Hava Durumu

Sanıkların idamına, tanıkların bilahare dinlemesine -2-

Yazının Giriş Tarihi: 28.08.2020 08:07
Yazının Güncellenme Tarihi: 28.08.2020 08:07

İstiklal mahkemeleri kimleri yargılamadı ki; 4 Mart 1925'te Takrir-i Sükûn (huzurun sağlanması amacıyla hükümete geniş yetkiler veren) kanunu çıkarılınca; Tanin; Tevhid-i Efkâr, Son Telgraf, İstiklâl, Orak-Çekiç gazeteleri ile Sebilülreşat, Aydınlık, dergileri, Bursa'da yayımlanan Yoldaş gazetesi Bakanlar Kurulu kararıyla kapatılarak sorumluları tutuklandılar.

Bazı TKP üyeleri yakalanarak Ankara'ya getirildi. Bunun üzerine Nazım Hikmet Aralık 1924'te geldiği Türkiye'den gizlice Moskova'ya kaçtı. Ankara İstiklal Mahkemesi'ndeki yargılama sonucunda 15 yıl hapis cezası almıştı. Bu gün entelektüel seviyede bile olsa; basına karşı yapılanlar o günün şartlarında gerekliydi tabusuyla maalesef tartışılmaz. !

BENİM ADIM MAŞALLAH, ŞAPKA GİYMEM İNŞALLAH

Kurtuluş Savaşı'nda kahramanlığıyla bilinen Maraş'ta Cuma namazından sonra halk şapkayı protesto eder. Halkı kuşatan asker camiye sığınanları teslim alır.

Tutuklanan 63 kişi zincirlenerek kötü şartlarda Adana'ya sevk edilir.. Bu muamele sebebiyle tutuklu Maraşlılar, Milli Mücadele döneminde başlarına taç ettikleri mahkeme reisi Kılıç Ali'ye "Şimdi bizi bu pislik kuyusuna atmayı nasıl reva görüyorsunuz?"derler. Kılıç Ali "Sabırlı olunuz, yakında hepinizi kurtaracağım." der. Ama tutukluların çoğu idam edilir. Aralarında Maşallah kelimesiyle bilinen Maşallah Ali Efendi'ye son kez şapka giyip giymeyeceği sorulur. Ali Efendi kelime-i şehadet getirdikten sonra şöyle der:"Benim adım Maşallah! Şapka giymem inşallah"

İnönü ile Atatürk'ün, bir önceki yazımızda bahsettiğimiz, İnönü'nün isteği üzerine istiklal mahkemesi hakkında konuşmalarının ertesi günü akşamı balo var. Hem Başbakan hem de dehşet havası estiren Ankara İstiklal Mahkemesi tam kadro orada. Atatürk, Kel Ali''ye dönüp şöyle diyor: "İstiklal Mahkemeleri''ni kapattım, Ali Bey, mesainize teşekkür ederim".

Kel Ali şaşırıp, "Paşam, meseleyi tetkik edip bir rapor halinde size arz edeyim." deyince; Atatürk hırsla ayağa kalkarak şöyle diyor,

"Ne raporu, ne diyorsun sen? Kurdum ve kapattım..!"

Astığı astık, kestiği kestik Üç Aliler''in yargıçlık saltanatı, Atatürk''ün bu tek bir cümlesiyle son bulmuştu.

Bu mahkemelerde o kadar çok namuslu insan idama mahkum edilmiştir ki, Elazığ İstiklal Mahkemesi'nde yargılanıp hakkında beraat kararı verilen Erzurum mebusu Hüseyin Avni Bey, büyük bir celadetle/şiddetle yerinden fırlayarak:

"Bu mahkeme çok namuslu insanları asmıştır. Bizim namusumuzda bir eksiklik mi gördü ki, bizi asmadı" diye haykırmıştır. Bunun üzerine, Elazığ Istiklal Mahkemesi Hüseyin Avni Bey'i ömür boyu sürgün cezasına mahkum etmiştir."

İstiklal mahkemeleri siyasetin emrinde hareket etmiştir.

Takrir-i Sükun Kanunu'ndan sonra tutuklanıp Elazığ Istiklal Mahkemesi'ne götürülen gazeteciler Atatürk'e telgraflar çekerek kendilerini mahkemenin şerrinden kurtarmasını istemişlerdi. Mahkemenin son günlerinde bir telgraf daha çekerek aflarını istemeleri üzerine; Gazi Paşa hazretleri (Atatürk) mahkemeye bir telgraf çekmiştir. Mahkemenin bu çağrıya cevabı ise beklendiği gibi olmuş ve gazeteciler beraat etmiştir. Prof. Dr. Mete Tuncay bu gelişmenin, mahkemelerin siyasal iktidarın "emri ile" hareket ettiğinin en somut delili olduğunu belirtmektedir.

Türkiye'de bir kesim; devrimleri savunma adına, İstiklal Mahkemeleri aracılığıyla yapılan zulümleri, bazı konuları tabulaştırarak, istismar ederek (mayınlı alan oluşturup) gizlemiştir. Gizlemek için de elinden geleni yapıyor.

Buna karşılık milliyetçi, muhafazakâr, iktidarlar sözde Ermeni Soykırım iddialarını tarihçiler araştırsın biz arşivlerimizi açtık siz ve diğer ülkeler de arşivlerini, belgelerini açsın diyoruz.

Diğer taraftan da kendi tarihimizi araştırmaya gelince; bazı konuları; zamanı değil sakıncası ile erteliyoruz.

İstiklal Mahkemeleri arşivleri kamuoyuna açılmadıkça, Latife hanımın özel hatıraları Türk Tarih Kurumunda saklanan çuvallardan çıkarılmadıkça ve Atatürk'ün milletine olan vasiyetinin üzerindeki sansür kaldırılmadıkça, hatta koruma kanununun kaldırılması sakıncalar taşıyorsa, en azından kapsamının akademik ve bilimsel çalışma ve tartışmalara izin verecek şekilde daraltılmadıkça; tarihi gerçekleri öğrenmekten uzak kalacağımızın bilinmesi gerekir.

Bu yetki iktidarın elinde deyip sıyrıldığını zannetmek ucuzluk olur. Konsensüs sağlanmadan hiçbir iktidar girişimde bulunmaz.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.