Hava Durumu

Sistem denemelerimiz

Yazının Giriş Tarihi: 17.07.2020 08:28
Yazının Güncellenme Tarihi: 17.07.2020 08:28

Bizim ikinci anayasamız Ankara'da toplanan birinci meclisin 20 Ocak 1921 tarihinde kabul ettiği 1921 Teşkilat-ı esasidir.(1921 Anayasası) Cumhuriyetin ilanından üç yıla yakın bir zaman önce ülke işgal altındayken kabul edilmiştir.
Bu anayasada meclis hükümeti sistemi benimsenmiştir. (Bu sistemde güçler birliği esası vardır. Yasama yürütme yargı gücü meclise aittir, hükümet meclis adına görev yapan bir icra komitesi gibidir. Aldığı kararları meclis değiştirebilir, iptal edebilir. Bu sistemde başbakan ve bakanları kurulu yoktur. Her bakan kendi işlemlerinden dolayı meclise karşı sorumludur, ortak sorumluluk yoktur, meclisin her zaman feshetme yetkisi vardır. İlk kez Fransa'da uygulandı, sonra bizde uygulandı, halen İsviçre'de uygulanıyor )
Yeni kurulan devletin ilk anayasası din ve şeriat işleri, meclisin görevidir der. Osmanlı İmparatorluğu'nun yerine yeni bir devletin kuruluşunu hukuki ve siyasi yönden belgeleyen bir anayasa olup, günün şartlarına göre ideallerin sıralandığı detaysız kısa ve yumuşak bir anayasadır. En önemli maddesi de TBMM üzerinde hiçbir gücü tanımadığı için Monarşiyi reddetmesidir. Cumhuriyet bu anayasa yürürlükteyken ilan edilmiştir. Yine bu anayasa yürürlükteyken 3 Mart 1924 tarihli kanunla da "hilafetin TBMM'nin şahsi manevisinde mündemiçtir (içindedir) " ifadesiyle, hilafet makamı kaldırılmış ama, halifelik/hilafet meclisin manevi şahsında saklanıp kilitlenmiştir (!) Bu nokta çok farklı yorumlara neden olmuş, halen de olmaktadır. Hilafet makamı kaldırıldı ama hilafet TBMM'dedir, hilafet Türkiye'dedir görüşü dillendirilir.
Uygulanan Meclis hükümeti sisteminde kuvvetler birliği gereği Meclis Başkanı Mustafa Kemal, yürütmenin de başı kabul ediliyor.
Bakanları ise Meclis belirliyordu. Meclis iradesine karşı ilk direniş Osmanlı Komünist Partisi (İştirakiyyun fırkası) Genel Sekreteri Tokat Milletvekili Nazım Bey İçişleri, Tesanüt Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Abdülkadir Kemal Öğütçü (yazar Orhan Kemal'in babası) de Adalet Bakanı seçiliyor.
Mustafa Kemal Meclis'in iradesine karşı direniyor ve 'Ben sizinle çalışmam' deyip istifa etmelerini sağlıyor. Aynı sorun tekrar yaşanmasın diye 1920 sonbaharında kabul edilen 'bakanlar, meclis başkanının gösterdiği adaylar arasından seçilir' kararı, Mustafa Kemal'e yeni bir yetki kazandırırken ciddi tepkilere de yol açıyor. Bu sorun (aşırı yetki kazanımı) zamanla temel meselelerden biri halini alıyor.
Sonuçta Meclis hükümeti sistemi; karar almada muhalif görüşler nedeniyle zorlu süreçler yaşanmasına neden olur. Mecliste ikinci grup olarak adlandırılan muhalefet; Lozan'da çok aşırı derecede tavizler verildiğini ileri sürüyordu ki, o meclis yapısıyla Lozan onaylanmazdı. Muhalefetten Ali Şükrü Bey; Atatürk'ün muhafız alayı komutanı Topal Osman tarafından öldürülür. Sonrasında da kendisi öldürülür. Mecliste muhalefeti tasfiye etmek üzere 1 Nisan 1923 tarihinde karar alınır. Bu karar kolay alınan bir karar değildi. Üçte iki çoğunlukla alınması gereken karar basit çoğunlukla alınmıştı. (işin doğrusu bu karar net bir şekilde anayasaya aykırı bir karardı. Mecliste kimsenin karşı çıkmayışı da ilginçtir, ya da çıkamayışı)
Yapılan seçimler neticesinde (28 Haziran 1923) yeni Meclis'e 285'i Müdafa-i hukuk cemiyetinden ( daha sonra halk fırkası/CHP olmuştur) toplam 287 kişi vekil seçilir. Milletvekilleri Mustafa Kemal Paşa tarafından tespit edilmiştir. İlginçlikler de vardır.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu Mardin'den aday olduğunu gazetelerden öğrenir.
Sonuçta karşımızda Birinci Meclis'e hiç benzemeyen bir yapı çıkar. Milletvekilleri atama ile geldikleri için; birinci meclisin muhalif sesleri tamamen tasfiye edilmişti.
Tasfiye edilenler arasında ilginç kişiler de vardır. Gazeteci Taha Akyol bunlardan birini şöyle anlatır: Müdafai Hukuk Cemiyeti üyesi Moytabizade Rifat Bey Konya'da aday oluyor. Başvurusu mevcut kanunlara tamamen uygundur. Sinirlenen Gazi Mustafa Kemal Paşa telgraf çekiyor:"Nifaka yol açıyorsunuz. Hareketiniz Hıyanet-i Vataniye Kanuna girer!" Rifat Bey derhal adaylıktan çekiliyor
Bu ve bunun gibi olayları gazeteci Oktay Ekşi şöyle kılıflandırır. Atatürk dönemi devrim devletidir, 11 Kasım 1938 tarihinde kanun devletine, 27 Mayıs sonrası anayasa ile hukuk devletine geçtik der. (Atatürk dönemini tabulaştırıp devrim kavramını kullanarak hukuku küçümsüyor suçlamasıyla, Anayasa hocası Prof Mustafa Erdoğan tarafından eleştirilmiştir.) 5816 sayılı Demokrat Parti döneminde (İnönü'ye bu ülkenin bir numarası sen değil, Atatürk'tür gerçek gerekçesiyle) çıkarılan Atatürk'ü koruma kanunu olmasa bazı kalemlerin işi zorlaşır. Çünkü bu kanunla siper alıp istismar atışı yapan çoktur..
Taha Akyol "Türkiye'de 'devrim'i 'hukuk'un üstünde görmekten kaynaklanan az mı sıkıntı yaşadık? Devrimci örgütlerden, cuntalara, darbelere kadar"
"Demokrasiye geçişi "karşı devrim" sayan düşünceler, "ordu göreve" yürüyüşleri, üniversitelerin "koruma kollama" çağrıları hangi geleneğin ürünüdür?" der. Bugün geldiğimiz yapıya tek adam rejimi diye sokak sloganı atanlar var. Bu durum siyasetin işporta halidir. Türkiyemizin yakın dönemdeki sistem arayışlarını yazmaya devam edeceğiz.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.