Turfan veya Turpan, şu anda Çin sınırları içinde Doğu Türkistan’da bir vahaya verilen addır. 1200 yılına kadar Uygurların etkin olduğu, sonrasında Moğolların eline geçen Uygurların 1550’ye kadar devlet olarak devam ettikleri bir alanın parçasıdır.
20. yüzyılın başlarında Grünwedel ve Le Cog tarafından Turfan'da yapılan kazılarda; Maniheist sanata(Mani dini veya Maniheizm, 3. yüzyılda Pers İmparatorluğu içinde, ‘Peygamberlerin Mührü’ yani ‘son peygamber’ olduğuna inanılmış Mani tarafından kurulmuş ve kısa sürede hızla geniş bir coğrafyaya yayılmış büyük bir dindi) ait freskler, ipek üzerine boyanmış resimler gibi birçok örnek ortaya çıkarılır. Bu resimlerin hemen hemen tamamında kişiler; beyaz veya kırmızı urbaları ve maniheist külahları ile tanınırlar. Türk kavimlerince yaygın bir şekilde kullanılan keçe şapka ve külahlara Uygurlar döneminde tepecikler ilave edildiği bu fresklerden anlaşılır.
A. von Le Gog tarafından Almanya’ya götürülen Uygur duvar resimleri, şimdi Berlin Arkeoloji Müzesinde sergilenir. Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya, “Uygur Tıp Metinlerine Toplu Bakış “ isimli makalesinde Uygurlara ait en eski tıp metinlerinin Turfan kazıları esnasında elde edildiğini yazar. Berlin Turfan yazmaları koleksiyonundaki bu tıp metinleri, ilk olarak Gabdur Raşid Rachmati (Ord. Prof. Dr. Reşid Rahmeti Arat ) tarafından müstakil olarak işlenir ve yayımlanır.
Aşağıda o metinlerden birkaç çeviri aktarmak istiyorum. Bu metinler Türklere ait Uygurca ilk tıp kitabından. Kitap sayfaları üstten ipek bir bağ ile birbirine bağlı on çift yapraktan oluşuyor:
“köz emi başlatı (.) köz yaruksuz bolup köz-te telim sovuk yaş aksar ut öt-in köz-ke sürtser köz yaruk bolur (.)”
"(Burada) göz hastalıklarına ait ilaçlar verilmeye başlanıyor: Eğer göz puslansa, gözden çok fazla soğuk yaşlar aksa, sığır ödü üzerine sürülürse, göz tekrar berraklaşır.”
“yana em (.) köz-te isig yaş aksar yig şeker sarığ munga çurnı kılıp ingek yagı birle katıp burunka kodsar edgü bolur(.)”
“Bir başka ilaç: Eğer gözden sıcak yaşlar aksa, kamış şekeri ve sarı munga toz haline getirilir ve inek yağı ile karıştırılıp buruna sokulursa iyi olur."
İslam öncesi tıp konusuna göz attığımızda karşımıza iki bakış çıkar. Kam (şaman) ve baksı ile gündeme gelen majik-sihir/büyü- tıbbî anlayışı ve de Otacı, emçi ve atasagun ile gündeme gelen maddi tıbbi anlayış. Bu bakışların ve anlayışların detaylarını maalesef çok yeni öğreniriz. Bu kazılarda ortaya çıkar.
TIP BAYRAMI
Evet, dün 14 Mart Tıp Bayramıydı. 14 Mart 1827'de, II. Mahmut döneminde, Hekimbaşı Mustafa Behçet'in önerisiyle ilk cerrahanenin, Şehzadebaşı'daki Tulumbacıbaşı Konağı'nda Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire adıyla kurulmasının yıldönümü.
Antik Yunan ve Roma mitolojisinde yoksul ve çaresizlerin yardımına koşan ve olağanüstü güce sahip olan yarı tanrı doktor Asklepios, sağlık tanrısı Apollo'nun oğludur. Bugün tıbbın sembolü olarak kullanılan uzun bir sopaya sarılı yılan figürü Asklepios'a aittir. Hıristiyan inancında Hz. İsa'nın şifa gücü var olduğu anlatılır. Musevi inancında gerçek şifacı olan Allah, "insan doktorlara" Allah'ın yardımcıları, yeryüzündeki temsilcileri olarak insanları iyileştirecek ilahi yetki verir. İslam inancında ise Lokman Hekim kendisine hikmet verilen kişidir. Hikmet, yani doğru bilgi, inanç ve düşünce gibi zihni birikiminin en mükemmel şekilde hayata geçirilmesidir.
SON SÖZ
Dünyadaki en uzun ve en ağır eğitimlerden biri olan Tıp Eğitimi Primum non nocere, "Önce, zarar verme!" anlamına gelen deyişle temellenir. Ayrıca primum nihil nocere olarak da kaydedilir.
Bir doktor babası olarak tüm hekimlerimizin zor koşullar altında yaptıkları insani görevlerinde başarılar diliyorum. Tıp camiamızın 14 Mart Tıp Bayramı kutlu olsun.