Hava Durumu

Neden direniyoruz

Yazının Giriş Tarihi: 29.01.2021 08:09
Yazının Güncellenme Tarihi: 29.01.2021 08:09

Tarih boyunca büyük değişimleri takip etmeyip çok kez direndiğimiz bir vakıadır. Tarım devrimi, tarım toplumunu ortaya çıkararak, göçebeliği ortadan kaldırırken; biz uzunca bir süre göçebeliğe devam ettik. Sanayi devrimi ile üretim, tüketim kavramları kökten değişti, sosyokültürel dönüşümler yaşandı, biz tarım toplumu olmaya devam ettik. Şu anda dünya bilgi çağını yaşıyor bizde ise toplumun bir kesimi hâlâ tarım toplumu kültüründen, feodal reflekslerden sıyrılabilmiş değil.
Fırsatları ya ıskalıyor ya da çok geç kalıyoruz, tarımsal ekonomiye dayalı toplum düzeni çağlar boyu sürmüş olmasına rağmen, sanayi çağı iki asır sonra yerini bilgi çağına terk etmiştir. Bu çağın ömrünün diğerlerinden daha kısa olacağı kuşkusuzdur.
Uluslararası şirket sahipleri ile bazı servet sahibi sultanların (Brunei sultanı gibi) sanayi döneminin en zengin kişileri yerlerini dijital çağın öncülerine bırakmıştır. (Bu gün Microsoft kurucusu Bill Gates Amazon kurucusu Jeff Bezos, Facebook vb sosyal medya platformlarının sahibi, Mark Zuckerberk Google kurcusu Larry Page Twitter sahibi Jack Dorsey gibi isimler bu çağın sultanları oldular)
Türkiye'nin artık zaman kaybına tahammülü yoktur. İyi bir ivme kazandık ama hâlâ çağa direnen vesayet kokan kültürün temsilcileri bu ülkede varlığını sürdürüyor.
İkinci Dünya Savaşı'nın mağlupları bu gün galipleriyle aynı hizada, hatta bir adım önde sıralanırken, savaşa katılmamış, kayıpları olmamış bir ülke olarak bulunduğumuz konumun nedenlerini sorgulamak zorundayız.
Biz 1839 yılında "Tanzimat Fermanı", Japonya ise 1868 yılında "Meiji Reformu" ile modernleşme yolunu seçmiş iki ülkeyiz. Biz birinci dünya savaşının mağlubu, Japonya ise ikinci dünya savaşının mağlubudur. Biz Osmanlı'nın külleri üzerinden yeni bir devlet çıkardık. Bizim TBMM dolayısıyla yeni devlete adım attığımız 1920 yılından tam 25 yıl sonra Japonya, Hiroşima ve Nagasaki kentlerine atılan atom bombalarıyla yerle bir edildi. Bu gün Japonya'da kişi başına düşen milli gelir bizimkinin dört katından fazladır.
Cumhuriyetin ilk 20 yılında (1920-1940) "Devrimlerle" yeni devlete biçim veridi. İkinci dünya savaşı ve konjonktür bizi çok partili sisteme mecbur etti. Bu geçiş dış baskı ile olduğu için bir türlü demokrasiyi içselleştiremedik
(1940-1960) döneminin iktidar devretme hazımsızlıkları bizi demokrasi dışına itti ve "darbeli demokrasi" dönemine geçtik. 27 Mayıs müdahalesiyle; başbakan ve bakan, asarak, genç demokrasimizde yasaklı siyasiler devrini başlattık.
1960-1980 dönemini ise: ideolojik kavgalarla geçirdik. Bu dönemde de demokrasimiz iki kez 12'den vuruldu.(12 Mart 1971 ve 12.Eylül 1980 darbeleri)
1980-2000 döneminde de araya 28 Şubat darbesini sıkıştırmayı ihmal etmedik, yine bu dönemin göze çarpan çirkinliklerinden, devletin modern bir biçimde soyulması, çeteler, mafya ve kayıt dışı yönetim iddialarını tartıştık. (postmodern darbe süreci kayıt dışı bir yönetimdir)
