Hava Durumu

Dilin kadar varsın (2)

Yazının Giriş Tarihi: 31.12.2021 08:01
Yazının Güncellenme Tarihi: 31.12.2021 08:01

Sözlük sahibi D.Mehmet Doğan (Doğan Büyük Türkçe sözlük) "Kelimelerin Seyir Defteri" kitabında "Dil Devrimi' Bir Sıfırlama Operasyonudur'' der.

Şakir Alpaslan Yasa (Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi, yazar) "Dil Kurumu'nun 1945 Türkçe Sözlüğünün "Önsözünde" Türkçedeki bütün İslâm medeniyeti kaynaklı kelimeleri tasfiye etmek hedefi açıkça ifade edilmiştir. Bunların yerine ya Fransızca, ya da uydurmalarını ikame etmek "Avrupalılaşmak" için elzemdi. Diyor..

Günümüz Türkçesinde 5 bin civarında Fransızca kelime var. Fakat insanımız bu kelimelerin Fransızca olduğunu bile bilmiyor. Bunlar sanki "Öztürkçe" gibi gösterildi Meselâ: matematik, geometri, problem, obje, objektif, baskül, küp, silindir, piramit, rasyonel, reel, kopya, eleman, gaz, motor, paralel, limit, grafik, paragraf, prensip, sistem, teori, gibi beş bin civarında kelime.

Cemil Meriç :"Dünyada iki büyük devrim yapıldı", biri 1789 Fransız Devrimi, diğeri 1917 Rus Devrimi. İkisi de bütün kurumları yerle bir etti, taş üstünde taş bırakmadılar amma, dile dokunmadılar, bizde evvelâ dili yani, hafızayı yıktılar, nesiller arasında ki irtibatı kopardılar, bu büyük bir felakettir.

Dilimiz kelime olarak fakirleşirken yabancı ve TDK tarafından üretilen (uydurulan) kelimelerle deyim yerindeyse bu günden yarına kuşaklar, birbirine yabancılaştı.

Tarihçi yazar Yavuz Bahadıroğlu "İnsan ne kadar çok kelime bilirse, içinden geçenleri o kadar rahat ifade edebilir. Bu durumda da insanların kavga etmesine gerek kalmaz. Kavga, içinden geçenleri ifadeden âciz insanların harcıdır! Çünkü kelimelerle muhatabını dövemeyen, yumruklarıyla döver" tespitinin yapıyor.

Yukarıdaki dövme işi çok doğru bulduğum bir tespittir. Çünkü biz üç yüz bilemedin beş yüz kelime ile konuşuyoruz. Bu kelime fukaralığı ile ne doyasıya şiir yazılır ne de edebi eserler üretilebilir. Ancak kavga edilir. Karşılıklı iki cümle kurulsa, üçüncüde "sepette kelime" kalmadığı için ses tonu yükselir, hakaret ve küfürleşme başlar.

Türkçeleşen bir kelime Türkçe kabul edilir. Halkın çoğunluğu tarafından benimsenen kelimeler üzerinde cerrahi müdahaleler yapamazsınız. Arapça veya Farsça diyerek kelime atmaya kalkarsanız, kullanabileceğiniz kelime kalmaz. Televizyon, Radyo, Tren gibi dile yerleşen Latin kökenli kelimeleri de değiştirmeye kalkmak yanlış olduğu gibi mizahi sonuçlar da doğurur. Mesela: Afiş (ası), Bypass (köprüleme), Cerrah (Yarman), Ciro (Döndürüm), Direksiyon: (yönelteç), First layd (başbayan), Tabildot (Seçmesiz yemek), Tribün (sekilik) gibi ıkınarak üretilen kelimeler güldürür.

TDK tarafından üretilen bazı kelimeler benimsenmiş ama bazı kelimeler tutmamıştır Mesela: Sayıştay ve Danıştay kelimeleri kabul görmüş, amma TBMM yerine üretilen Kamutay kelimesi tutmamıştır. Keza Grip için, Paçavra Hastalığı, Terörist için Yıldırıcı gibi çok sayıda kelime günlük kullanımda yer bulamamıştır.

Goethe "Dil kendi içine almadığı kelimelerle değil, kendine mal ettiği kelimelerle canlanır" sözüyle dilin zenginleşmesini anlatır.

Ziya Gökalp 'in şu mısraları, Öz Türkçe diyerek dilden kelime budayanlara seslenir.

Uydurma söz yapmayız, Yapma yoluna sapmayız, Türkçeleşmiş Türkçedir, Eski köke tapmayız.

Dildeki değişim, tabii olarak harf devrimi ile başlamıştır. Latin alfabesine geçiş Osmanlı döneminde de tartışılmış Namık Kemal "Latince harfler dilimizi karşılayacak sayıda değildir" diyerek karşı çıkmıştır. İngiliz tarihçi Arnold J. Toynbee "harf devrimi ile kütüphanelerdeki hazineler, örümceklerin yuva yaptığı raflarda kapanıp kalmaktan başka bir işe yaramayacaktı" der.

Latin alfabesinin kabulüne evet ama eskisinin yasaklanması bin yıllık bir birikime ulaşmayı engellemiştir. Ayrıca geçişler çok sert ve köşeli olmuştur. Değişim zorlama ve aceleyle yapılınca tartışma hala devam etmektedir. Konuştukça sözlerimizden "Dil Yâresi"(sözün açtığı yaralar) doğuyor.

Dilimizi nasıl soyup soğana çevirdik, bir iki küçük örnek: "Sebep, sâik, âmil, müsebbip, vesile..." bu kelimelerin arasında mana (anlam) farklılıkları mevcuttur.

Bu kelimeleri kaldırıp yerine "neden" kelimesini koyarsanız dil fakirleşmez mi?

Meselâ 1935'te uydurulan "kayra" (saygı duyulan büyük bir kimseden gelen iyilik.) kelimesi bakın kaç kelimeyi budadı: himmet, lutuf, atâ, atiyye, kerem, inayet, ihsan, in'am, atıfet.

Siyasiler bir kelimeyi kullanınca, bürokraside kendini mecbur hissederdi / ya da öyle olmak işlerine gelirdi. Bülent Ecevit 1970'li yıllarda olanak, olasılık kelimelerini kullanmaya başlayınca; dönemin Diyanet işleri başkanı Dr. Lütfi Doğan (Daha sonra CHP'den Malatya milletvekili seçilmiştir) TV'de yaptığı dini sohbetlerinde "olanaksızdır kardeşlerim, olasılığı yoktur kardeşlerim" gibi zorlama mim mim! diye sırıtan cümlelerle adeta uydurukça helaldir fetvası veriyordu.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.