Ziya Paşa dilin tabii halinin bozulmasını aşağıdaki mısralarla tenkit eder.
Çıktıkça lisan tabiatından Elbette düşer fesahatından (fesahat: Kurallı, etkileyici, sanatlı söz söyleme)
Peyami Safa «öz Türkçeye dönüş» bahanesiyle; lisanımızda, kültürümüzde yer edinmiş olan Arapça ve Farsça kelimelerin dilimizden çıkarılmasına karşıdır.
Milletler arasında zarurî kültür alış verişi neticesinde her dil yabancı dillerden kelime almıştır. Lisanımızdaki Arapça ve Farsça kelimelerin dilimizin tabii olgunlaşması sonucu lisanımıza katıldığını, bu sebeple onların artık birer Türkçe kelime olduğunu vurgular. İçinde yabancı kelime olmayan tek bir medenî lisan yoktur;
Büyük diller "öz" dil değildir. Öz İngilizce olmaz. Öz Almanca olmaz. Aynı şekilde bir "Öz Türkçe" de olmaz. Çünkü Türkçe, büyük bir dildir. Bir dilin öz dilin olması için hiçbir milletle etkileşimi olmayan küçük bir kabile olmak gerekir.
Yazar Mehmet Kara Türk Yurdu dergisindeki alıntılar yaparak yayınladığı makalede: Türkçeyi ideolojik tartışma konusu haline getiren "tasfiyeci-özleştirmeciler" ne Türk milliyetçisi ne de Zıya Gökalp meşrebindendir. Onların hedefi dil aracılığı ile “kültür devrimidir” Aslında “öz Türkçeci” olmak için önce “öz Türkçü” olmak gerekir.
Türk milliyetçiliğine karşı olup da Türk milletinin dilinde ırkçı bir anlayışa sahip olmak başlı başına bir tezattır. “Dilde devrimcilik”,
“öz Türkçecilik” adı altında “tasfiyecilik-ırkçılık” politikası güdenlerin başlıca iki temel hedefi vardır:
Birincisi: Millî kültürün devamlılığını kesintiye uğratıp nesiller arasında kültür kopukluğu meydana getirip, hafızasını kaybetmiş bir topluluk oluşturmak.
İkincisi: Türkiye’nin Türk dünyası ile bağlarını koparmak;
(Ahmet Bican Ercilasun, Dilde Birlik, Ecdad yayınları, Ankara, 1993 s 29)
Türk Dil Kurumunun Atatürk’ün ölümünden sonra Millî Şef İsmet İnönü’nün desteklediği ve teşvik ettiği tasfiyeci-uydurmacı dil politikasına ilk güçlü sivil muhalefet, Türkiye Muallimler Birliği adlı kuruluştan gelmiştir.
Dr. Adnan Adıvar’ın Başkanlık yaptığı Kongre’ye Halide Edip Adıvar, İsmail Habip Sevük, Sadri Maksudi Arsal, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Hıfzı Tevfik Gönensay, Cavit Orhan Tütengil, Nihat Sami Banarlı, Nurettin Ergin, Burhan Apaydın gibi tanınmış ilim ve fikir adamları katılmıştır.
Marksizm’in “sürekli devrim” anlayışına dayanan tasfiyeci-uydurmacı dil devrimcileri bazen Türkçe kelimeleri bile değiştirmektedirler: bütün-tüm, ev-konut vb gibi. Bazen de yabancı menşeli yerleşmiş bir kelime bırakılarak başka bir yabancı menşeli, fakat yerleşmemiş kelime ortaya atılıp, kullanılmaya, yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır: Şehir– kent, macera–serüven, mecburiyet-zorunluluk, şeref–onur, gaye-amaç, ahlâk-etik, millet- ulus vb gibi.
Falih Rıfkı Atay, dil devriminde Atatürk’le birlikte çalışan, sıkı öz Türkçecilerden biridir. Ancak bir zaman sonra, Öz Türkçecilik hareketine Falih Rıfkı Atay da karşı çıkmış, eleştirmiş ve bu akım için “züppece” ifadesini kullanmıştır.
