Hava Durumu

Borcu olanlar ve alacağı olduğuna inananlar

Yazının Giriş Tarihi: 18.08.2022 07:59
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.08.2022 07:59

Aynen bireysel bazda olduğu gibi toplumsal bazda da temel çatışmalar vardır. Ülkemizde genelde kutuplaşma diye adlandırdığımız çatışmanın kök nedenlerinden biri de budur.

Durumumuz nedir? sorununu yanıtı bana göre şöyledir:

“Aynı anda ortaya çıkan birbirine karşıt ya da eşit derecede çekici dilek ve isteklerin bireyde/toplumda yarattığı ruhsal durum.”

Ve/veya…

“Birbirleriyle uyuşmayan dilek, istek ya da ereklerin yarışmasından ortaya çıkan üzücü ya da kıvanç vermekten uzak bilinç durumu.”

Affınıza sığınarak bir değerlendirme yapmak istiyorum. Bir sosyolog veya psikolog değilim. Dolayısıyla değerlendirmem bana göre üzerine kurulu…

Özünde bu ülkede temel çatışma veya uzlaşmayan çelişki farklı alanlardaymış gibi görünse de kök nedeni alacak/verecek üzerine kuruludur. Burada aynen bireysel bazda alacak ve verecekli arasındaki sorun gibi.

Evet, bu ülkede bir takım insanlar bu ülkeden/devletten alacağı olduğuna inanıp, “Devletin malı deniz yemeyen keriz/domuz.(Bu deyişin çirkinliği ve seviyesizliği konusunda herhalde bu satırları her okuyan fikir birliğindedir.)mantığı (devleti soymanın mübah olduğu yaklaşımı) ile her olaya yaklaşırken; bir takım insanlar da bu ülkeye borcu olduğuna inanıp, “Ülkeme daha fazla ne verebilirim?” mantığı ile yaklaşır.

Gelişmiş ülkelerde en büyük suç ve en büyük suçlu “vergi kaçırmak ve vergi kaçıranlar” olduğu halde biz de neredeyse vergi ödememek bir beceriymiş gibi sergilenir. Kuşkusuz bu örnek yukarıdaki söylemin sadece bir ayağı.

Kimi dini temelli, kimi çıkar/rant temelli, kimi ideolojik temelli, hukukta açık bulan yaklaşımlarla sırtını devlete dayayıp, devletten almaya/çalmaya/harama tenezzül eden eski terminoloji ile hortumlamaya çalışan “alacaklı olduğuna inanan” bir kesim.

Diğer tarafta ise her şeyi kayıt altında olan, eli harama uzanmamış, işini doğru yapmaya çalışan, uğraştığı alanda katma değer yaratan, bilgi üreten, istihdam yaratan ve/veya hizmet vermeye çalışan yurttaş sorumluluğu bilincinde “borçlu olduğuna inanan” bir kesim.

Bu iki uzlaşmaz hep vardı. Hep bir savaş içindeydi. Tarihimiz örnekleri ile dolu.

CAHİLLİK VE CEHALET

Bu durum büyük bir cahilliğin(habersiz, hatta bilişsel uyumsuzluk ve diğer bilişsel ilişkilerdeki bir kişiyi tanımlayan ve önemli bilgi veya olgulardan habersiz) ve cehaletin( bilgi ve tecrübe eksikliği) göstergesidir.

Alacağı olduğuna inanmanın getirdiği cahilliğin;  ahlakı bir kenara bırakın, etiği bir kenara bırakın, vicdanı bir kenara bırakın, değerleri bir kenara bırakın eğer bir inancınız var ise dini referansları bile çiğniyorsunuz demektir.

Halbuki Kur’an-ı Kerim’de dört ayette(Hucurat Suresi, 6. Ayet/Nahl Suresi, 119. Ayet/En'am Suresi, 54. Ayet/Nisa Suresi, 17. Ayet) cehalet şeklinde, yirmi ayette de aynı kökten gelen muhtelif isim ve fiiller yer alır. Bu ayetlerde genellikle cehaletin fenalığı, cahillerin yanılgıları, kötülük ve zararları üzerinde durulur.

Hz. Peygamber’in, Bedir Savaşı’nda esir düşenler arasından okuma yazma bilen müşrik askerlerinden her birinin 4000 dirhemlik kurtuluş fidyesi yerine on Müslümana okuma yazma öğretmesini şart koşması, onun cehaleti yenme çabalarının önemli bir örneğidir. 

BİR ÖRNEK

Bu ülkedeki en büyük holdingi kuran Vehbi Koç bakın ne diyor:

“Bir memlekette özel sektör varsa, o memlekette demokrasi de vardır sözüne inanırım. Benim anayasam şudur: Devletim ve ülkem var oldukça ben de varım. Demokrasi varsa hepimiz varız.”

Ve yine aynı insan şöyle diyor:

“Allah bize dünyanın en güzel ülkelerinden birini vermiştir. Havası, suyu ve iklimi ile kalkınmaya layık bu memleketi kalkındırmak hepimize düşen vazifelerin başında gelmektedir.”

SON SÖZ

Evet, bir uzman görüşü değil yazdıklarım. Ama ben böyle düşünüyorum. Aynen rahmetli Vehbi Koç’un sözündeki “Bu memleketi kalkındırmak hepimize düşen vazifelerin başında gelmektedir.” deyişine inanan insanlardanım.

Evet, bu uzlaşmaz çelişkinin çelişki olmaktan çıkması verilecek topyekün bir mücadele ile mümkündür. Bunun da temeli çağdaş ve bilimsel verilere dayalı bir eğitimden geçer. O eğitim ki aileden başlar, okulla şekillenir, akademi dünyası ile pekişir.

Bu zaman alır. Engellerle doludur. Cahil bir toplum ve cehalet içindeki insanlar kolay yönetilir. Her kesimden siyasetçinin işine gelir. Sormayan, sorgulamayan, merak etmeyen, susan toplumlar her siyasetçinin aradığıdır.

Bu açmazdan çıkmanın yolu ise eğitimdir. Bu eğitim sadece aile, okul ve akademi ile sınırlı değildir. Burada özellikle kitle iletişim araçlarına düşen büyük görevler vardır.

Son olarak ben bu ülke ilk, orta, lise, üniversite, yüksek lisans ve doktora eğitimimi bir kuruş ödemeden yaptım. Bu ülkeye benim borcum var. Kendi olanaklarım çerçevesinde bu borcumu ödemeye çalışıyorum.

En başta ise yaptığım işi en iyi şekilde(kendime göre) yapmaya çalışarak.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.