Hava Durumu

Sivil Anayasa fırsatı

Yazının Giriş Tarihi: 04.06.2021 08:07
Yazının Güncellenme Tarihi: 04.06.2021 08:07

İlköğretim seviyesinden başlayarak tarih ders kitaplarının başlıklarını hatırlayın: "Sened-i İttifakla başlayan Tanzimatın ilanı, Meşrutiyetin ilanı, Cumhuriyetin ilanı" Acaba bizim kadar "ilana" önem veren bir başka devlet var mı? İlan edilen şeyin toplumsal talebi yansıtması, ya da özümsenmişliği hiçbir dönemde yeterince önemsenmedi. Dikkat ederseniz yukarıda sayılanların tamamı, devlet erkini kullanan güç tarafından projelendirilmiş, karar verilmiş ve ''ilan edilmiştir'' halka da buna ayak uydurmak düşmüştür. Bu nedenle anayasalarımız "demokrasi züğürdü" dür
Tarihimize baktığımızda, son iki asırda "ilerleme" ile "tutucu tepki" arasında gidip geldiğimizi görürüz. Literatürde buna "Sarkaç hareketi" denir,
Devletin güçlendiği zamanları izleyen "sağ" a savruluşu;
Devletin zayıfladığı, kuralların esnetildiği "sol" a savruluş ve "ilan" lar izlemiştir.
Bizde ıslahat hareketleri 21.yüzyıla kadar her zaman yukardan aşağıya dayatılmıştır. Bu düzenlemeler " kervan yolda dizilir" inancıyla yapılır ama sürpriz sonuçlar da kaçınılmazdır. İki asırdır topluma biçim verilmiş ama bu tabandan gelen isteklere göre değil, toplumun dizginlerini elinde tutan yöneticilerin isteklerine göre , muhalefete de şans tanımadan yapılmıştır. Bu Jakoben (tepeden inmeci) tavır yüzünden, toplumun istekleri göz ardı edilerek yapılan "ilerlemeci" hamleleri mehter yürüyüşüne benzetebiliriz. İlerleme yerine sürgit geri kalma halidir bu.
İngiliz etkisiyle Sultan Abdülaziz'in öldürülmesinde suç ortağı olan Mithat Paşa ve ekibi II. Abdülhamit Han'ı bir anlaşma sonucu (aslında dayatma) tahta çıkardılar. Bu dayatma I.Meşrutiyet'in ilan edilmesiydi. Meşrutiyetin ilanıyla parlamentolu sisteme geçilmişti. (parlamenter monarşi) Padişah istemese de, karşı olsa da tahta çıkışının yedinci ayında o meclis, Osmanlı devletini Rusya ile savaşa sokmuştur. Çok büyük bir yenilgi ve tazminat ödemesiyle karşı karşıya kalmıştık. Hazırlanan anayasada açık bırakılan bir kapıyı değerlendiren Abdülhamit, meclisi feshetti ve 33 yıl ülkeyi yönetti. O günkü ortamda meşrutiyet rejimi çok riskli bir girişimdi. Çünkü Fransız devriminden sonra bağımsızlık idealiyle bir türlü uslu durmayan milletlerin, parlamentoda etkin olması demekti. Seçimler sonucu meclise 69 Müslüman temsilci 46 azınlık temsilcisi seçilmişti. Alman Bismark sonuçlarının çok tehlikeli olacağını görmüş eleştirmiştir.
Abdülhamit'in o an yapacağı bir şey yoktu. Meşrutiyetin ilanıyla kurulan parlamentoda Türk vekillerden çok azınlık milletlerin mebusları vardı, (çünkü 69 Müslüman vekilin tamamı Türk değildi) İkinci meşrutiyetin ilanından kısa bir süre sonra II. Abdülhamit'i azletmek için giden heyette Emanuel Karasu'nun bulunması, "kervan yolda dizilir" mantığımızın sonuçlarını anlatmak açısından yeterli bir örnek olsa gerek
Reddi miras yaparak büyük görünme çabasındaki zihinler, tarihin kümülatif bir yapıda ve bir ilerleme süreci olduğundan habersiz, bir 'ilan' la her şeyin değiştiğine inanırlar. 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet ilan edildi ve bir gecede düzlüğe çıkıldı onlara göre. Bu "Maniheist düalizm"den kurtulmak zorundayız. Yani "Ya aydınlık, ya karanlık" tarihte bu kadar net hatlar ve saflık derecesi yüzde 100 tipler bulmak imkânsızdır.
Birinci Aydınlanma Çağı geçerliliğini kaybetti artık. Dünya "ya siyah, ya beyaz" anlayışından kurtulalı nerdeyse bir asır oluyor, ama biz hâlâ "siyah" ve "beyaz" dan başka bir renk de olabileceğini anlayamıyoruz. Kuruluş dönemi yaşanan olaylara taraftar, keskin bir ayrışma ile "sevgi ve nefret" çadırlarında kamp kurmuş haldeyiz. Bir Rus atasözü "Her kavgada, uzlaşma için yer bırakın" der. Karşınızdaki gücü yenmenin en kolay yolu "Kendi içinde savaştırmaktır" Maalesef savaşıyoruz.
Bizdeki karakterler hâlâ ya iyi ya da kötü, ya kahraman ya da korkak tanımlanır. Bir "ilan" la geceden sabaha çıkılır. Ama bu zihinler bilmezler ki Cumhuriyeti kuranlar da bir Osmanlı subayıydı ve Türkiye Cumhuriyeti'ni Osmanlı'dan aldığı mirasla kurdular. Atatürk'ü yanlış anlayanların (daha doğrusu işine geldiği gibi anlamak isteyenlerin) düzenlediği bir baloya katılan yabancı ülke temsilcisinin sarf ettiği cümle sadece 'ilan' a bel bağlayışımızdaki eksikliği anlatmak için yeterli olsa gerek: 'Yazık, devrime bitirmeniz gereken yerden başlamışsınız.'
Yıllar geçse de bizde her şeyin bir "ilan" la hallolduğu mantığı hala geçerlidir. AB Uyum Yasaları'nın bir gecede yürürlüğe girmesiyle (ilanıyla) bizi AB' ye alacaklarını umuyorduk. "Kervan yolda dizilir" ya, bundan sonra ne olur, ne olmalı sorumluluğuyla değil, neden olmuyor küskünlüğüyle hareket eder hale geldik.
Senedi İttifak'tan 1982 anayasasına kadar yapılan çalışmalar, toplum kesimlerinin mutabakatını sağlamaktan uzaktır. (Bunun nedenleri haklı haksız sıralanabilir ama sonuç ortada) Bugün Türkiye'nin önünde geniş katılımla anayasa yapma imkânı var. Geniş katılım dememin nedeni :"Ortak çoğaldıkça zarar azalır" özlü sözüdür. Aristoteles'e atfedilen bir söz vardır: "
Biz kendi içimizde neden birleşemeyelim? Bu fırsatı iyi değerlendirirsek yukarıda sıraladığımız sıkıntıları bertaraf edebiliriz. Yoksa paraşütle inen anayasalarla sızlanmaya devam ederiz. Şaka değil 19 kez değiştirilen 1982 darbe anayasası ile yönetiliyoruz. Sadece AK Parti döneminde 12 kez düzenleme yapılmış, 177 maddelik anayasanın 30'u aynı maddelerde olmak üzere toplam 134 hükmünde değişikliğe gidilmiştir. 19 kez ameliyat olan birinin yaşaması mucizedir. Bir türlü son nefesini veremeyen 1982 anayasasına mucize anayasa diyebiliriz.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.