Hava Durumu

Tek parti döneminden notlar -3-

Yazının Giriş Tarihi: 02.10.2020 08:18
Yazının Güncellenme Tarihi: 02.10.2020 08:18

''Ben Cumhuriyeti tesis ettim. Fakat idare şekli Cumhuriyet midir, diktatörlük müdür, şahsi hükümet midir belli değil''

Mustafa Kemal Atatürk

(Fethi Okyar: Üç devirde bir adam s.443)

Egemen bir parti vardı, partinin üstünde İsmet Paşa 'Tanrının bir parçası' idi. Halk, İnönü'nün yüzünü göremezdi. İnönü yerine, egemen CHP'nin elleri dilediği zaman halkı okşar, yerine göre sıkardı... İnönü adı korku verirdi... Demokrat parti hareketi ortaya çıkıncaya değin, 'Paşa' herkes adına düşünen, milletine doğru yolu gösteren, hemen her konuda uygulamaya geçilmesi

Cüneyt Arcayürek (Gazetecilik hayatında uzun süre CHP yayın organı Ulus, İnönü'nün damadı Metin Toker'in dergisi Akis, ve Cumhuriyet gazetesinde yazdı.Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahale etmesini önlemek amacıyla ABD başkanı Jonson'un kaba bir uslupla yazdığı mektup gizli tutuluyordu. Bu mektubu iki yıl sonra ele geçirip yayınlayıp yılın gazetecisi unvanını almıştır. İçeriden biri olduğu için Arcayürek'in değerlendirmesini aldım.)

Kazım Karabekir ise, padişah otoritesinin yerine millet iradesinin geçerli olduğu Cumhuriyet sistemini inşa ettik iddiasındaki iktidar kadrosunu eleştirir. İddia ile gerçeklerin örtüşmediğini açıklar. Karabekir Paşa, seçim kararı alınarak İkinci dönem Meclisi'nin teşkili hazırlıklarına başlanmasıyla; Milli Mücadele ile hiç ilgisi olmayan kişilerin Mustafa Kemal'in çevresini sardığını ve bunların çoğunluğunun İkinci dönem'de milletvekili seçildiğini açıklar. Bu kişiler, Mustafa Kemal'i övmekte çok aşırıya gider, Milli Mücadele'yi başlatan ve yöneten diğer bütün insanları görmezden gelip değerlerini gözden düşürme anlayışını hakim kılarlar. Aslında bu öveme, yüceltme sadece Atatürk'e has bir beğeni ve değerlendirme değildir. Daha sonra İnönü'ye de itirazsız gösterildiği için o sahte övgücü ve şakşakçı kesimi eleştirir paşa.

Atatürk sonrası ne yapıldı ona bakalım: İsmet İnönü, önce TBMM tarafından ülkenin yeni Cumhurbaşkanı, daha sonra 26 Aralık 1938'de olağanüstü toplanan CHP kurultayı tarafından da partinin 'değişmez genel başkanı' olarak seçildi. Bu unvanlara ek olarak, Atatürk'e Ebedi Şef kendine de Milli Şef Unvanını alır.

Bizdeki "Şef/lider, önder" unvanının İnönü dönemi CHP kurultayında gündeme gelmesine batıdaki iklimin etkisi vardır. Almanya'da "Führer" İtalya'da "Duce" İspanya'da El Caudillo aynı anlamdadır. O ülke liderleri bu unvanları almıştır.

Osmanlı'dan günümüze sistem denemelerimizde bu safhalar yaşanmıştır. Atatürk'ün sayfa başında yer alan ifadesi, Karabekir paşanın eleştirileri, Ömrünü sol çizgide sürdürmüş Cüneyt Arcayürek'in gözlemlerini dikkate alıp şu sonucu çıkarmak mümkün mü? Tek parti dönemi: Padişah yoktur, iktidar hanedanlıkla değişmiyor (Cumhuriyet var) amma yetkileri toplama ve otoriteyi/gücü kullanma noktasında fiili olarak padişahtan aşağı kalır bir yanını görebiliyor musunuz?

Sonuçta kibir abidesi yönetici bir kadro, korkutan, sindiren, özetle toplumu yukarıdan aşağı zorla biçimlendiren (format atan) tek parti dönemi.

YAŞANAN BAZI OLAYLARI AKTARALIM

Lehte ve aleyhte tek konuşma olmaksızın Basın Kanunu"; Meclis'te değiştirilmiş ve o dönemde "Gazete" ve "dergi"ler, "toplam 44 defa" kapatılmıştır.

