Hava Durumu

Uçurak yolda Demokrasi

Yazının Giriş Tarihi: 25.12.2020 08:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 25.12.2020 08:00

Uçurak bir Anadolu sözcüğüdür. Türk Dil Kurumu sözlüğünde "kaymak üzere olan toprak, sarp ve dik yol, çökmek üzere olan ev" olarak anlamlandırılır. Bizim Demokrasi yürüyüşümüzde çok uzun bir süre uçurak zeminde olmuştur.

Demokrat Parti 14 Mayıs 1950'de yapılan ilk serbest seçimde tek parti iktidarını devirerek iktidara gelmişti. Olay salt bir iktidar değişikliğinden daha öte bir şeydi. Halk kendi önemini ve oyunun gücünü anlamıştı. Verdiği oyla hizmet beklemenin yanında adam yerine konmak istiyordu. Demokrasi oyunu halkın hoşuna gitmişti. Kasketli poturlu köy muhtarı Bakanın kapısını çalabiliyor, Cumhurbaşkanının treni köy istasyonlarında bile durup, vatandaşın hatırı soruluyordu. Durumdan memnun olmayanlar da vardı. Tek parti döneminin terbiyeci Jandarması, tahsildarı velhasıl devlete kapağı atmış seçkin bürokrat kadro hiç memnun değildiler.

Demokrat Parti 27 Mayıs 1960 darbesiyle kapatıldı ama Demokrat parti hareketi bitmedi. Menderes'in 17 Eylül 1961 idamına üzülen ama süngü ve postal kıskacındaki şaşkınlıkla tepkisini dile getiremeyen halk, idamdan bir ay sonra 15 Ekim 1961'de yapılan genel seçimde, bütün baskı ve yasaklamalara rağmen oyunu darbecilere karşı kullandı. DP'nin oylarına talip olan partiler oyların büyük kısmını aldılar. CHP çok umutlu olmasına rağmen 173 milletvekili 36 senatör çıkarabilmiş, DP'nin devamı Adalet Partisi ise 158 milletvekili ve 71 senatör çıkarmıştı. Parlamenter sayısı olarak (Milletvekili senatör) CHP 209 AP 229 sayısına ulaşmıştı. Ekrem Alican'la YTP 65 Milletvekili 27 senatör, Osman Bölükbaşı ile CKMP 54 milletvekili 16 senatör çıkarabilmişti.

Seçimden bir hafta sonra 21 Ekim 1961'de ordu içinde oluşturulan cunta "Silahlı Kuvvetler Birliği" seçim sonuçlarını kabullenemeyeceğini, icabında Meclis'in açılmasına müsaade etmeyeceklerini açıkladılar. Cumhurbaşkanlığına aday olan Samsun Senatörü Ali Fuat Başgil'n yaşadıklarını İnönü'nün damadı Metin Toker şöyle anlatır: "Başgil Başbakanlığa çağrıldı. Orada kendisiyle görüşen iki General-Bakan, Özdilek ve Ulay ona niçin Cumhurbaşkanlığı hevesinden vazgeçmesi gerektiğini pek demokratik sayılmasa da gayet inandırıcı şekil'de anlatmışlardı. Prof. Başgil hemen pes etmedi, CKMP Genel Başkanı Osman Bölükbaşı ve YTP Genel Başkanı Ekrem Alican ile görüştü. Her ikisi de Başgil'e destek veremeyeceklerini söylediler. "AP'den ise konuşacak bir kimseyi dahi bulamadı" (Metin Toker, Ekimde 5 Gün, Milliyet, 23.12.1999).

Ali Fuat Başgil senatörlükten de istifa ederek Ankara'dan ayrıldı. Sonunda "Silahlı Kuvvetler Birliği"nin dayattığı şartları ve Cemal Gürselin Cumhurbaşkanı seçilmesini öngören bir protokolü bütün parti liderlerinin imzalaması sonucu Meclis açıldı. Yeni sivil hükümet de cuntacıların istediği şekilde İnönü tarafından kuruldu. Böylece Ankara'da asker denetiminde sivil yönetimler dönemi başlamış oldu.

Tek partiyi deviren 14 Mayıs hareketi bu tarih itibariyle entübe olmuştur. Meclisi açmayız diyen darbeci eşkıya zihniyete karşı direniş yapılsaydı ne sonuç verirdi? 1971 muhtırasını yapanlar Faruk Gürler 'in Cumhurbaşkanı seçilmesi için TBMM'de benzer baskıyı yapmıştı. (Her ne kadar emekli amiral Fahri Korutürk seçilse de) Asker "Faruk Gürler'i cumhurbaşkanı seçmezseniz sizi tankla çiğneriz" diyordu. O gün tam 52 generalin mecliste olduğu söylenir, hatta Bülent Ecevit'in tanıdığı bir general tarafından ölümle tehdit edildiği de söylenir. Buna rağmen meclisin direnişi sonucu Genel Kurmay Başkanı Semih Sancar "Meclis çok şahsiyetli davranmıştır. Biz cumhurbaşkanlığı seçiminden elimizi çekiyoruz. İstediğinizi seçin." Demek zorunda kalmıştır.

1961 yılında askeri kışlaya sokmak için o tavizin verilmesinin zorunlu olduğunu, Meclis açık tutulursa demokrasiye geçiş imkânı olabileceğini iddia eden politikacıların yanıldıkları görülmüştür. Bu yanlış düğme iliklenmesi 22 Şubat 62 ve 21 Mayıs 63 tarihlerinde yapılan ama başarıya ulaşmayan, sonu da idamla biten Talat Aydemir darbe girişimlerini önlememiştir. Yine bu taviz politikası ne 12 Mart'ı, ne 12 Eylül'ü, ne 28 Şubat'ı ne de 27 Nisan E-muhtırasını önleyebildi. 15 Temmuz darbe girişiminin kompozisyonu farklı olsa da aynı gen yapısının dürtüsünü görüyoruz. Asker vesayetinde sivil iktidar dönemi 28 Şubatçılar bin yıl devam edecek deseler de yarım asır Türkiye'yi demokraside yerinde saydırdı.

Bakanlar ve Başbakan için darağacı kurulan bir haydutluk, Türkiye'de tam 20 yıl, 27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı olarak kutladı. 20 yıl Demokratik usullerle oluşmayan bir senatomuz vardı. Çünkü Senatörlerden bazıları temelli (darbeciler ömür boyu senatördü), bazıları da cumhurbaşkanı tarafından seçiliyor, oylamalarda sonucu belirleyen bunlar oluyordu. Sıkışık durumda temelli senatörler devrim muhafızı edasıyla ellerini silahına atıyor, zinde kuvvet formülü devreye giriyordu.

Türkiye, Turgut Özal seçilene değin sanki müktesep haklarıymış gibi Generalleri Amiralleri (Cemal Gürsel, Cevdet Sunay, Fahri Korutürk, Kenan Evren) Cumhurbaşkanlığında görmüştür.

Türkiye'de 2018 yılında sağlanan şartlarda, 1961 yılından bu yana halkoyu ile Cumhurbaşkanı seçimi yapılsaydı; bu kişilerin hiç biri seçmenden gerekli oyu alıp o koltuğu işgal edemezdi.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.