1970’in ilk yıllarıydı, Bursa Erkek Lisesi’nde okurken ilk kez Nazım’la Cezaevinden Memet Fuat’a Mektuplar kitabıyla tanıştım. 1968’de ilk baskısı yapılmıştı, de yayınlarından. Birkaç kitapla birlikte yatağımın altına saklamıştım. Bir gün eve geldiğimde benim kitaplarımı babamın bulduğunu gördüm. Gerisini anlatmıyorum. İlk ve son kez bir ailevi klasik olayı yaşamıştım.
Üniversite yılları 1970’lerin sonları. Altunizade’deyiz. Aramızdan çok erken ayrılan Türk voleybolunun dev ismi Dünya Baltacıoğlu’nun babası Tuna Baltacıoğlu’nun (Memet Fuat ve birkaç arkadaşı ile birlikte Altınyurt Spor Kulübü’nü 1959’da kuran kişi. Aynı zamanda ilk kitabını ortaklaşa yayınladığı kişi. 1946 Aşk ve Sümüklü Böcek) Altunizade Köşkü’nün önünde fındık ağaçları ile dolu bir iki katlı bahçeli evde, bahçede fındık ağaçları altında bir masada Memet Fuat (Bengü) ile oturuyoruz. Kendisi benim hocam, oğlu yine Türk voleybol tarihinin unutulmaz pasörlerinden Kenan Bengü sınıf arkadaşım. Gittiğim ev Piraye’nin oğlu Memet Fuat ve kızı Suzan ile birlikte yaşadıkları ev. Piraye Hanım içerdeydi onu görme fırsatım olmadı. Memet Hocam o zaman hem Adam Yayınları’nın editörüydü hem de Voleybol Milli Takımı’nın teknik direktörüydü. Eşi edebiyat öğretmeni İzgen Teyze’nin getirdiği meyve suyunu içerek büyük bir heyecanla neden orada olduğumu anlatmaya başladım. Oturduğumuz masa edebiyat dünyamızın ve spor dünyamızın birçok ünlü isminin akşam sohbetlerinde buluştukları masaydı. Ona yazmak istediğim Sağlık için Spor kitabını anlattım. Beni sonuna kadar büyük bir sabırla dinledi. Sonra yine büyük sabırla bu işin erken olduğunun gerekçelerini anlattı. Sonra evden ayrıldım.
Süreçte Kenan bir dönemler Türk voleyboluna katkı koyan babamın da genel müdür yardımcılığını yaptığı Filament’e transfer oldu. Dostluğumuz hala devam ediyor. 1980 öncesi üniversite okumak başkaydı. İçinde bulunduğumuz o entelektüel iklim bana çok şey kattı.
***
2003 yılıydı Şefik Bursalı Sanat Galerisi’nde Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı’nın organize ettiği İbrahim Balaban Sergisi vardı. Sergi izledikten sonra dönemin BKSTV Genel Sekreteri Banu Demirağ, İbrahim Balaban eşi ve oğlu ile Çiçek Izgara’daydık. Dördümüz aynı masada Balaban’ı dinleme mutluluğu yaşadık.
Nazım ile nasıl tanıştığını, elinde tuttuğu kalemle nasıl perspektiv alınacağını öğrettiğinin öyküsünü, Bahar, Mapushane Kapısı ve Harman tabloları için Nazım’ın yazdığı şiirleri ve birçok şeyi konuşmuştuk. O anlar benim için muhteşem anlardı. Sonra Balaban’ın bir çalışmasına sahip oldum, evimin duvarını süsleyen tablolardan biri ona ait.