Bugün (ben kendimi bildim bileli) yazarların çoğunluğu şiirlerini neredeyse ezbere okuduğu Nazım Hikmet, mahkemece "ağır hapis cezası"na çarptırılmıştı. Moskova'ya kaçırılan Nazım Hikmet'in; "CHP yandaşı" Cumhuriyet gazetesi tarafından 1. sayfaya fotoğrafı konulup, "tükürün bu adamın yüzüne!" denilmişti. Kadere bakın ki Nazım Hikmet'in tekrar Türk vatandaşlığına alınması benimde TBMM'de olduğum dönemdeki bir Ak Parti icraatıdır.

Nazım'la ilgili Mustafa Ekmekçi Cumhuriyet gazetesinde Ankara notları adlı köşesinde 18 Mayıs 1993 tarihinde şu anıyı yazar: Nazım Hikmet hapse girdiğinde Atatürk, Şevket Süreyya'yı çağırarak şöyle der. "Git kendisiyle konuş, Nazım büyük şair, hiçbir zaman böyle şair gelmez. "Çıktığım zaman konuşmayacağım" desin, söz versin, komünizmle ilgili konuşmayacağına, yazmayacağına dair söz versin ben onu oradan kurtaracağım." Nazım'ın cevabı olumsuz olmuştur. Dikkat çeken husus; hapisten kurtarma sözüdür. Benzer bir olay için Prof. Dr. Mete Tuncay mahkemelerin siyasal iktidarın "emri ile" hareket ettiğini söylemiştir.

Güç zehirlenmesi ve kibirlilikle ilgi en güzel örneklerden biri de "Bu memlekete komünizm gelecekse onu da biz getiririz" diyen Ankara valisi Nevzat Tandoğan'ın sözüdür. Bu vali ve belediye başkanı olan zat, Said Nursi'nin başındaki sarığı zorla alıp, yerine pis bir şapka koymak ister. Bediüzzaman şu cevabı verir "Bu sarık bu başla birlikte çıkar... Başından bul!" Gerçekten de vali Tandoğan başından bulur, 9 Temmuz 1946 da tabancasını şakağına dayayarak intihar eder. Fethi Okyar'ın yukarıya aldığımız Atatürk'ün yönetimi/sistemi kritik ettiği 1930'lu yıllar devletin formatlanmaya devam edildiği yıllardır. Mesela 2 Ocak 1924 tarihinde çıkartılan 394 sayılı kanunla CUMA günü hafta tatili, Peygamber efendimizin doğum yıl dönümleri de bayram kabul edilmişti. Ta ki 27 Mayıs 1935 tarihine kadar. Bu tarihte "Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun" çıkartıldı. Bu kanuna göre Cuma günü resmi tatil olmaktan çıkartılıyor, Pazar günü resmi tatil kabul ediliyordu. Ayrıca Peygamber efendimizin de doğum günü tatil olmaktan çıkartılmış oluyordu (bu format la dini formattır)

Ahmet Necdet Sezer bir ramazan günü konuşma yaparken, kürsüde TV kameraları ve Milletimizin gözü önünde su içmiş ve ciddi eleştiri almıştı. Örnek alabileceği "ben oruç tutmuyorum" mesajını ondan önce veren bir selefi var mı idi?

Ferruh Bozbeyli, İnönü ile ilgili şu manidar hatırasını nakleder: Meclis'te bir Ramazan günüydü. İsmet Paşa, koridordan geliyordu. Arkasında en aşağı on beş yirmi tane gazeteciyle gelirdi. Öyle kalabalık bir heyetle yaklaştı. Ben de geçiyordum oradan. Karşıdan elini kaldırdı. Bekledim. Birkaç adım da attım kendine doğru. "Bana bir cigara verir misin?" dedi. Ben "Paşam bir yerden bulayım" diye cevap verince, "Niye sen sigara içmiyor musun?" diye sordu bu kez."İçiyorum da yanımda paket yok. Bugün Ramazan!" deyince yine de ısrarcı oldu. Ben de dayanamayıp şöyle söyledim: "Paşam ben de sizin sigara içtiğinizi hiç görmedim bugüne kadar!?" Beni ve etrafındakileri şaşırtan bir cevap verdi: "Bugün içerim. Oruçlu olmadığımı bilsinler" dedi. (Bozbeyli, 2009:247)

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.