19. yüzyılın ortalarına doğru İstanbul’da giderek yazlık ev alışkanlığının gelişir ve yaygınlaşır. Bu beraberinde İstanbul ile Boğaziçi arasındaki ulaşım gereksinimini artırır.
Böylece, ulaşım açısından da çok büyük bir önem taşıyan İstanbul’da vapur işletmeciliğinin şekillenmesinin başladığı dönem, 19. yüzyılın ortaları olarak belirginleşir.
O güne kadar, denizyolu ulaşımının yegane aracı kayıklardır. İstanbul’un içinde ve yakın çevresinde, İstanbul–Mudanya, İstanbul–Üsküdar, Eminönü–Karaköy arasında, Haliç ve Boğaziçi’nde kayık, pereme (tek direkli ve iki yelkenli bir yük kayığı) ve mavnalarla yolcu ve yük taşımacılığı gerçekleştiriliyordu. 1837 yılında, İngiliz ve Rus bandıralı buharlı gemiler İstanbul’da deniz taşımacılığı yapmaya başlıyordu.
Buna karşın, Osmanlı Devleti, bir süre sonra, yabancılar tarafından sürdürülen deniz taşımacılığını yasaklayarak; 1838 yılında, Tersane-i Amire tarafından üretilen ilk Osmanlı bandıralı buharlı vapurlardan Eser-i Hayır’ın İstanbul’da, Mesir-i Bahri’nin ise Marmara Denizi’nde İstanbul, Bandırma, İzmit ve Tekirdağ arasında işlemesini gerçekleştiriyordu.

Böyle bir ortamda, Şirket-i Hayriye boğaz hattında vapur işletme amacıyla 17 Ocak 1851 yılında kuruluyordu.
Bu şirketin kuruluşunun Bursa ile de ilginç bir ilişkisi vardı. Osmanlı’nın ilk anonim şirketlerinden biri diyebileceğimiz Şirketi Hayriye’nin tüzüğü Bursa’da yazılır.
Şirket-i Hayriye’nin kuruluş serüveninde, bu konunun gerekliliğine inanan dönemin iki ünlü ve güvenilir ismi olan alim ve tarihçi Cevdet Paşa ve Sadaret(Başbakanlık) Müşteşarı Keçecizade Fuat Paşa’nın (Tanzimat döneminin 3 öncüsünden biridir) önemli bir rolü vardır. Bu iki paşa bir Bursa seyahatinde kaplıcaya girerler. Paşalar hamamda yıkanırken akıllarına bu konu gelir ve konuşmaya başlarlar. Sonra Yeni Kaplıca’nın soğukluğuna çıkarlar. Görevlilerden kağıt kalem isterler. Ve orada Şirket-i Hayriye’nin tüzüğünü yazarlar.

Daha sonra layihanın(bu konudaki görüşlerin ve tüzüğün) Padişah Abdülaziz tarafından onaylanmasıyla, Takvim-i Vakayi de (dönemin Resmi Gazetesi) yayınlanarak, Şirket-i Hayriye kurulmuş olur.
***
Aradan 173 yıl geçer. 31 Mart yerel seçimlerinde CHP adayı Mustafa Bozbey, seçim beyannamesinde “şehir hatları benzeri” bir gemi düzeneğini kuracağını dile getirir. Seçimi Bozbey kazanır. Burulaş Genel Müdürlüğü’ne Fahrettin Beşli’yi getirir. Ona verdiği ilk talimatların başında bu konu vardır.
Fahrettin Beşli kolları sıvar. Telefona sarılır ve İstanbul Şehir Hatları yetkilileri ile temas kurulur.
Mustafa Bozbey’in arzusu Mudanya’dan başlayıp, batıya sahil boyunca ilçelere uğrayarak Karacabey Yeniköy’e(Boğazköy) kadar uzanacak bir güzergah ve yine Mudanya’dan başlayarak doğuya Karacaali’ye kadar uzanacak bir diğer güzergahtır.

İstanbul’dan gelen ekibe bu güzergahlar verilir ve ortak çalışma sırasında bu güzergahlar yerine yeni güzergahlar belirlenir.
Böylece cumartesi günü başlatılan "Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri Gemlik Körfezi’nde Mudanya-Tirilye ve Mudanya-Gemlik-Kumla arasında körfez seferleri” hayata geçirilir.
Bu seyahatler için önce İstanbul Şehir Hatları vapurları gibi vapurlar düşünülür. İlk aşamada büyük geleceği düşüncesiyle ve de kentimizin bu alanda markalaşmış isimleri olan Dursun Kaptan ve İzzet Kaptan tekneleri ile temas kurulur. Sonuçta daha büyük olan 458 kişilik İzzet Kaptan ile anlaşılır. Burulaş bu biçimde o gemiyi kiralamış olur.

Yazın devam edecek olan bu gemi seferleri ileriye dönük belki kışında yapılması da düşünülmektedir.
458 kişi kapasiteli, açık ve kapalı alanı bulunan modern gezi teknesiyle başlayan Mudanya, Tirilye, Gemlik ve Kumla arasında yapılacak olan seferler, Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri düzenleniyor. En ucuz bilet 50 TL, en pahalı bilet ise 100 TL'den satışa sunulur.
SON SÖZ
İstanbul’da geçen çocukluğum ve üniversite yıllarında vazgeçilmezimiz şehir hatları vapurlarıydı. Dilenci vapuru diye tabir ettiğimiz vapur boğazdaki tüm iskelelere uğrardı. Bir Anadolu, bir Rumeli tarafında adeta mekik dokurdu. Gemide ise paramız olduğunda pudra şekerli Kanlıca yoğurdunun tadı bambaşkaydı. Ayrıca geminin seyyar satıcıları adeta stand up gösteri yaparlardı ve size mutlaka bir şey satarlardı.
İzzet Kaptanın ve Dursun Kaptanın gemilerine Bursa’da belirli bir yaş grubunun neredeyse hepsi binmiştir. Bundan yaklaşık 6 yıl önce Rıfat Minare fabrikasına uğramıştım. Ülkemizde ilk işlenmiş konserve ihracatı yapan bu büyüğümüzün torunları ve oğlu ile tanışmıştım.
O gün orada büyük bir tesadüf çocukluğumuzun ve gençliğimizin İzzet Kaptan'ı ile de karşılaşmıştım.
Onula sohbet etmiştim. Eski anıları keyifliydi. Atatürk ile karşılaşmasını da anlatmıştı. Bu arada ilk aldığı 8 metrelik tekneyi Kanlıca'dan Gemlik'e 4 gün, 4 gece kürek çekerek nasıl getirdiğini de dinlemiştim. Onun bazı eşyaları pusulaları Kent Müzesi'nde sergileniyor.
Işıklarda uyusun. İyi ki varmış ve onu tanımışım.