Hava Durumu
mobmenu

Son Dakika

    İki şiir bir hatıra

    Yazının Giriş Tarihi: 22.07.2022 08:14
    Yazının Güncellenme Tarihi: 22.07.2022 08:14

    Bugünkü yazımıza başlarken bir konuda açıklama yapma zarureti hâsıl oldu. Daha önceki yazılarımızda açıklamalar yaptık amma bazı okuyucuların gözünden kaçmış demek ki. Şüpheci bazı kişilerden de “sen harf devrimine karşı mısın” telefonları aldık. Biraz konuşunca da Harf inkılâbı ile Dil inkılâbının aynı olduğunu zan eden bilgisizlikte olduklarını gördük. Harf devrimi Osmanlı döneminde de (Abdülhamit dâhil) tartışılmıştır. Namık Kemal “Latince alfabesi Türkçe kelimeleri, sesleri karşılamaz diyerek karşı çıkmış, alfabedeki harflerin ıslahı taraftarı olmuştur”

    Enver Paşanın harp zamanı yaptığı değişiklikler vardır ama tutmamıştır. Çünkü: “Harp zamanıdır, harf zamanı değil” diye tenkit edilmiştir.

     Latince Galatasaray Lisesinde mecburen kullanılıyordu. 1868 yılında Galatasaray Lisesinin öğretim dili, Arapça ve Farsçadan Fransızca ’ya çevrilmiştir. İmparatorluk sınırları içerisindeki pek çok okulda da benzer değişimler olmuştur.

    (Tuğrul Şavkay Dil Devrimi s. 34)

     Yine Harf Devriminden elli yıl kadar önce, Latin harflerinin resmi bir haberleşmede kullanıldığı bilinmektedir. Latin harfleriyle yazılmış, 22 Haziran l879 tarihli Türkçe bir telgraf, Trablusgarp Valisi Ali Kemal Paşa tarafından Babıâli’ye gönderilmiştir.

    (Hayat Tarih Mecmuası, l974, sayı. 2, s. 82)

     Bizim sözünü ettiğimiz şudur: Latin alfabesi alınınca; Eski alfabenin yasaklanması bizim tarihle olan bağımızı kesmiştir. Kütüphanelerimiz artık taşlaşmıştır. Yanlış sonuçlar doğuran bu yasaktır. Nazilerden kaçıp Türkiye’de hocalık yapmış olan Prof Numark; Avrupalı, Türkleri niçin sevmez? Sorusuna bir kısmını buraya aldığım şu cevabı verir: “Müslüman olduğunuz için sevmez. Ama Hıristiyan olsanız da size düşman olarak bakmaya devam ederler. Sizler farkında değilsiniz ama onlar şu gerçeğin farkındalar: Tarihten Türk çıkarılırsa tarih kalmaz. Osmanlı arşivi tam olarak ortaya çıkarsa, bugünkü tarihlerin yeniden yazılması gerekir. Sizler gerçek hüviyetinize döndüğünüz an,  Avrupa’nın refahı ve medeniyeti yıkılır.

    Numark haklı. Çünkü biz Osmanlı alfabesinin yasaklanmasıyla arşivini okuyamayan bir ülke olduk maalesef. Cemil Meriç bu durumda şu tespiti yapar: “Haçlıların en büyük zaferi tarih kitaplarımızdır” Çok isabetli bir tespittir.

    Dil İnkılâbı hakkında da Cemil Meriç’in yakınmasını tercüme edersek “Namus olan kamusa dokunulmuştur” Atatürk dil inkılâbının zararını görmüş vazgeçmiş ama İnönü döneminde, dil âlimi değil, dil katli kişilerle dilimiz uydurukça ile hançerlenmiştir.

