Geçenlerde Sevgili Ahmet Emin Yılmaz, eski bakanlarımızdan Faruk Çelik’in bir paylaşımından hareketle kaleme aldığı “Faruk Çelik’ten ‘çökmüş devletler’ uyarısı” başlıklı yazıda çökmüş devlet kavramından söz ediyordu.
Çelik’in X’teki paylaşımı şöyleydi:
Ülkemiz “Failed State” de denilen “Çökmüş Devlet” sınıflandırmasındaki devletlerle çevriliyor.
Devletlerin adı var ama kendileri yok.
Libya, Lübnan, Suriye, Irak, Afganistan, Filistin…
Yıllarca arzı mevud pek çokları için komplo teorisiydi ama artık neredeyse İSRAİL komşumuz oldu.
Ukrayna, AB ve ABD olmasa ne kadar daha nefes alabilir ?
Balkanlar derseniz; Bosna, Kosova-Sırbistan gerilimi, yılda 2 seçim yapılan hükümete hasret Bulgaristan.
Adeta bir cephaneliğe, askeri malzeme deposuna dönen Yunanistan.
Bu bayram gününde tüm kesimlere (iktidar- muhalefet) hatırlatmakta yarar var böyle bir iklimde Türkiye’nin ne siyasi zaafiyete, ne de ekonomik türbülansa tahammülü yok.”
Bu paylaşımın üzerine size biraz “failed state/çökmüş devlet” kavramından söz etmek istiyorum. Ama önce Çelik’in paylaşımındaki arzı mevud kavramının “Vaat edilmiş Topraklar” anlamına geldiğini anımsatalım.

Düşünürler Robert Jackson ve Carl Rosberg, Cambridge Üniversitesi yayınlarında 1982 yılında “Why Africa's Weak States Persist: The Empirical and the Juridical in Statehood/Afrika'nın Zayıf Devletleri Neden Devam Ediyor?” başlıklı bir makale kaleme aldılar.
O makalede devlet kavramının tanımlanması konusunda devletin hukuki ve ampirik(deneysel) boyutu arasında ayırım yapılması gerekliliğine ilk kez dikkat çektiler. Burada devletin hukuki boyutu, devletin uluslararası kuruluşlar tarafından tanınmasını ifade ederken, ampirik boyut ise bir devletin devletliliğini, yani devletin temel varlık sebebini oluşturan işlevler ve görevlerini içerir. Bu bakış açısı çerçevesinde devletin kapasitesi ya da gücü, devletin ampirik boyutuyla ilişkilidir.
Literatürümüzde “failed state” kavramının karşılığı olarak günümüzde başarısız devlet kavramı kullanılmaya başladı. Bu kavram, aslında zayıf devlet, kırılgan devlet, yarı devlet, çöken devlet, çökmüş devlet gibi kavramları bünyesinde barındıran bir üst kategoridir.
Ulrich Schneckener, 2004’de State at Risk/Risteki Devlet adlı çalışmasına göre başarısız devlet, devlet kurumlarının idare ve sevk kabiliyetlerini kaybederek “güvenlik, refah, meşruiyet-hukuk devletliliği” gibi üç temel alandaki işlevlerini yerine getirememeleri ile ortaya çıkar.
Bu bağlamda güvenlik, refah, meşruiyet-hukuk devletliliği olarak devletin yerine getirmesi gereken üç ana fonksiyon üzerinden, dört farklı devletsellik tipolojisi geliştirilir. Bunlar, Konsolide/Güçlü devlet (consolidating/strong state), zayıf devlet (weak state), çöküş halindeki devlet (failing state) ve çökmüş devlet (failed/collapsed state).
Weber, devleti “Belli bir toprak parçası üzerinde fiziksel şiddetin meşru kullanımını tekelinde (başarıyla) bulunduran insan topluluğu” olarak tarif eder. Dolayısıyla buna sahip ülkeler konsolide/güçlü devletlerdir.

Başarısız devletler ise alanının çeşitli uzmanlarının bakışlarıyla şu özellikleri barındırır:
“Kendi toprağı üzerinde meşru şiddet araçları üzerindeki tekelini ve otoritesini kaybederek kendi topraklarını kontrol etme kabiliyetini yitirmiş;
Altyapısal iktidar ve hizmet odaklı güç (temel kamu hizmetlerini sunacak kurumlara, ulaşım ve iletişim altyapısı) yerine, despotik güce dayanmış;
Kendi halkının can ve mal güvenliğini sağlama, farklı toplumsal kesimler arası çatışmayı engelleme kapasitesine sahip olmayan;
Etkin bir hukuk sistemine ve mali sisteme sahip olmayan;
Devlet fikri oluşturamamış, yani toplumu oluşturan grupları (aşiret, kabile, tarikat vb.) ortak bir kimlik etrafında birleştirememiş, başka bir ifadeyle, bu toplumsal aktörlerde grupsal çıkar yerine toplumsal çıkar-iyi yönelimli düşünme ve davranma yetisinin geliştirilmesini sağlayamamış;
Patrimonyal(babadan kalma) bir yönetim anlayışı yerine liyakata dayalı bir yönetim anlayışı oluşturamamış ise, bir başka ifadeyle, devlet ile vatandaş arasındaki ilişkiyi kişiselleştirmiş;
Toplumun tüm kesimi için eşit ve nitelikli bir eğitim imkanı sağlayamamış .”
SON SÖZ
Burada Faruk Çelik’in adını andığı ülkelerin hangilerinin çökmüş devlet veya o potansiyele sahip devlet olarak tanımlanabileceğini yukarıdaki veriler üzerinden analiz edebilirsiniz.
Çelik’in son cümlesindeki “Bu bayram gününde tüm kesimlere (iktidar- muhalefet) hatırlatmakta yarar var böyle bir iklimde Türkiye’nin ne siyasi zaafiyete, ne de ekonomik türbülansa tahammülü yok.” anımsatmasının ekonomik türbülans bölümünü de önemsiyorum.
Türkiye’nin stratejik olarak önündeki en büyük tehditin ekonomik beka sorunu olduğunu düşünüyorum. Son 20 yıldır önümüze çeşitli gerekçelerle (zaman zaman siyasi) konulan fiziksel beka sorununun bana göre gerçekçiliği tali plandadır. Burada size ekonomik beka sorunundaki rakamları anımsatarak kafanızı karıştırmak istemiyorum.
Ama son söz olarak Faruk Çelik paylaşımı ile iki önemli konuya dikkat çekmiş. Bu başarısız devletler ve ekonomik beka sorunu gerçek gündemimizdir.
Bunu tek başına hiçbir iktidarın aşma gücü yoktur. Ancak meclis ve toplumdaki bir uzlaşı, beraberindeki şeffaflık ve liyakatli insanlar ile bu sorunu bu ülke aşabilecek güçtedir.
Ülkedeki siyasi zafiyet konusu ise iktidar ve muhalefetteki birkaç liderin kullandığı dili düzeltmesi ve ellerin uzatılması ile mümkündür. Gerçek gündemimiz ve ajandamız yeterince doludur, suni gündemlerden siyasilerimiz uzak dursun.