Cumhuriyet dönemini reformlar noktasında ele alırsak; dört ana başlıkta sıralamak mümkündür. Atatürk, dönemi monarşiden cumhuriyete geçişi sağlamıştır. İnönü çok partili sisteme geçişimizde rol aldı. Özal ise; serbest piyasa ekonomisi dönüşümlerini sağlamıştır, son reform hareketleri ise içinde bulunduğumuz dönemdir.
Reformlara karşı direnme vardır ama bildiğimiz bir şey daha var. Reformları liderler yaparlar. Lideri yöneticiden ayıran temel özellikte burada yatmaktadır. Yönetici şirketi yönetir. Lider ise şirketi kuran kişidir. Bugün darbe, vesayet, demokratikleşme başlıklı tartışma konularımız olmamalıydı. Demok-ratikleşmede neden iki ileri bir geri sürecini yaşadık?. Çok partili dönemde keşke yaşanmasaydı dediğimiz olaylara bir bakarsak tam bir paradoksla karşı karşıya kaldığımızı görürüz. Sıklıkla dereyi yukarıya akıtmak isteyen güçler olmuştur. Dere mecrasında akmaya devam etmiş ama müdahaleler sonucu Türkiye çok geri gitmiş ve kaybeden olmuştur.
1960 darbesiyle DP tasfiye edildi yasaklandı, yerine kurulan, devamı olan AP üst üste iki seçim kazandı.
1971 de Demirel'e muhtıra verildi ve iktidardan uzaklaştırıldı, Takip eden süreçte Demirel ikisi koalisyon biri de azınlık hükümeti olmak üzere üç hükümet kurdu
1980 yılında bir darbe daha yapıldı. Demirel, Ecevit, Erbakan ve Türkeş yasaklandı. Atatürk'ün kurduğu CHP ve diğer bütün siyasi partiler kapatıldı. Kurulan yeni partilerden eskinin devamı görülenler seçime sokulmadı. Turgut Özal; dönemin darbe lideri ve CB Kenan Evren'in açıkça karşı çıkmasına rağmen (1983 ve 1987) iki seçim kazandı. Ne gariptir ki 1989 yılında da Kenan Evren'den Cumhurbaşkanlığını devir aldı.
Yasaklı liderlerden Erbakan ve Ecevit Başbakanlık yaptılar, Demirel ise başbakanlıktan sonra Cumhurbaşkanı da oldu. Kapatılan ve aynı isimle bir başka siyasi parti kurulamaz yasağı kalktı. CHP tekrar siyaset sahnesinde yerini aldı.
28 Şubat'ta bir darbe daha yaşandı. Erbakan Başbakanlıktan uzaklaşmak zorunda kaldı. Refah Partisi kapatıldı. İstanbul Büyük Şehir Belediye başkanı Recep Tayyip Erdoğan hapse atıldı, yasaklandı. Muhtar bile olamaz dendi. Yasaklı bir lider olarak parti kurdu, kendisi seçime sokulmadı ama Ak Parti 1950 seçimlerinden sonra ilk kez yaşanan bir başarı ve meclis yapısıyla iktidara geldi.
Yasak kalktı ve bugün Recep Tayyip Erdoğan 2003-2014 arası T.C.Başbakanı, 2014-2018 halkoyu ile seçilmiş Cumhurbaşkanı (külliye'de muhtarları ağırlıyor), 2018 Haziran ayından bu yana başkanlık sisteminde ise Cumhurbaşkanı, seçilmiş ilk Başkan
Erdoğan Türkiye'nin önüne bölgesel ve küresel süper güç olma yolunda vizyon hedefler koyuyor. 2023, 2053 ve 2071 hedefleri. Bir de muhalif yapının hedeflerine bakalım: "Erdoğan'ı devirelim, eski sisteme dönelim,"

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.