Mahatma Gandhi'ye atfedilen, ama hemen hiçbir kaynakta Gandhi'ye ait olduğuna dair delile rastlanmayan, "Mustafa Kemal, İngilizleri yenene kadar Tanrı'yı da İngiliz sanıyordum" sözü; aslında Çanakkale'yi geçilmez kılan şehitlerimizin Tanrı katındaki makamlarının üzerine kazınmış anıt yazıtı gibi duruyor.
Sadece bir anıt yazıtı değil, aynı zamanda iliklerine kadar sömürülen halklar/ ülkeler için yakılan umut ateşinin yüreklere düşen ilahi kıvılcımları gibi de duruyor. Yani, kim demiş bilinmiyor, ama diyenin adeta dağlanmış ciğerinden söylediği kesin...
***
Bu kısa girişten bile nereden ve neyden söz ettiğimi anlamış olmalısınız. Evet, Çanakkale'den söz ediyorum. Vatan şairi Mehmet Akif'in, "Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ... Hani, tâ’ûna da züldür bu rezîl istîlâ!" diyerek tarif ettiği; "Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer; O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer..." mısralarıyla özetlediği ve "Âsım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek..." diyerek noktayı koyduğu; toprağın vatan yapıldığı o yerden, Çanakkale'den söz ediyorum.
Bursa'nın duayen gazetecilerinden Yüksel Baysal'ın Kore'yi anlattığı, "Sabahın Sessizliği Ülkesi" isimli kitabında (Hala okumadıysanız, hemen okumayı tavsiye ediyorum) "Salgın hastalıkların pençesinde kıvrandığı yetmiyormuş gibi; aynı toprağın kardeş insanlarından yeryüzüne düşmanlık tohumları ekti egemenler..." diyerek çok güzel tarif ettiği, kendilerini "Yeryüzü Tanrısı" gibi gören o alçak egemenlerin göz koyduğu, ama tanrılıklarının öldüğü/gömüldüğü yerden, Çanakkale'den söz ediyorum.
Asla unutmayın ve asla unutturmayın!
Çanakkale, Türklerin tanrı katına yükseldiği kutsal bir yer değil sadece, Tanrı'yı da İngiliz sananların gerçeği gördüğü, İngilizlerin tanrılığının öldüğü ve gömüldüğü yerdir de aynı zamanda. Bundan mütevellit İngiliz'in yüzyıllar geçse bile unutmayacağı ve ilk fırsatta iştahla çökmek isteyeceği en nadide yerdir Çanakkale.
***
Aynı zamanda Bursa Kültür Turizm Tanıtma Birliği Başkanı da olan Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz'ın nazik davetiyle cumartesi günü Çanakkale'ye gittik.
Çanakkale savaşında en çok şehit veren Bursa'nın seyyar jandarma taburunun çarpıştığı ve ilk savaş anıtının dikildiği Kireçtepe'de düzenlenen anma programına katıldık. Tabii; giden sadece biz değildik. Oktay başkanın davetiyle, başta şehit-gazi aileleri olmak üzere, öğrenciler ve muhtarlarla birlikte 30 otobüs ile bin 300 kişi aynı duygularla yola revan olmuştu.
Bu anlamlı etkinliğin, Recep Altepe'nin Büyükşehir Belediye başkanlığı döneminde başladığını hatırlatmak isterim. Araya berbat bir reklam kıvamında giren Alinur Aktaş döneminde unutulan etkinlik, Oktay Yılmaz'ın Bursa Kültür Turizm Tanıtma Birliği Başkanı olmasıyla yeniden hayata geçirildi ki; çok da iyi oldu.

Umarım bir dahaki etkinliğe birlik paydaşları da gereken ilgiyi gösterir de daha dolu/donanımlı bir anma ile bu toprakları bize vatan yapan kahramanları anar/anlar; onların, kelimeleri kifayetsiz bırakan fedakarlıklarını unutmayız/unutturmayız.
Başkan Oktay Yılmaz'ın tabiriyle, "Bu toprağın vatan olmasının, vatan kalmasının bedelinin ağır olduğu..." toprakları gezerken; bastığın yerin altında kefesiz yatan şehitleri incitmemek için parmak uçlarına basası geliyor insanın.
Öyle ki; rehberimiz Hüseyin Kavak'tan yaşananları tane tane dinlerken, savaşın hala devam ettiği ve cephede yorulan birliğin yerine geçmek için hazırlık yaptığımız hissine kapıldım bir an.
SON SÖZ:
Dürüst bir yönetin anlayışıyla birlikte Yıldırım'da birçok tarihi eseri ayağa kaldırarak, ecdada vefayı unutmayan/unutturmayan Başkan Oktay Yılmaz'a nazik davetleri için teşekkür ederim. Gece 03:30'da otobüse binişimizden, bindiğimiz yerde inene kadar büyük bir titizlikle bize mihmandarlık eden Yıldırım Belediyesi Basın Halkla İlişkiler Müdürü Erim Güneş'in ve çalışma arkadaşlarının muhteşem dostluklarına teşekkür ederim. Bitirirken bir teşekkür de Yüksel Baysal'a borçluyum; çünkü: Zaman darlığından ötürü rehberimizin kısa kesmek zorunda kaldığı olayları ve farklı daha birçok yaşananı; bu konulara dair kitap yazan kıymetli meslek büyüğüm Yüksel Baysal'dan dinlemek ve tarihe birlikte yolculuk etmek daha bir dolu ve doyurucu oldu.