Tasfiyeciliğin ilk dönemlerinde Atatürk’ün ismi ile ilgili ilginç bir anı: Bilindiği gibi Atatürk’ün ismi Mustafa idi. Daha sonra Kemal ilave edilmiştir. (Hani herkesin bildiği, hocasının; senin adın Mustafa, benim adım Mustafa, bundan sonra senin adın Mustafa Kemal olsun sonrası, Kemal ilavesi)
Çok kişinin bilmediği bir şey var ki
o da: Atatürk’ün adı Kemal değil KAMAL'dır. Kimliğinde de bu öyle geçmektedir. Cemal Granada anlatıyor:“Türk dilinin sadeleşmesine özleşmesine, yabancı sözlerden arınmasına önem verildiği günlerdeydi. Kemal’in Arapça olduğu ve Türkçede Kamal diye bir söz bulunduğu ileri sürülmüş. Atatürk de bu görüşü uygun bularak Kemal yerine KAMAL diye yazmaya başlamış. Bizim bundan haberimiz yok. O nu Mustafa Kemal diye biliyoruz. Müstahdem arasında polislikten emekli olmuş Kemal adlı birde sofracı vardı. Askerliğini köşkte hizmet ederek yapıyordu. Bir akşam sofrasında üç kadeh içkiden sonra Atatürk bize dönerek şaka şeklinde: “Dünyada ne kadar Kemal varsa hepsi eşektir dedi.” Sofracı Kemal şaşaladı. Ne diyeceğini bilemedi. Toparlandı. Dili tutulmuş gibiydi. Dudakları titriyordu.. Gözlerini Atatürk’ün yüzünden ayıramıyordu. Hepimiz bunun altından ne çıkacak diye beklerken Atatürk sözlerini şöyle bitirdi:
”Ha anladım. Sen bana bakıyorsun. Sen de Kemal’sin demek istiyorsun. Ben artık KAMAL oldum. Kemal’ler başının çaresine baksın dedi.”
(Atatürkün Uşağı Cemal Granda Anlatıyor, Sh. 44)
Yavuz Bülent Bakiler bu konuyu anlatırken; Atatürk sandı ki Türkiye’deki bütün Kemaller isimlerini KAMAL olarak değiştirecekler. Hiç kimse KAMAL ismini almadı. Hatta Kemalizm adlı kitabı 1936 baskısında KAMALİZM olarak yazdılar. Atatürk Mustafa Kemal İsmini hiç sevmedi. Mustafa’yı –M- olarak kullandı Kemal’i de Kamal yaptı. Bütün Kemal’leri de eşeklikle nitelemiştir.. Düşünebiliyor musunuz?
Yahya Kemal, Behçet Kemal, Namık Kemal eşek
Atatürk’ün olduğu mecliste kimse Kemal diyemezdi, herkes Kamal demiştir, aksini söylemek mümkün değildir. Bu benim samimi inancımdır. Eğer Atatürk bulunduğu mecliste demiş olsaydı ki “arkadaşlar iki kere iki 179 eder”, bir tek kişi “paşam acaba iki kere iki dört etmez mi” diye bir soru soramazdı. Katiyyen sormazdı. “Evet paşam iki kere iki 179 eder “ diye onu tasdik ederlerdi. Yavuz Bülent Bakiler için “bu sözleri yüzünden artık seninle ülküdaş değiliz” diyenler olduğunu da not olarak belirtelim. İşin doğrusu Yavuz Bülent Bakiler Türkçe konusunda çok güzel çalışmaları olan biridir. Belgesiz bilgi satanlardan değildi. Dile yerleşmiş Türkçeleşmiş kelimelerin budanması onu da üzmüştür. Zaten Atatürk “dili bir çıkmaza saplamışız” diyerek dilde tabii hale dönmüştür. Burada seninle ülküdaş değiliz sitemi yapan kişi belli ki yeterince okumayan ve olayları ezberine göre değerlendiren biridir.
Son olarak Yavuz Bülent Bakiler yukarıda üç Kemal ismi vermişti. Bende sıkı birer Atatürkçü olarak bildiğim üç Kemal ismi vereceğim. Bu Kemal’lerin ya bu olayla ilgili bilgileri yok. Ya da Atatürk’ün “bütün Kemal’ler eşektir” derken; kesinlikle şaka yaptığına inanıyorlar. Ya da Nüfus cüzdanlarında isimlerini Kamal yaptılar da biz bilmiyoruz.
Kim bu Kemal’ler yazalım:
28 Şubat döneminin kudretli YÖK başkanı Kemal Gürüz,
Yine 28 Şubatta İkna odalarının kurulduğu İstanbul Üniversitesinin rektörü Kemal Alemdaroğlu
Bu güne kadar girdiği bütün seçimleri Ak Parti karşısında kaybeden,
Ertuğrul Günay’ın ifadesiyle:
“Bir kamera şakası sonucunda gelmiş bir kamera kazası olan CHP Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu"