Hava Durumu

Tek parti döneminden notlar

Yazının Giriş Tarihi: 18.09.2020 08:16
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.09.2020 08:16

Atatürk Cumhuriyetin kurucusu olarak "Cumhuriyet murakabeyi (denetimi) gerektirir. Murakabesiz, cumhuriyet olmaz" diyordu. (O dönemde Terakkiperver Cumhuriyet fırkası, kendi isteği dışında ve muhalifi olarak kurulmuştu ama Serbest Fırka, bizzat arkadaşı Ali Fethi Okyar'a kendisinin kurdurduğu partidir.) Her iki parti de kitabın ortasından konuşursak; iktidarı elimizden alırlar korkusuyla kapatılmıştır.

Doğrusunu söylemek gerekirse; o dönemde devletin etkin yönetici eliti, erken bir vakitte seçkincilik semptomları göstermeye başlamıştır. İdris Küçükömer hocanın "düzenin yabancılaşması" teşhisini koyduğu sosyolojik hastalık halidir bu hal. Üstelik bünyede ciddi iz bırakmıştır. CHP'nin bir türlü bozamadığı ezberidir. Bu nedenle de Tek tipçilik, dayatmacılık, yasakçılık ve ötekileştirme suçlamasına muhatap olmuştur. "kuruluşun" ve "milletin partisi" ilkesi ile yola çıkılmışken; resmi ideolojinin ve egemen sınıfların, dolayısıyla oligarşinin partisi fotoğrafı vermek paradigmanın iflasıdır. CHP ne zaman merkezden kafasını kaldırıp çevreye bakabildiyse (Ecevit dönemi 1973 ve 1977 seçimleri) seçmenden iltifat görmüştür.

Neler yaşanmıştı? Dersek;

Basın susturulmuş, sansürlenmiştir. Başbakanlık da yapan CHP'li Recep Peker 5 Mart 1925 tarihinde Tanin Gazetesi'ne verdiği röportajda basın kuruluşları ile ilgili şu ifadeleri kullanmıştır: "Biz bu yılan yuvalarını tahrip etmek ve susturmak azmindeyiz. Bu yılanlar ve zehirli yuvalar kanun kuvvetiyle dezenfekte edilmedikçe memlekete rahat yüzü yoktur." Takrir-i Sukün (huzurun sağlanması) Kanunu ile Cumhuriyet ve Hakimiyet'i Milliye hariç bütün gazeteler kapatıldı.

Yine aynı kanunun eseri olan 'İstiklal Mahkemeleri' kuruldu. İktidara yönelik en ufak eleştiri ya da iktidarın aksini söyleyen en kısık muhalif ses bile yeri geldi darağacıyla kesildi.

Yukarıda "iz bırakmıştır" dedik ya, işte bu yara CHP'de bir türlü kabuk bağlamıyor. Bu gün de parti genel sekreteri Selin Sayek Böke CHP'nin iktidarı döneminde özel şirketleri müzakere dahi etmeden kamulaştıracaklarını dile getiriyor "Müzakere falan yok, Buraya yazacağız 'Bunlar artık kamunundur' diyeceğiz ve devam edeceğiz" diyor.

Aynı görevi daha önce yapan Gürsel Tekin, ise: 7 Haziran 2015 genel seçimleri öncesinde "kazanmamız halinde 8-9 Haziran da ilk işimiz bu kirli gazetelerin tamamına el koymak olacaktır. Sadece el mi koyacağız, buna bulaşmış bütün iş adamlarından da hesabını soracağız" demişti.

Atatürk "Köylü milletin efendisidir" der amma CHP iktidarı döneminde köylünün maruz kaldığı aşağılanma unutulamaz. Yıl 1939 Kütahya Milletvekili Besim Atalay. Meclise getirdiği kanun teklifi ile "Köylüler ve fakirler için düşük kalite ucuz ekmek çıkarılsın" diyerek oluşturdukları üst tabakanın ekmeğiyle köylünün yediği ekmeğin aynı kalitede olmasına tahammül edemiyorlardı.