     Gazi “dilde tabii hale döneceğiz” dediğinde, düzenlediği bir toplantıda Yahya Kemal’den şiir okumasını istemiş, çok etkilenip “işte Türkçe bu” demişti. Gerçekten Şairimizin şiirlerinin tesirinde kalmamak mümkün mü? İki şiir ve düşündüren bir hatıra

     26 Ağustos 1922 Şiiri

    Şu kopan fırtına Türk ordusudur ya Rabbi,
    Senin uğrunda ölen ordu budur ya Rabbi,
    Ta ki, yükselsin ezanlarla müeyyed namın
    Galib et, çünkü bu son ordusudur İslamın

    (26 Ağustos: Başkomutanlık meydan muharebesinin başladığı tarihtir)

    Türkiye Gazetesi yazarlarından Rahim Er bir makalesinde ibretlik bir hatıra nakleder.

    Eski büyükelçilerimizden Oğuz Gökmen anlatıyor; Tahran'da büyükelçiyim. Fahri Korutürk Cumhurbaşkanı olarak İran’a bir resmi ziyaret için gelmişti. Dışişleri Bakanımız İhsan Sabri Çağlayangil de Cumhurbaşkanına refakat etmekte.

    Ziyaretler yapıldı. Müzakereler oldu. Seyahatin resmî tarafı bitti. Cumhurbaşkanı ve refakat eden heyeti, gezilip, görülmeye değer yerlere götürdük. Gittiğimiz yerlerden biri, İran'ın büyük şairlerinden Hâfız-ı Şîrâzî'nin. (Sadi Şirazi) kabriydi. Kabrin başına gelince İhsan Sabri Çağlayangil, Cumhurbaşkanı Korutürk'e " bir Fatiha okuyabilir miyiz? Sayın Cumhurbaşkanım, " diye arz etti. Tam adı Esseyit Hasan Fahri Korutürk olan CB cevap verdi: "Olmaz! Biz laik devletiz!" Aldığı bu menfi (olumsuz) cevap üzerine Çağlayangil, Yahya Kemal Beyatlı'nın o meşhur "Rindlerin Ölümü" adlı şiirini okudu: (Rind divan edebiyatında örnek alınan kâmil kişi demektir)

    Rindlerin Ölümü

    Hafız'ın kabri olan bahçede bir gül varmış;

    Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle.

    Gece; bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış

    Eski Şiraz'ı hayal ettiren ahengiyle.

    Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;

    Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.

    Ve serin serviler altında kalan kabrinde

    Her seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter.

    (Asude: rahat, dingin, müsterih)

    Şiir bitirince Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, aynen şunu söyledi

     "Sayın Çağlayangil Fatiha'yı ne güzel okudun"

    Dilimizi konuşurken Korutürk sayesinde dinimize geldik.

    Burada ağır basan iki fikir var. Birincisi; bir kabrin başında Fatiha okumayı bile laikliğe aykırı bulacak kadar laiklik cinneti ile karşı karşıyayız.

    İkincisi; Cumhurbaşkanlığı mevkiine gelmiş birinin Fatiha Suresinden habersizliği.

    Şu var ki; entelektüel pencereden bakınca; cehalet, sadece Fatiha'ya dair değildir. "Rindler'in Ölümü" şiirinden habersizlik de o makamdaki biri için cehalet sebebidir.

    Bunlar birer ihtimaldir. Diğer ihtimalse; Korutürk’ün Fatiha ile alay etmiş olmasıdır. 1903 doğumlu olan ve 1 Kasım 1922 tarihine kadar Osmanlı tebaası olarak yaşamış, hemen bütün tahsilini Osmanlı mekteplerinde tedris etmiş bir gencin Fatiha'yı bilmemesi imkânsıza yakındır. Eğer alay etmediyse; Bu derece dinden bihaber hale gelmesi ağlanılacak bir durumdur.

    Bütün bu ihtimallerin aksine; o gün orada bulunan ve yaşananları aktaran, büyükelçi Oğuz Gökmen’in görüşü çok nettir. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün maalesef okunan Rindlerin ölümü şiirini Fatiha zannettiğidir.

    Yorum Ekle
    Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
    Yorumlar
    Yükleniyor..

    YAZARIN DİĞER YAZILARI

      En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.