Biraz benim özelimde üzücü bir yazı olacak, bu yazı. TOFAŞ ile 1975 yılında genç bir gazeteci olarak tanıştım. 1985 yılından itibaren de artık TOFAŞ’lı olmuştum. Gazete ve akademik çalışmalarımın yanında TOFAŞ’ta çalışıyordum.
Uzun TOFAŞ maceramda bizzat fabrikanın içinde olan, işi gereği TOFAŞ Spor Kulübü’nde çalışan, orada ofisi olan, yapacağı işler dışında mesaisi olmayan -bu çalışma ortamı/konforu bana diğer işlerimi de yapma olanağı tanımıştı- bir kişi olarak kuşkusuz çevremi de gözlemleme fırsatım olmuştu.
Ben TOFAŞ’ta iki çeşit yönetici tanıdım. Bir çeşit yönetici verdiği işi yoğun olarak takip eden, deyim yerindeyse görevlendirdiği insanlardan daha fazla o işe zaman harcayan yöneticiler. Bir diğer yönetici tipi ise işi delege eden ve daha sonra sonuçlarını delege ettiği insanlardan sorgulayan yöneticiler.
Savaş Arıkan’ı ben 1985 yılında TOFAŞ’a başladığımda tanıdım. O ilk tip yöneticilerdendi. İşi verir, görev dağılımı yapar, nerede ise iş bitene kadar o işin başında dururdu.
2000 yılında ise Celal Beysel’in daveti ile yaklaşık bir yıl BEGEV’in cumartesi günleri Küçük Sanayi Sitesi’ndeki toplantılarına gönüllü olarak devam ettiğimde Savaş ağabeyi daha yakından tanıdım. 2000 yılında inkübasyon(kuluçkalandırma) kavramını ilk kez ondan öğrendim.

Daha sonra BUSİAD’daki aktif yıllarımda onunla birlikte olduk. Bursa sanayi ve iş dünyasının yakından tanıdığı bu ismi siz biraz anlatmak istiyorum.
SAVAŞ ARIKAN KİMDİR?
Burada size kısaca Savaş Arıkan’ı tanıttıktan sonra, 3 yıl önce evinde bir kitap çalışmam için yaptığım söyleşinin içinden kendi ağızından bazı pasajlar aktaracağım.
Savaş Arıkan, Bernar Nahum’dan sonra Tofaş kadrosundaki ilk isimlerden biridir. 1942 yılında İstanbul’da doğar. Koca Ragıp Paşa ilkokulunu bitirir. İlkokul üçüncü sınıfa kadar hedefi Gemi İnşaa Mühendisi olmaktır. Sonra Otomobil Mühendisi olmaya karar verir.

İlkokuldan sonra Robert Koleji sınavına girer. 800 kişinin girdiği sınavı 92 kişi kazanır. Orta, lise ve üniversiteden bu kişiler arasından sadece 12 kişi kalarak mezun olur.
Robert Kolej sonrası TOE’de (Türk Otomotiv Endüstrisi) çalışmaya başlar. Bu arada senatör olan babası ODTÜ’nün yüksek lisans programının derslerini Savaş Arıkan’a gönderir. Bu dersleri beğenen Arıkan yüksek lisans için ODTÜ’ye müracaat eder. Savaş Arıkan “Kamyon şaşilerinin statik yüklenmesi” konusunda master yapar. Ailesi okulda asistan kalması için baskı yapınca, okulda kalır. Bu arada asistan olarak ders vermesi istenir. Ders verir. “Monoblok gövdelerin dinamik yüklenmesi” konusunda doktora yapar. Babasından Tofaş ve Volvo’ya araba yapımı için izin verildiğini öğrenir. Bir yerde FİAT’ın Torino Üniversitesi’nde burs verdiğini öğrenip, müracaat eder, kabul edilir.
