Bir kitap fuarı. Bir masa. Üzerinde kitaplar ve yazarın ismi. Masa arkasında yazar oturuyor. Masadaki isim şöyle:
“Hanri Benazus.”
Birkaç fuarı gezen kişi. Masaya yaklaşıyor. Önce isme sonra yazara bakıp şu soruyu yöneltiyor:
“Kimsiniz?” aldıkları yanıt “Ben Hanri Benazus”. Devam ediyorlar. “Yok anladık da sen kimsin?” Yanıt “Ben Türküm”. Sonra soru biraz kabalaşıyor. “Sen nesin?”
Duyulmak istenen “Ermeni, Yahudi, Rum, Levanten.” gibi bir şey. Ama ısrarla “Ben Türküm” diyor. Çünkü Türk’tür. Bu ülkede doğmuştur. Bu ülkede okumuştur. Bu ülkede evlenmiştir. Bu ülkede ekmeğini kazanmıştır. Bu ülkeye 120’i aşkın kitap vermiştir. Bu ülkede YuPi piliçleri diye bir marka yaratmıştır. Bu ülkenin takımı Altay’ın başkanlığını yapmıştır. Dünyada binlerce konferans vermiştir. Ve ailesi 500 küsür yıldır bu topraklarda yaşamaktadır.
Bu diyalog onu 50-60 yıl öncesine götürüyor.
9 Ekim 1937’de Aydın’ın Ortaklar beldesine trenle Atatürk gelir. Onun gelişi önceden haber alınınca tren istasyonunda onu karşılamaya çevre köylerden de birçok sayıda insan gelir. O dönem ilkokul birinci sınıfta olan 7 yaşındaki Hanri de babasına törene gitmek istediğini söyler. 40 haneli köylerinde okuma yazma bilen 3 kişiden (katiplik yapar) biri olan babası törende Atatürk’ü karşılamakla görevlendirilir. Baba hayır deyince annesi devreye girer ve babası ile Atatürk’ü karşılamaya gider. Tren gelir içinden tek başına Atatürk iner. Ne bir koruması vardır ne de yaveri, halkın arasıda karışır.
Bu arada babasının elinden kurtulan Hanri soluğu Atatürk’ün yanında alır. Atatürk bir yandan konuşur bir yandan da yanına gelen kıvırcık saçlı çocuğun saçını okşamaktadır. Atatürk konuşması bitince alır onu vagonuna götürür, karşısına oturtur. Her zamanki gibi rakısını doldurur, leblebi tabağı onun yanındaki yerini alır. Vagonun yarı açık penceresinden onu hala hayranlıkla izleyen halkla Atatürk diyalog kurar. Onlarla konuşurken bakar ki leblebi tabağı boşalmış. Küçük Hanri tüm leblebileri yemiştir. (O dönem leblebi bulmak lükstür). Sonra leblebi tabağı yenilenir. Bu sefer Atatürk konuşurken yine leblebiler bu sefer Hanri’nin cebini doldurur. Üçüncü tabakta dolan cepleri yerine gömleğinin içine gider.
Sıra Hanri’ye gelir, adını sorar Atatürk. Çekinerek, “Hanri” der. Memnun oldum, diyerek başını okşar Paşa. Ama ona “Sen nesin?” demez. Okula gidip gitmediğini sorduktan sonra “Okulunuz nasıl?” der. Hanri’nin okul olarak hayatta gördüğü tek şey köylerindeki bir hayvan barınağından bozma, yerleri toprak, duvarları kerpiç, dört penceresindeki camlar kırık kapısı olmayan ve çocukların evlerinden getirdikleri sedirde oturdukları bir yerdir. Hanri okulunu ve öğretmenini çok sever. (Beş sınıfta aynı tek odadadır.) Okulumuz çok güzel, öğretmenimiz çok iyi deyince, Atatürk oturduğu yerde iyicene sırtını yaslar, hafif kaykılır ve yüzünde bir gülümseme oluşur. Mutludur. 7 yaşındaki Hanri onu mutlu etmiştir.
Hanri 50-60 yıl önceki bu sahneyi anımsar. O masanın karşısındaki insanlar “Sen nesin?” diye sorduklarında.
İşte “Ne mutlu Türküm diyene” sözünün özü budur. Oradaki Türk kelimesi bir etnik kökene işaret etmez. Bu topraklarda doğan herkesi kapsar. Aynen Amerika’da doğan herkesin “Ben Amerikalıyım” dediği gibi.
HANRİ VE ATA LİONS
Cumartesi günü Ata Lions Kulübü Başkanı Murat Aydın’ın davetlisi olarak laikliğin kabulünün 86. yılını kutlamak amacıyla düzenlenen toplantıda Gastro Sanayi’de Hanri Benazus’u dinleme fırsatı bulduk.
Bu gecede eşim Prof.Dr.Füsun Öztürk Kuter ile birlikte ÇEK Başkanı Müfit Parlak, LÖDER Başkanı Prof.Dr.Meral Adalet Güneş, eşi avukat Mehmet Güneş, Dr.Nilüfer Yiğitalp Acar, Bursa’da Bugün Genel Yayın Yönetmeni Aysın Komitgan ve Yücel Akgün ile masada beraberdik.
Menüdeki yemek seçimlerinin bazıları Atatürk’ün sevdiği yemeklerdi.
Gecede Aysın Komitgan moderatörlüğünde Hanri Benazus bize anılarını anlattı. Bu değerli büyüğümüzü büyük bir titizlikle dinledik. Belki de hayatta olan Atatürk’ü görmüş ve onunla konuşma onuru yaşamış tek kişiydi. Nitekim de öyle.
Bu özel günde aynı zamanda vals gösterisi ve zeybek izleme fırsatı bulduk. Onun konuşması sonrasında da Kutlu Payaslı büyüğüm ve TRT sanatçısı Nusret Yılmaz bizleri eskilere götürdü. Çok güzel bir gece geçirdik. Bir çok dostumuzu görme ve sohbet etme fırsatı da bulduk.
Ata Lions düzenledikleri özel gecelerle adını taşıdıkları Atamızı en iyi şekilde temsil eden sosyal derneklerimizden biri oldu. Murat Aydın ve arkadaşlarını kutluyorum.
SON SÖZ
Unutmayın insanların seçemeyeceği 4 şey vardır. Ebeveynleri, vatanı, dini ve etnik kökeni. Dolayısıyla bunlar insanlara üstünlük sağlamaz. Lütfen kimseye “Sen nesin?” diye sormayın.