Hava Durumu

Gerçek, gerçeklik ve sanal gerçeklik

Yazının Giriş Tarihi: 15.01.2022 07:51
Yazının Güncellenme Tarihi: 15.01.2022 07:51

Uzunca bir süredir gündemimizde sanal gerçeklik(Virtual reality) diye bir kavram var. Sanal gerçeklik, teknoloji kullanılarak oluşturulan kurgular ile gerçek ve hayalin birleştirilmesi.

Artırılmış gerçeklik(Augmented reality) ise, gerçek dünyadaki çevrenin ve içindekilerin, bilgisayar tarafından üretilen; ses, görüntü, grafik ve GPS verileriyle zenginleştirilerek meydana getirilen canlı veya dolaylı fiziksel görünümü. 

Bir süredir yaşantımızın içine giren bu kavramları ne hikmetse süslü cümlelerle yeni bir şeymiş gibi ilgi içinde dinleyip, anlamaya çalışıyoruz. Özellikle gençler(bazılarını konu dışında bırakıyorum) bu konularda bizlere ahkam kesip, küçümser bir tavır içinde karşımızda duruyorlar.

Bu yeni diye sunulan ne kadar yeniydi? İlk kez mi, karşımıza çıkıyordu?

Önce arttırılmış ve sanalına gitmeden bir iki kavramı açmakta yarar var.

Gerçek veya hakiki, felsefi bir kavram olarak, genel anlamda, düşüncede var olan ya da düşünülmüş şeylere karşıt anlamda var olan, düşünülmüş olanın dışında mevcut olan anlamındadır. 

Gerçeklik veya hakikat, günlük kullanımdaki anlamıyla, "var olan her şey" demektir. Bilimde, dinde ve felsefede farklı anlamları vardır. Düşünceden bağımsız olarak zamanda ve mekanda yer kaplayan her şey gerçektir. Herhangi bir şeyin gerçekliği insan zihnine bağlı olmaksızın varolmasıdır.

Gerçek ve gerçeklik kavramı bu kadar açık ve net tarif edilirken, o halde sorun nedir? İnsanlar, devletler neden gerçek konusunda birleşmezler? Neden herkesin kendi gerçeği üzerinden çatışmalar, savaşlar doğar? 

Nedeni basittir…

İnsanların çoğu aslında toplumsal yaşam içerisinde gerçeği aramazlar, daha doğrusu gerçek diye bir sorunları yoktur. Çünkü gerçeği aramak, gerçeğe bulmak, gerçeği ifade etmek, gerçeği bağırmak zordur.

Bunun için önce bilgi sahibi olmak, sonra bilime doğru uzanmak, ardından bilimsel bilgiyi elde etmek gerekir. Bu da çok okumak, çok düşünmek ve çok sorgulamak ile mümkündür. Kamil insana uzanan yolculuk tarihin tüm dönemleri engebeler, zorluklar ve acılarla doludur.

Bu nedenle insanlar toplum içinde genel olarak gerçeği aramaz. Kendine sunulanlar içinden tercihler yapar. Erk sahipleri, amaçlarını elde etmek, hedeflerine varmak için bir takım değerler üzerinden hitap ettikleri toplumda adeta bir sanal dünya yaratır. Sorunların kök nedenleri hiç dile getirilmez, başka gerekçelerle sorun doğalmış veya zaten öyle olmalıymış gibi bir dünya sunulur.

Ayrıca Alman Elizabeth Noelle Neumann’nin sessizlik sarmalı teorisi de toplumsal algının yaratılmasında önemli bir yer tutar.

Neumann der ki:

“Bir kişinin/grubun savunduğu fikir, mensubu olduğu toplumun (okulda sınıf, fabrikada soyunma odası, orduda yemekhane, belediye otobüsü, akraba ziyareti, hastane koridoru vs.) ‘genel-geçer’ kabul ettiği görüşlere uygun değilse, bu kişi toplumdan dışlanma korkusu nedeniyle konuşurken kendini kısıtlar veya fikrini söylemekten vazgeçer. Aynı kişi fikrinin (veya kendi fikrine yakın görüşlerin) toplum nezdinde yaygınlaşmaya başladığını sezerse, bu kez fikrini yüksek sesle söylemeye başlar.”

Özellikle 20. yüzyılın ilk yarısında dünya savaşları dönemi Portekiz 40 yıl Salazar’ın 3 F’si ile yönetildi. Fiesta, Fatima(örgütlü din) ve futbol. İspanya’da Franko, Kont Bernabeu’dan “150 bin kişilik bir uyku tulumu” istediğinde bugün Real Madrit’in o dev ünlü stadyumu Santiago Bernabéu Stadyumu doğdu.

Bu tarihte de böyleydi.

Galileo’nun “güneş, güneş sistemin merkezidir” savı doğal dünyanın bir doğrusuydu.  Buna karşın, yaşamı süresince Galileo, bu doğru sav için Kilisece gülünç bulundu. Engizisyon mahkemesi tarafından "aşırı bir düzeyde sapkınlık" nedeniyle suçlu bulundu ve ömür boyu ev hapsine mahkum edildi. Ölüm cezasıyla tehdit edildi, kitaplarında söylediği her şeyi geri almaya zorlandı. Peki bu gerçeği Katolik Kilisesi neden kabul etmiyordu? Gerekçeleri şuydu:

“Güneş, Yer’in çevresinde dönmediği merkezde sabit olduğu yönündeki düşünce kutsal öğretiye aykırı, saçma ve yanlış bir savdır.

Yer’in merkezde sabit değil, Güneş çevresinde bir gezegen olduğu görüşü felsefi açıdan saçma ve yanlış, teolojik açıdan ise gerçek inanca ters düşen bir savdır.”

Bunu söyleyen Kilise bir bedel karşılığında insanların günahlarını affediyor ve onlara cennetten arsa satıyordu.

İnsan bunun saçmalığına veya gerçek dışılığına neden karşı çıksın(!), buna niye kafa yorsun ki, versin parasını alsın cennetten arsayı…O kolaydı…

Bu neydi? O dönemin sanal gerçeğiydi!..

BUGÜNÜN SANAL GERÇEĞİ

Bugünün sanal gerçeğini ise hergün televizyonlarda izliyoruz. Enflasyon, hayat pahalılığı, paranın değer kaybetmesi, faiz, eğitim, yolsuzluk, beka sorunu, terör ve daha diğerleri. Bunların hepsi somut gerçekler iken iktidarın ak dediğine, muhalefet kara; muhalefetin ak dediğine iktidar kara demekte. Ve buna toplumun geneli için demiyorum ama sorgulamasızca inanan her iki kesimin de belirli bir tabanı var.

Sonuçta her kesim kendi sanal gerçeğini yaşar.

SON SÖZ

Neumann’ın Sessizlik Sarmalı teorisi önemlidir. Burada belirleyici olan o bağırıp, çağıranlar değil, suskunlardır. Suskunların “…miş” gibi yapmalarında bir satüre(doygunluk) noktası vardır. O noktanın doygun hale gelmesi Marksist literatürde, “nicel birikimlerin, nitel patlamaya dönüşmesi” olarak tarif edilir.

Yazımı ünlü bilim kurgu yazarı Philip Kindred Dick ‘in unutulmaz sözü ile bitiriyorum:

“Gerçek, siz ona inanmaktan vazgeçtiğiniz zaman kaybolmayan şeydir.”

Gerçeği arayın, öğrenin, araştırın, okuyun, sorgulayın ve sorun… Gerçeğiniz bol olsun…
 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.