Önce bakalım yasa ne diyor?
2820 sayılı Siyasi Partiler Kanununun 20 maddesinin; 3. fıkrasında şöyle yazar:
“Delege seçimleri; köy ve mahallelerde partinin bu yerlerde son genel seçimde aldığı oy miktarı, seçime katılmamış partilerde ise üye sayısı esas alınmak suretiyle bu yerlere verilecek kontenjanlara göre yapılır.”
Delegeler siyasi partinin sicil kaydında bulunan üyeler tarafından seçilir. İlçe kongrelerinde ilçe delegesi seçilenler, il kongresinde de delege seçilirse, partinin büyük kongresinde oy kullanma hakkına sahip delege oldunuz demektir.
(Bir de doğal delegeler vardır, onlar konumuz dışı.)
Yazıya şu soruyu sorarak başlamak istiyorum.
“İnsanlar siyasi partilerde neden delege olmak ister?”
Değişmeyen tek şey her ne kadar değişim olsa da, Herakleitos’un unuttuğu adı demokrasi olarak görülen bazı ülkelerde siyasi partilerde erk sahibi olmanın yolunun “Kaç delegen olduğu” ile bağlantılı olduğudur.
(Herakleitos, Yunan filozof. MÖ yak.535-475. Onun Panta Rhei sözü kabaca her şey akar, anlamındadır.)
İşte bu paradoks ülkemiz demokrasisinde değişmeyen tek şeyin delege gerçeği olmasından kaynaklanır. Çünkü Herakleitos, yeterli uzgörüşe sahip olmadığı(!) için meclisimizi sadece siyasi parti liderlerinin belirlediğini, o siyasi parti liderlerini de kendi seçtikleri delegelerin seçtiğini tahmin edemez.
Hal böyle olunca büyüklerini model alan il ve ilçe başkanlarını da bu doğru yolu(!) tercih eder. Siyasette herkes delegesi kadar konuşur.
***
Olayın sosyopolitik boyutuna baktığınızda şunları görürsünüz.
Öncelikle belirtelim. Farklı yaş, eğitim, meslek, cinsiyet, yerleşim yeri ve gelir düzeyi özelliklerine sahip insanların, yakınlık duydukları siyasi partide seçecekleri kişinin istedikleri özelliklerine ilişkin beklentileri farklı farklı olabilir.
İnsanlar giderek artan bir oranda, siyasi partinin ideolojisi, programı, fikirleri, vaatlerinden çok seçecekleri kişinin özelliklerine daha fazla ilgi gösterir. Bu da beraberinde seçilecek kişinin algılanma biçimine ve yandaşların beklentilerine daha bağlı bir siyasi ilişki biçimini ortaya çıkarır.
Elbette uzmanlarca siyasi partiler için farklı yorumlar yapılır.
Tunaya siyasi partiyi, belli bir siyasal program üzerinde birleşmiş kişilerin, bu programı normal seçim yoluyla gerçekleştirme amacını güderek kurmuş oldukları bir topluluktur, olarak tanımlarken; Kenneth Janda siyasi partileri, “temsilcilerini devlet organlarına yerleştirme amacını güden örgütler” olarak tanımlar.
Makro bazda Tunaya haklı gibi görünse de sanki Janda mikro bazdaki yıllardır yaşadığımız gerçeğimizi bize gösterir.
DELEGE BEKLENTİLERİ ÜZERİNE
Delege beklentileri elbette değişirler. Şöyle bir bakalım, Cumhuriyetimizin 100 yılında delege beklentileri nereden nereye gelmiştir?
Eskiden siyasi partilerde ilçe delegelerinin en büyük çabaları mahallerinin alt yapı sorununa çözüm bulmak, park yaptırmak, toplu taşımacılık o bölgede yok ise oraya toplu taşımacılığı getirmek gibi yörelerinin sorunları üzerine kuruludur.
Günümüzde ise boyutu ne olursa olsun artık delegelerin beklentileri farklı bir boyuta taşınır. Bu boyut ise ekonomik boyut diye adlandırılır.
Bunu şöyle örnekleyebiliriz:
Artık delege, işsiz ise kendisine iş bulacak, çocuğu işsiz ise ona iş bulacak, ailesi veya yakınlarının tayinlerini yaptıracak, eşinin dostunun imar sorununu halledecek bir ilçe başkanı, bir il başkanı, bir milletvekili, bir bakan, bir belediye başkanı beklentisi içindedir.
Yani seçildiği bölgenin sorunları artık unutulur. Artık derdi kendisi, ailesi veya yakın çevresinin ekonomik sorunlarının çözümüdür.
SON SÖZ
Evet, bazı siyasi partilerde yerelde seçimler devam ediyor. Burada delege beklentilerindeki değişimi bir bağlamda ortaya koymaya çalıştık. Değerlendirme sizin.
Baktığimızda sorun yine güçlü liderlik üzerine kurulur. Her ne kadar beklenti yöre sorunlarının çözümünde, bireysel/yakın çevre ekonomik sorunlarının çözümüne evrilmişse de; delege imaj, karizma, algı üzerine kurulu bir bakışla kararını verecektir.
Çünkü, Uztuğ’un da vurguladığı gibi değişen birkaç faktör göz ardı edilmemelidir.
Bunlar ise şunlardır:
“Partililik kimliği oy verme kararını etkileyen merkezi bir değişken olma özelliğini korusa da azalır. Parti önemini kaybederken, aday imajı dikkat çekici hale gelir. Araştırmalar imajın oyu etkilemede temel bir rolü olduğuna dair güçlü kanıtlar öne sürer.”
Velhasıl “Delegen kadar konuş” boşu boşuna denmemiştir. Mevcut siyasi partiler ve seçim kanunları değişmediği sürece durum budur.