Köşe komşum Selahattin abinin, önceki gün, yapay zekanın kanımıza kadar dokunacağı iması kanıma dokunmuş olacak ki; kan donduran gelişmelerin yaşanmaması için doğal bir savaş başlatayım istedim. Bunun için şiir kılıcını çekerek, "Ayın bunca fısıltısı ne anlama gelir biz yokken?" diye soruyorum size.
Tamamen organik bir zeka olan, Mihayloviç Dostoyevski'nin, "Sadece serçeleri ürküten kaynana zırıltıları misali kuru gürültü çıkardığımı utana sıkıla idrak etmemdir..." dediği gibi, yapay zekanın var oluşsal tehlikelerine karşı şiir kılıcını çekerek başlattığım bu amansız savaşın faydasız bir teselliden öteye geçmeyeceğinin de farkındayım.
Buna rağmen yine de "Biz derviş için heybe, boyun için urgan"ız diyerek ellerimi kaldırıp büsbütün teslim olmak niyetinde de değilim. Yani, Selahattin abi arka çıkar mı bilmiyorum, ama ben çekilmek zorunda kalsam bile şiirle meydan okuyarak çarpışarak çekileceğim.
***
DEM Parti Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in kalp krizi geçirip, uzun süren ameliyatın ardından yoğun bakıma alınmasıyla Türkiye'de kalp krizi ve buna bağlı hastalıklar en geniş haliyle bir daha gündeme geldi.
2023 yılında bir çalışma yapılmış. Buna göre nüfusun yüzde yedisinde kalp hastalığı ve buna bağlı nedenlerle felç geçirdiği tespit edilmiş.
Kalp krizi geçiren bir siyasetçi olunca; ister istemez epey yoğun ve bence fazlasıyla yapay olan siyasal gündemin kalp krizine bir etkisinin olup olmadığını merak ediyor insan. İlmine itimat ettiğim akademisyenlerden Prof. Selçuk Şirin, "Maalesef, Türkiye'de siyasal gündemle kalp hastalıkları arasındaki bağı doğrudan araştıran sistematik bir çalışmaya rastlayamadım..." diyor.
Peki, alın size yapay zekalık bir iş. Kanımızla, canımızla uğraşıp, hem Selahattin abiyi kızdırmak hem de bu yaştan sonra benim savaşçı ruhumu diriltmek yerine siyasetle hastalık arasında bir bağ olup olmadığını araştırsın.
Bu arada, ABD'de Duke Üniversitesi, yapay zekanın insanlığa etkilerini araştırmak için 300 uzmanla bir proje yürütmüş. Çıkan sonuç hiç de iç açıcı değil. Tamam, kulağa hoş gelen olumlu etkileri de var, ama olumsuz tarafları epey fazla.
Mesela, "Derin düşünme tembelliği, Sosyal ve duygusal zeka geriliği, Yeteneklere duyulan özgüven eksikliği, Ortak değerlere güvensizlik, Zihinsel huzursuzluk, Empati yoksunluğu, Özgür irade kaybı, Yaşam amacının yitimi, Düşünme üstüne düşünmeme..." gibi insanlık üstünde sarsıcı etkileri olacakmış.
Tamam, ama durduk yerde pirelendim ben şimdi. Savaşçı ruhum örselendi bir anda. Yapay zekanın, insanlık üstünde olası etkileri eğer sadece bunlarsa, insanlığın kaybedeceği fazla bir şey yok gibi geldi bana. Yanılıyor muyum, Selahattin abi?
Mesela, "Düşünme üstüne düşünmeme" deniyor ki; "Düşünmek farzdır" diyen Metin Önal Mengüşoğlu ve "Örtündüğümüz gülüşlerin altında, taşan cezveler uyur çırçıplak..." diyerek "Kiraz Toplayan Kızların Şarkısı"nı söyleyen Mustafa Muharrem gibi az sayıda insanı saymazsak insanlığın zaten pek de düşündüğünü söyleyemeyiz. "Empati yoksunluğu, Özgür irade kaybı..." gibi şeyleri ise saymıyorum bile. Nitekim organik zekaya muhtaç bu değerler hem ülkemiz, ama en çok da dünya için çoktan Çanakkale'de gömülmüşe benziyor.
SON SÖZ:
Hani, bir gün robotlar isyan eder mi, bilemiyorum. Kaldı ki; benim ömrüm, robotların isyan ettiği zamanları görmeye yetmez. Fakat her şeye rağmen, kaçınılmaz gerçeklik yapay zeka ne kadar ileriye giderse gitsin yine de ipi insanoğlunun elinde olur ve isyan etmek istese bile ipi/fişi çekilir diye düşünüyorum. Son tahlilde insanlık olarak biz; çoktan hastalığına tutulduğumuz, "Derin düşünme tembelliği, Sosyal ve duygusal zeka geriliği, Yeteneklere duyulan özgüven eksikliği, Zihinsel huzursuzluk, Empati yoksunluğu, Özgür irade kaybı, Yaşam amacının yitimi, Düşünme üstüne düşünmeme..." gibi insanı felç eden zararlı alışkanlıklara karşı henüz zaman varken son liman şiire koşalım diyorum. Bu haftalık size günde bir doz, "Tay Veya Hiç" öneriyorum. Dilediğiniz zaman alabilirsiniz, aç veya tok hiç fark etmez