darbe ürünü 1982 anayasası yürürlüğe girdiği 9 Kasım 1982 tarihinden bu güne kadar tam 19 kez ameliyat edilmiştir. Prof Dr Eser Karakaş bir TV programında seyredenlere kahkaha attıran bir cümle kurmuştu "beni ne kadar estetik ameliyat ederseniz edin; benden bir Brad Pitt elde edemezsiniz" demişti. Türkiye olarak biz 19 kez Erol Taş'ı Kıvanç Tatlıtuğ yapmaya çalıştık ama olmadı, olmaz zaten çünkü eşyanın tabiatına aykırıdır. 1961 ve 1982 anayasalarının 2. maddelerinde Cumhuriyetin nitelik leri sayılırken hukuk devletidir der, hukukun üstünlüğünden söz etmez. Bu iki kavram farklı olup yaşadığımız sıkıntıların temelidir. Birincisinde devlet her yerde hazır ve nazırdır, Jakoben (dayatmacı, tepeden inmecidir). Ülkede hukuku üreten temel güç devlettir. O yüzden de hukuk hep devletten yanadır. (Vatandaşı korumaktan ziyade devleti vatandaştan korur) Buna hukuk devleti değil kanun devleti denir. İkincisinde ise toplum, sözleşmeci, uzlaşmacı ve çoğulcudur. Kendi kendini düzenler. Devletin karşısında özerk bir hukuk vardır. Her şey; üretilen bu hukukun hakemliğinde çözülüyor. Yargı bağımsız ve çok güçlüdür. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ayırımı olmayıp tek bir Yüksek Mahkeme vardır. Özetle hukuk birliği vardır. Bu nedenle birincisine üstünlerin hukuku demek yanlış olmaz.
Bu iki anayasa, keskinliği yüksek tepki anayasaları olduğu için; toplumda ayrışmalara ciddi fay kırıklarına neden olmuştur. Bunların sebebi de "ama"lı anayasa "ama"lı hukuk üretilmesidir. Her devletin tabii ki tedbirleri vardır. Bizdeki "ama"lar yapaylık oranı yüksek bahane"ama"larıdır. Bu bahanelerle toplum kısıtlanır, yasaklarla hareket alanı daraltılır. Böyle olunca da, bazı şeyler yazıldığı gibi okunmuyor, söylem ve eylem birliğinden uzak düşülüyor. "Bu yüzden kuvvetler ayrılığı sevdalılarının, İstiklal Mahkemeleri, Dersim, Yassıada, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat yargılamaları, parti kapatmaları ve 367 hokkabazlığına alkış tutmaları şaşırtıcı değil." (Prof Osman Can)

PARLAMENTER SİSTEM YANLILARININ PARADOKSU

Başkanlık sistemini tek adam rejimi, diktatörlük olarak suçlayanlar, kuvvetler ayrılığı ilkesinin olmadığı iddiasıyla eleştiren parlamenter sistem yanlıları şunu bilmeli ki; Türkiye'de 1961 anayasası ile keşfedilen kuvvetler ayrılığı kağıt üzerinde kalan bir metindir Bir asırdır kendini devletin asli sahibi gören vesayetçi zihniyet, mevcut sistemi ideolojik bir birliktelik üzerine inşa ettiler. (yasama ve yürütme bürokratik kuşatma altında tutulmuştur. Yeri geldi yargı organlarının ideolojik kararları ile yeri geldi güç kullanarak engellenmiştir.)
Parlamenter sistemlerde, kuvvetler ayrılığının tam uygulandığını söylemek yanlış olur. Çünkü bu sistemlerde hükümet (yürütme) parlamentodan (meclis, yasamadan) çıkar. Hükümetin kurulabilmesi için, parlamentoda onu destekleyecek bir meclis çoğunluğunun olması gerekir. Bunun yanında hükümeti kuran kişi kural olarak çoğunluğu oluşturan partinin başındaki kişidir. Parti liderinin hükümeti kurması için, parlamentodaki parti çoğunluğunu kontrol edebilmesi gerekir. Edemiyorsa, hükümet edemez. Dolayısıyla parlamenter sistemin mantığı gereği olarak "parti hiyerarşisi ve disiplini zorunludur". Bu durumda TBMM ile Hükümet (yasama yürütme) arasında kuvvetler ayrılığı ilkesinden söz edilemez. Aksine birliğinden söz edilir.
Başkanlık sisteminde ise; Yürütme tek başlıdır ve doğrudan halk tarafından seçilir. Parlamento içinden çıkmaz. Dolayısıyla parlamentodan güvenoyu alma mecburiyeti ve gensoru ile düşürülme korkusu yoktur. Meclis yürütmeyi dengeler. Örneğin bizde Cumhurbaşkanı kararnamesi yayınlanır yayınlanmaz meclis müdahale edip iptal edebilir. Burada hangi meclis diye sormak parlamenter sistem penceresinden bakmaktır. Yarın başkan seçilen kişinin partisi mecliste çoğunluk sağlamayabilir. Fransa'da Macron'un partisi yoktur. ABD'de senatoda Demokratlar, temsilciler meclisinde Cumhuriyetçiler önde gibi sözleri duyarız ama ABD başkanları sistemin kendilerine çizdiği daire içinde ülkeyi yönetirler. Kuvvetler ayrılığı ilkesi ciddi bir biçimde uygulanır. Yeri gelir başkanlar, Bill Clinton gibi başkanlık yaparken hukuk önünde terletilir.
Türkiye'de yeni bir anayasa yapımı için uygun fırsat var ve iklim müsaittir. Paraşütten atılan garnizon anayasa geleneğinden sıyrılıp 2023'e adım atmak sivil bir borçtur.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.