İslam’da cihad kelimesinin farklı anlamları vardır. Kelime olarak cihad; çaba, gayret, cehd gibi anlamlara gelir.
Cihad denilince genelde düşmanla savaş akla gelir. Düşman ise sadece savaşılan bir topluluk değildir. Şeytan ve nefis de insanın düşmanıdırlar.
Öncelikle hemen ifade etmem gerekir ki; İslam’da savaş anlamında zikredilen cihadın ana amacı ne toprak elde etmektir ne de insanları zorla Müslümanlaştırmaktır. Ana gaye “İ’lay-ı Kelimetullah”tır. Yani “Allah’ın sözünün ve buyruğunun üstün kılınması”dır. Şüphesiz ki, ALLAH’ın sözü ve buyruğu bütün sözlerden ve buyruklardan üstündür.
Peygamber Efendimiz (s.a.s)’e sordular: “Kim ALLAH yolundadır? Ganimet elde etmek için savaşan mı? Şan şöhret peşinde koşan mı? Yoksa kabile dayanışması içinde bulunan mı?” diye sorulduğunda Peygamberimiz şöyle cevap vermiştir: “Bunlardan hiçbirisi ALLAH yolunda değildir. Sadece “İ’lay-ı Kelimetullah” için savaşan ALLAH yolundadır.”
Cihad eden kişiye “Mücahid” denir. Mücahid ölürse “şehit”, kalırsa “gazi” olur. Mücahid bir kişinin en büyük cihadı, nefsiyle mücadeledir. Mücahid sadece savaş meydanlarında düşmanla vuruşan değildir. Şeytan ve nefis de insanın düşmanıdır. Bu iki büyük düşmanla mücadele eden de “Mücahid”dir. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s); “Mücahid, kendi nefsiyle mücadele edendir” buyurmuştur. İslam ordusu bir savaştan dönerken Peygamber Efendimiz: “Küçük cihaddan büyük cihada döndük” buyurunca, oradakiler: “Büyük cihad nedir?” diye sorduklarında Peygamberimiz şöyle buyurdu: “Nefisle mücadeledir.”
Cihad gerek savaş meydanlarında gerekse düşman ve nefisle yapılsın, insan bu mücadelelerinin bir “fetih” ile taçlanmasını ister.
Fetih; kapalı bir şeyi açma, yol gösterme, yardım ve zafer anlamlarına gelir. Fethin bir maddi bir de manevi yönü vardır. Maddi fetihler için ülkelerin fethini, manevi fetihler için ise gönüllerin fethini anlarız ve böyle kabul ederiz.
Fetihler; insanları silah zoruyla Müslümanlaştırmak veya ganimet elde etmek için yapılmaz. Fetihler; gönüller kazanmak içindir. Gerçek fetih, gönül kazanmaktır. Gönlü fethedilen fert ve toplumlara “İ’lay-ı Kelimetullah” davasını anlatmak ve sevdirmek en doğru ve en kolay yoldur. Bir başka ifadeyle; nizam-ı alem için i’lay-ı kelimetullah gereklidir.
Muhteris kişi olmamak
Hırs sözlükte; bir şeyi şiddetle arzu etme, ona aşırı derecede tutkun olma, sonu gelmeyen istek, aç gözlülük gibi anlamlara gelir.
Hırs bir ahlak terimi olarak; belli bir amaca erişme hususunda kişinin bütün benliğini saran arzu ve tutku demektir.
İnsan içinde iyi ve kötü hep mücadele halindedir. İnsanların kimileri Rabbani taksim ve takdire boyun eğer kimileri ise isyan eder. Rabbani taksim ve takdire razı olmayanlar bundaki hikmeti kavrayamazlar. Bu hikmeti kavrayamayanlar kendilerini hırsın insanı içten içe kemiren girdabında buluverirler. Bu öyle bir girdaptır ki, insanı hırsın esiri eder. Hırsın esiri olanın iç dünyasında haset ve kin birikir. Haset ve kin birikimi ise insanı geri dönüşü olmayan yollara sokar.
Dünya aldatıcı güzelliklerle doludur. Kendisini dünyanın aldatıcı güzelliklerine kaptıranlar, arzularına (nefislerine) yenilirler. Nefis ve arzularına yenilenlerin gözleri asla doymaz. Hep bir çıkmazın içerisinde ömürlerini heba ederler.
Peygamber Efendimiz (s.a.s) buyuruyor ki: “İnsanın iki vadi dolusu altını olsa, üçüncüsünü de ister.” Bu hadis-i şerif, insanın bitmez tükenmez arzu ve tutkusuna ne güzel bir örnektir.
Kanaat en büyük zenginliktir. Bu gerçeği muhteris kişi bilse, kalbindeki dünya gamı kaybolur. Kendisine takdir edilen taksime razı olur. Böylece kanaat hazinesinin sahibi olur. Kanaat hazinesinin sahibi olan kişi, rızık ve nimet sıkıntısı çekmez. Çünkü kanaat sahibi rızkın değil Rezzak (c.c)’ın peşindedir.