Üç günlük gemi seyahati ve 4 günlük elçilikteki macerasında İtalyanca çalışır ve derslere başlar. İtalya’ya gitmezden önce Rahmi Koç ile Tofaş için görüşür. Savaş Arıkan, Tofaş öyküsünü şöyle anlatır:
“Rahmi Bey bana eylül ayında Türk heyetinin Torino’ya gideceğini, Bernar Beyin de orada olacağını ve o heyetle bulaşmamı istedi. Orada Bernar Bey ile tanıştım. Kendimi tanıttım. Neler yapmak istediğimi anlattım. Heyette Bernar Nahum, İş Bankası Genel Müdürü, MKE Genel Müdürü vardı. Hep genel müdürler. Bir de genç mühendis ben. Corso Marconi’deki FİAT’ın merkez binasına o zaman girdim. Daha sonra Tofaş’ta öyle pozisyonlara geldim. Ama bir türlü Corso Marconi’ye bir daha girmek nasip olmadı. Rahmi beye hep mektupla gelişmeleri bildiriyordum. Rahmi Bey bana Bernar Beyin ekibinde olduğumu ve bundan sonra onla görüşmemi söyledi. Askere gittim, askerden dönmeme bir ay kala Bernar Bey ile görüştüm. O bana Tofaş Oto Ticaret’te bir görev düşündüğünü söyledi. Ben fabrika içinde pres atölyesinde çalışmak istediğimi söyledim. Kızdı. Ondan sonra Bernar Bey seni İtalya’ya göndereyim dedi. Ben daha yeni geldim deyince Bernar bey kızarak eliyle ‘Hadi git Bursa’ya’ dedi.
Sonra pres atölyesinde çalışmaya başladım. Orada birçok kalıp yaptık. Birçok yan sanayicimiz de oradan çıktı. Kartal’ın üretimi sırasında bir gün Bernar Nahum bey fabrikaya geldi. Yerde bir Kartal çamurluğu vardı. Gözlüğünü çıkardı, taktı. Sonra o parçaya dokundu. Üzerinde elini gezdirdi. O zaman da ben Bernar Bey anımsar mısınız, ben bunun için pres atölyesine gelmek istedim, dedim. Güldü. Bu arada termik santralımız patladı. Oradan kızgın su temin ediyorduk. Kazan patladı. İtalyanlar ancak 2 ayda yapılabileceğini söylediler. Ben bir haftada yaparız dedim. 10 günde bitirdiğimiz için millete fırça attım.
Ondan sonra bakım müdürü oldum. Esas 1979’da Teknik Servisler Müdürü oldum. Oraya başladığımda ben ve fabrika müdürü Aslan bey dahil sadece 9 mühendis vardı. Bir tanesi de Ahmet Altekin’di. İtalyanların hiçbiri mühendis değildi. Türk olarak da hep teknik okul mezunu alınmış. Sonrasında çok sayıda mühendis aldık. Tofaş’ta bir türlü mühendis tutamıyorduk. Bu arada bir Fransız mühendisimiz vardı. O bana bir gün ‘Siz maymunun olacağı yerde aslan çalıştırıyorsunuz’ dedi. Başımdan kaynar sular döküldü. O gün personel alımlarını durdurdum. Sanat mektebi mezunu, yüksek tekniker mezunu elemanlar almaya başladık. Ve o insanlar, o kadar önemli işlerde görev aldılar ki.
Şu anda yerli otomobil konuşuluyor. Karbüratör, far lambası ve bazı rulmanlar hariç, motor, şanzıman dahil yüzde 96’sı yerli olan Şahin’i yaptık. Hatta bu oran yüzde 96.5 olacaktı. Ama MAKO o zaman sigorta kutusunu adapte edemedi. O zaman yan sanayimizin yabancı ortağı da yoktu. O da yüzde 100 Türk sermayesiydi. Ve biz 1988’de yüzde 96’sı yerli olan bir otomobil yaptık. 2002 yılına kadar üretimine devam ettik. Elektrikli cam açmayla sorun yaşıyorduk. Sürekli röleler yanıyordu. Sonunda bir BMW kapısı buldum. Söktürdüm. Baktımki içinde 3 röle var. Biz 2 röleyle yapıyorduk. 3 röle olunca sorun ortadan kalktı. Şu anda bile Şahin gördüğümde içim sızlar.”
SON SÖZ
Savaş Ağabey ışıklarda uyu. Bu arada Arıkan Ailesi’ne, TOFAŞ Ailesi’ne, sevenlerine ve Bursa sanayi ve iş dünyasına da başsağlığı diliyorum.