Hava Durumu

Buçuktepe'den Şehitler köprüsüne-3-

Yazının Giriş Tarihi: 07.02.2020 07:58
Yazının Güncellenme Tarihi: 07.02.2020 07:58

DP döneminde kendini hissettiren bölüşüm kavgasının rengi 1960 darbesinden sonra ideolojik bir kavgaya dönüştü. Önemli sayılacak bir kesim sosyalizm rüzgarı ile serinlemeye başlamıştı. NATO sayesinde kapitalist sistemle güçlü bağlar edinen askerin çoğunluğuna bunu kabul ettirmek zordu. Bu nedenle 12 Mart 1971 darbesini 9 Mart 1971 darbe girişimi getirmiştir. Cuntayı deşifre eden dönemin MİT görevlisi Mahir Kaynak o günleri şöyle anlatır; "Solcu bir grup aydın ve geniş bir asker kesimin yönetime el koymak istemesiydi 9 Mart. Başlangıçta K.K.Komutanı Faruk Gürler ve Hava Kuvvetleri komutanı Muhsin Batur bu gruba yakındı ama Genel- kurmay Başkanı Memduh Tağmaç ve çok sayıda general bu yapıya uzak durmuştu. Faruk Gürler ve Muhsin Batur'u Genelkurmay başkanı uyarmış ve bu yapıdan koparmıştı. Aydın kesimin içinde, Mihri Belli ve Hikmet Kıvılcımlı gibi isimler olsa da general Cemal Madanoğlu liderliğindeki bu yapının tamamına Marksist demek mümkün değildi. SSCB'de NATO'nun izin vermeyeceği için Türk ordusunun sol bir darbe yapacağına hiç inanmadı ve ihtimal vermedi. Askeri cuntanın ve sivil ayağının amacı; yeni bir anayasa ile BAAS rejimi kurmaktı. Doğan Avcıoğlu, İlhami Soysal ve İlhan Selçuk gibi isimler de işin içindeydi. Adı geçenlerin bir kısmı Marksist olarak bilinse de kendini Atatürkçü olarak tanımlayanlar çoğunluktaydı. Grubun ortak noktası tamamının anti-Amerikancı olmasıydı. Darbeyi deşifre ettik, İlhan Selçuk, İlhami Soysal Tutuklandı ama Madanoğlu'na hiç dokunulmadı, çünkü 12 Mart muhtırasında anlaştılar. İşin ilginç yanı onca somut belge ve bilgiye rağmen darbeye teşebbüs edenlerin tamamı beraat ettiler."

1971 muhtırası deyim yerindeyse Türk solunun üzerinden silindir gibi geçmiştir. Darağaçları kurulmuş, öğrenci liderleri idam edilmiş, tutuklamalarla hapis cezalarıyla terbiye edilmeye çalışılan 68 kuşağı devam eden dönemde daha da popüler hale gelmiştir. Öğrenciler politik sistem içinde meşgul eden dikkate alınması gereken bir fenomen olmuştu. Milliyetçi cephe korumasından güç alan sağ radikal kesim komünizmle mücadeleyi kapitalizme hizmet değil, devleti korumak olarak algılıyordu. 1968'de antiemperyalist ve Kemalist bir çizgide büyüyen Türk solu 12 Mart 1971 sonrasında fikirsel savrulmalar yaşıyordu. Dev-Genç bir batında çoklu doğumlar yapmıştı (Dev-sol,Kurtuluş,TKP, TKP-ML, Halkın yolu, Halkın kurtuluşu, Aydınlık, İGD, Rizgari, Apocular, gibi) Bu savrulmalarda CIA'nın parmağı inkar edilemez!.. Öğrenciler arasındaki siyasi mücadele silahlı mücadeleye dönüştürüldü!... Dönüştürüldü diyoruz çünkü 12 Eylül öncesinde bir ara savcılık yapan Mülkiye hocası Prof Çetin Yetkin Gazeteci Önkibar'a "İstanbul'da aynı silahla,bir gün ara ile hem ülkücü hem de devrimci çocukların öldürüldüğünü balistik incelemesi ile tespit ettik" der. Bütün bu olaylar cereyan ederken komuta kademesi ne yapıyordu? Demirel, bir röportajında 1979'da sıkıyönetim yöneticilerinden akan kanı durdurmalarını istediğini belirterek, "Siz her şeyden evvel bu kanı durdurun. Çünkü benim ikinci bir ordum yok, kanı durduracak başka güvenlik gücüm de yok. Benden ne isterseniz vereyim. Para isteyin para vereyim, Yalnız benden dört şeyi istemeyin. Dersim kanunu, Takriri Sükun Kanunu, Bir Tehcir (Göç) Kanunu, İstiklâl Mahkemeleri Kanunu istemeyin. Bunun dışında her şeyi isteyin" dediğini hatırlatır. Darbe sonrasında "11 Eylül günü akan kan, 13 Eylül'de nasıl durdu?' dedim. 'Yetkimiz yoktu' dediler. '13 Eylül günü yetkiniz nereden çıktı?' dedim. 13 Eylül günü var olan yetki, 11 Eylül günü de vardı. Sıkıyönetimin bütün yetkileri vardı. Ve üzüntü ile söyleyeyim ki, 1980'nin 12 Eylül'ü devletin çöküşüdür. Der. Dönemin II. Ordu Komutanı Orgeneral Bedrettin Demirel ise "Bir yıl önce planlamıştık,ama şartların olgunlaşmasını bekledik." İtirafı ile kazan kaldıranların niyetlerini ortaya sermiştir. Süleyman Demirel ise bütün bunlar Kenan Evren Çankaya'ya çıksın diye yapılmıştır inancındadır. Peki o beklenen bir yıl içinde 44 milyon 700 bin nüfuslu ülkemizde güvenlik noktasında neler yaşandı bir bakalım. Genelkurmay'ın 1982 yılında hazırladığı bir raporda 12 Eylül 1979 tarihinden darbe gününe kadar geçen bir yıl içinde 7 bin 10 silahlı saldırı ve çatışmada tam 2 bin 812 kişi can vermişti.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.