Toplum olarak genelde savaşın bütününü unutup, arada kazanılan muharebelerin verdiği rehavetin üzerine yatmayı severiz.
Bu son yaşadığımız FETÖ/PDY darbe girişimi ve öncesindeki süreçte de bu böyle oldu.
Şöyle kısa bir zaman yolculuğu yapalım.
7 Şubat 2012’de MİT Müşteşarı Hakan Fidan ifadeye çağrıldı. Erdoğan bu konuya el attı ve Hakan Fidan’ı ifadeye göndermedi.
Bitti sanıldı…
17-25 Aralık 2013’te yolsuzluk iddiaları gündeme geldi. Süreci yöneten adli kadrolar ve polis kadrolarında değişiklikler yapıldı.
Bitti sanıldı…
Barış süreci devam ediyordu. 7 Haziran seçimleri yapıldı. Seçim sonrası başlayan terör olaylarının ardı arkası kesilmedi.
Bitti sanılmıştı…
Arkasından 15 Temmuz darbe girişimini yaşadık. Halk sokağa döküldü, darbe girişimine dur dedi. Cumhurbaşkanı başkanlığında liderler bir araya geldi. Demokrasi mitingleri ve nöbetleri devam etti. Dün de bu mitingler taçlanarak siyasi tarihimizde ilk kez iktidar ve muhalefet partilerinin liderleri böyle büyük bir mitingi gerçekleştirdi.
FETÖ/PDY kadroları tasfiye ediliyor.
Her şey güllük gülistanlık(!)
Bitti mi?
Lütfen rehavete kapılmayalım.
Her gün yeni bir şaşkınlık yaşıyoruz.
Rahatlamayın biten bir şey yok…
Aman dikkat!
Bu darbe girişimi ile birlikte sürekli siyasi suikastlardan söz ediliyor. Aman dikkat edelim. Cumhurbaşkanımızı, başbakanımızı, yöneticilerimizi ve muhalefet partisi liderlerimizi iyi koruyalım.
Bu coğrafyada dost ve mütteffik kabul ettiğimiz hiçbir ülke çağdaş, demokrat, laik ve hukuka dayalı bir sistemin oturtulduğu Türkiye istemiyor.
Üzücü ama güzel. Devam!
Olumsuzluklarımızın, olumlusu liderlerimizin bir araya gelmesi olması. Son olarak da dünkü mitingdeki birliktelik.
Bunun için darbe girişimine ihtiyaç vardı, sorgulamasını bir kenara bırakalım. Çağdaş, laik ve demokratik bir ülke için yeni bir Anayasa yolculuğuna devam edelim. Devletin kapsayıcılığı dil, din, mezhep, etnik köken ayrımı yapmadan herkese ulaşsın.
Bu fırsatı bir an önce değerlendirelim. Onu kaçırmayalım.