Ankara'ya gelmek isteyen köylüler ise zabıtalarca şehrin girişinde yakalanıp hamamlara götürülmüş 'yıkanmadan şehre girmeyin' talimatı verilmiştir.

Cumhuriyet Gazetesi'nin 1925 yılında köylüler ile ilgili yazısı, köylülerin şehre dahi alınmamasını tavsiye eder niteliktedir:

Aralarında fakir üstü başı kirli ve bitli kimselerin de bulunduğu yolcuların bazen aylarca devam eden misafirlikleri, İstanbul'da ekmek darlıklarına sebep olmaktadır... (Cumhuriyet 1925)"

Eskişehir Milletvekili Emin Sazak, köylüye reva görülen muameleyi şöyle anlatır:

Köy yardımı son zamanlarda uygulanmaya başlandı. Acaba bu parayla köylüye ne yarar sağlanıyor diye öğrenmek istedim. İlk önce bir köy konağı yapılıyor. Köye geldikleri zaman vali ve kaymakam beyler dinlensinler diye. Ondan sonra şehirde ipsiz-sapsız kim varsa köylere katip yapılıyor. O hale geliyor ki genel müfettiş gelecek diye köylüler dağlara kaçıyor. Yani köy kalkınmıyor köylü dağa kalkıyor. Kalkınma bu şekilde oluyordu.

Köylü demişken; yıl 1947 çok partili sistem var "CHP iktidarı" devam ediyor. Isparta Senirkent'te "Demokrat Partili kooperatif başkanı" CHP Hükümet tarafından görevden alınır. Bu karara karşı çıkan halkla Jandarma arasında çatışma çıkar.

"Köylü"ye öyle "işkence"ler yapılır ki; "dayak" en hafifidir. Çünkü köylüye dışkı yedirilir. Hatta başlarındaki "şapka" alınmış, o şapkanın içine "işemeleri" istenmiş, sonra da işedikleri şapka, başlarına geçirilmiştir. (19 Haziran 2011 Hasan Karakaya)

Kötü olan şey: yaşanan bu vahşetin benzerinin yaşanmasıdır. Nitekim aradan 42 yıl geçmiş, demokrasimiz eskiyle kıyas götürmeyecek standartlara ulaşmasına rağmen; "1989 yılının 14 Ocak'ı 15 Ocak'a bağlayan gecesinde Cizre Yeşilyurt köyünde bir binbaşı yönetimindeki operasyonda köylülere insan dışkısı yedirilmişti. Yeşilyurt köylülerinin uzun uğraşları sonucu açılan davada dışkı yedirme olayını kabul etmeyen binbaşı sadece 'kötü muamele' nedeniyle 3 ay hapis cezasına çarptırılmış, bu ceza da paraya çevrilerek ertelenmişti. Türkiye'de Mahkemelerin reddettiği dışkı yedirme olayı nedeniyle köylüler Avrupa insan hakları mahkemesi ne başvurmuş, AİHM mahkûm ettiği Türkiye'nin köylülere rekor bir tazminat, her köylüye 300'er bin Fransız frangı ödemesini kararlaştırmıştı.

Son bir bilgi verip noktalayalım. İkinci dünya savaşı öncesi Türkiye'de 9 büyük ticaret firması varken, savaştan sonra bunların sayısı 41'e çıkar. Savaş süreci çok kötü yönetilmiş bir süreçtir. Dönemin Başbakanlarından Şükrü Saraçoğlu, bu durumu "itiraf" ederek; "Zengin ve paralı adamlar için bir mesele mevcut değildir" demişti.

O dönemde "vurguncu" ve "stokçu" zümresinin türediğini de kimse inkar edemez.

Tarım ürünlerine el konulduğu için Trakya'da açlıktan ölenler olduğu iddiaları varken büyük ticaret firmaları neredeyse yüzde beş yüz nasıl artar?

Saraçoğlu'nun ardından Başbakan olan "Refik Saydam'ın evinde" bile, "çuvallar dolusu stoklanmış mal" bulunan bir yakın tarihten söz ediyoruz.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.