NAZIM’IN İZLERİ BURSA’NIN HAFIZASINDA
Çarşamba sabahı Bursa Kent Müzesi’ndeyiz. 1926 yılında Ekrem Hakkı Ayverdi (1899-1984/ Türk mühendis, mimar, tarihçi, yazar) tarafından inşa edilen Mimar Kemalettin Bey (1870-1927) tarafından tasarlanmış olduğu düşünülen ve 2004’den beri Kent Müzesi (restorasyonunu Mimar Naim Arnas yapmıştı) olarak kullanılan bina. Üç katlı (biri bodrum kat), geniş saçaklı ve simetrik olarak inşa edilen binanın orta aksındaki giriş vurgulanmış, kemerli ve dikdörtgen pencereler karma olarak kullanılmıştır. Büyük olasılıkla Nazım’ın yargılandığı düşünülen bir odada BBB Kent Tarihi ve Tanıtımı Dairesi Başkanlığı organizasyonuyla Bursa Mirası konseptinin bir parçası olarak Nazım’ın İzleri Bursa’nın Hafızasında isimli bir sergi ile doğumunun 123. yılında Nazım’ı andık.
Sergide Nazım’ın Bursa Mapushanesi’nde yapmış olduğu bazıları şiirlerinde geçen portreler, resim yaparken kullandığı palet ve diğer enstrümanlar, resimlendirdiği İpekçilik ile ilgili kitaplar, Piraye için yaptığı özel bir masa sandığı ve daha birçok şey sergilendi. Açılışta Güney Özkılınç, Nazım Hikmet Vakfından Barış Aybay ve Mustafa Bozbey konuştu.
NAZIM HİKMET VE MUSTAFA BOZBEY
Nazım için kuşkusuz bugüne kadar Bursa özelinde birçok şey yazıldı ve çizildi. Ama işin kurumsal bir yapı içinde geleneksel hale getirilmesinin mimarı Mustafa Bozbey’dir, desem kimseye haksızlık etmem. Mustafa Bozbey, Nilüfer Belediye Başkanlığı sırasında 2012’de Nazım’ı unutmayarak Bursa’ya onun adını taşıyan Nazım Hikmet Kültür Merkezi’ni kazandırdı. Ve o tarihten itibaren her yıl Nazım çeşitli etkinliklerle anıldı. 2013 yılında Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık’ın Nâzım Hikmet’in doğumunun 111. yıldönümü için düzenlediği “Alnımın Çizgilerindesin Memleketim - Nâzım Hikmet’in Yolculuk Fotoğrafları” sergisi ocak ayında İstanbul’da açıldıktan sonra 3 Haziran 2013’de Nilüfer Belediyesi Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde sergilendi. Yanlış anımsamıyorsam M. Melih Güneş’in organizasyonuydu. 2014 yılında şu anda BBB Kent Tarihi ve Tanıtımı Dairesi Başkanlığı yapan Güney Özkılınç tarafından Nazım’ın Bursa Yılları isimli bir kitap yazıldı.
Ve Bozbey’in meşaleyi yaktığı günden beri Nazım başta Nilüfer Belediyesi olmak üzere her yıl çeşitli etkinliklerle anıldı.
Şimdi ise daha etkin çeşitli projelere imza atılacak. Bunun başlangıcı da bu etkinlik oldu. BBŞB çeşitli ünlülerin Bursa rotalarını içeren projesi Nazım’ın Bursa rotası ile başlatıyor.
SON SÖZ
Ben öncelikle Bursa’nın tanıtımı noktasında hayata geçirilecek ve geçirilen her projeye katkı koyanları kutluyorum. Mustafa Bozbey özelinde tüm çalışma arkadaşlarına başarılar diliyorum.
Bu yazıyı Nazım'ın Kurtuluş Savaşı Destanı'ndan birkaç dize ile bitiriyorum. Dünya görüşü ne olursa olsun, etnik kökeni ne olursa olsun, emperlayizme karşı verilen bir özgürlük mücadelesinde bu dizelerle duygulanmamak mümkün mü?
"Kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi
Okşayarak gülümseyen bıyığını seyrediyordu Kocatepe'den
Dünyanın en yıldızlı karanlığını.
Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
Şayak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
Güzel ve rahat günlere inanıyordu
Ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
Birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar: 'üç' dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu.
Bıraksalar İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı."
Ustaya saygıyla…